Yazar Berna Durmaz’ın kaleme aldığı “Metal Hayatlar” adlı öykü kitabı, 2018 yılında yayınlanan en dikkat çekici kitaplardan biri. Beşinci öykü kitabıyla okurunun karşısına çıkan Berna Durmaz, sıradan insanların yaşamlarını anlatırken, onların acılarını, umutlarını, özlemlerini ve çaresizliklerini dilindeki sadelik ve anlatımındaki derinlikle okuruna taşımaktadır. Büyük şehrin kaosu içerisine sıkışmış insanların hayata tutunma çabasını anlatan yazar, doğa-insan, mekân-insan ilişkisini de ele alan öyküleriyle, insan psikolojisini çözümlemekteki ustalığını da göstermektedir.
Kitabın en dikkat çekici öykülerinden biri, ilk öykü olan “Demir Çağı”dır. Bu öyküde fabrikada çalışan bir işçinin parmaklarının giderek uzayıp kopmasıyla birlikte yaşadıkları anlatılmaktadır. İşçinin, makine başında işini yapamaz duruma gelmesinin ardından müdürüne derdini anlatmaya çalışması, bu çabası sırasında yaşadığı eziklik ve umutsuzluk hali okuru hüzünlü bir okumaya çağırır. Kapitalizmin insanı köleleştirmesi de öykünün satır aralarına serpiştirilen çeşitli yorumlarla açığa çıkarılırken, işçilerin bir makineden farksız bir hızda çalıştırılması da eleştirilmektedir.
“Beyaz Soluklu Şehir Yaratığı” adlı ikinci öyküde, otobana yakın bir yerde oturan ve evde gün boyu yalnız kalmak zorunda olan Ayvazana’nın anlattığı hikâyeler dikkati çeker. Ayvazana’yı okurunu canlı bir karakter olarak taşıyan Durmaz, kısa ve anlaşılır cümlelerle anlattığı yaşlı kadını hemen yakınımızda hissetmemizi sağlar. Ayvazana hayatın içinden bir karakterdir, bizim hemen yanı başımızdaki bir komşumuz ya da akrabamız kadar gerçektir.
“Yaranın Ucu” adlı üçüncü öyküde, Ağan adındaki adamın teknesinde çalışmak üzere işe alınan Handi’nin öyküsü anlatılmaktadır. Berna Durmaz, bu öyküde söylenmek istenip de söylenemeyen sözlerin izini sürer. Handi’nin hüzünlü öyküsünü okuduğumuz satırlarda, Handi’nin çevresindeki insanların kendilerini sorgulaması da usta işi cümlelerle anlatılmaktadır.
“Kapan” adlı öykü de kitabın en dikkat çekici öykülerinden biridir. Öyküde, evden bir türlü çıkamayan bir kadının dışarıdaki hayata dair düşündükleri anlatılır. Kadının kedisiyle konuşmaları da öyküye ritim ve akıcılık kazandıran bir işlev görür. Yazar burada dilin inceliklerini kullanarak bizlere zaman zaman hüzünleneceğimiz zaman zaman da keyifle okuyacağımız bir öykü anlatmaktadır.
“Aynada Çoğalan” adlı öyküde, anne babasının dayattığı yaşam tarzını kabul etmediği için bir pansiyonda kalan bir adamın gözünden hayat anlatılır. Geceleri uyuyamadığı için şehrin sokaklarında dolaşan bu adam, gizemli şeylerle karşılaşacaktır. Bu öyküde son derece sade bir dil ve anlatım tekniğiyle kısa cümleler kuran yazar, atmosferi yaratmakta da başarılıdır. Okuru adım adım öykünün içine çeken anlatım tekniğiyle dikkati çeken Durmaz, mekanla insanın ruh hali arasındaki ilişkiyi de çok iyi çözümler.
“Bir Meydandaki Güvercinlerdik” adlı öyküde, işyerinden çıktıktan sonra yaşadıklarını anlatan bir kadın karakter karşımızdadır. Kadının yaşadıkları okura sanki klişe bir öyküye başlıyormuş izlenimini verirken, satırlar ilerledikçe hayata dair sorgulamaları da barındıran ilginç bir öyküyle karşılaşırız. Büyük şehrin karmaşa ve kaosu içerisinde sıkışmış insanları anlatan bu öykü, biraz da hepimizin öyküsüdür. Bu öyküde gerilim adım adım tırmanacak ve içinde umudu da barındıran bir sonla bitecektir.
Kitabın en dikkat çekici öykülerinden biri de “Camda Gök Yansısı” adlı öyküdür. Şehirdeki gökdelenlerden rahatsız olan ben anlatıcının gözünden anlatılan öyküde, binaların camlarına, duvarlara ve balkonlara çarparak ölen göçmen kuşlar anlatılmaktadır. Bu öykü, içinde çeşitli sürprizleri de barındırarak ilerler ve Berna Durmaz’ın kaleminden bir anlatı şölenine dönüşür.
“Umut Gibi Bir Şey” adlı öyküde, sağanak yağış nedeniyle Hurşit’in arabasında mahsur kalan, ardından gideceği yere ulaşmak için bir otobüs ya da taksi bulmaya çalışan kahramanın yaşadıkları anlatılmaktadır. Öykünün ben anlatıcısının gözünden anlatılan öykü ilerledikçe, zaman zaman gerçekçi zaman zaman da düşle gerçek arasında gidip gelen olaylar anlatılarak yollarda ilerlemeye çalışan insanların dünyalarına ayna tutulur. Kahramanımızın yürüyüşü sırasında rastladığı Saffet’in hikâyesi de merak unsurunu hep diri tutularak anlatılırken, okur öyküyle beraber sürüklenip gider. Berna Durmaz’ın istediği tam da budur, okurun öyküyle bütünleşmesini sağlamak.
Kitapta yer alan en ilginç öykülerden biri de “Şemsiye Çiçekleri”dir. Evlerinin önündeki bataklıktan kurtulmak isteyen mahallelinin yaşadıkları anlatılmaktadır. Berna Durmaz bu öyküsünde, insanların büyük şehrin kaosu içerisinde kaybolup giderken, bu kayboluşta büyük etkisi olan yerel yönetimlere de eleştiriler yapar. Bu öykü başarısını, mahalledeki insanları umuda tutunmasını yer yer gerçekçi yer yer de gerçek dışı olarak değerlendirilebilecek bir teknikle, etkili cümlelerle ve atmosfer yaratmaktaki ustalıkla anlatılmasından alır.
“Erik Bozumu” adlı öyküde, evinin önüne bir erik ağacı dikip, yetiştiren Yasin’in hüzünlü aşk öyküsü anlatılır. Berna Durmaz, bu öyküde doğa-insan ilişkisini gözler önüne sererken, öyküde psikolojik gerilimin artmasıyla birlikte yaşananlara ayna tutmaktadır.
“Yaprak Yanığı” öyküsünde oğlu askerde ölen bir ailenin dramatik öyküsü anlatılmaktadır. Yazar burada “armut ağacı” metaforunu kullanarak umutların tükenişini resmeder. Bu öyküde bireylerin psikolojisini çözümleyen yazar, hayatı olduğu gibi anlatmak yerine, yepyeni dünyalar kurarak anlatır.
Kitabın son öyküsü olan “İz”de kolu bir fare ya da yarasa tarafından ısırılan ve kolunda siyah bir leke kalan bir kadının yaşadıkları anlatılmaktadır. Öykü adım adım ilerleyerek sürpriz bir sona doğru gider.
2018 yılında yayımlanan “Metal Hayatlar” adlı öykü kitabı, 2019 yılında da okunmaya değer kitaplar arasında öncelikler arasında yer almayı hak ediyor.
Hakan Kizir