Nükhet Eren
Ekim 2015’de yapılan söyleşiden bir yıl sonra Yılmaz Avcı’yı kaybettik. Laz dili ve edebiyatı için yaptıkları hiç unutulmayacak. Anısı önünde saygıyla eğilirken tüm Lazlar adına şükranlarımı sunarım. N.E.
İlk kitabınız bir şiir kitabı, adı Şurimşine, 1999 yılında yayınlanıyor. Neden Lazca şiir yazmak istediniz? Lazcaya ilgi duyma, Lazca metinlerle uğraşma, bütün bunlar ne zaman oldu ?
– Lazcaya merakım daha ilkokuldan başlar. Düşünürdüm, biz farklıyız, değişik bir lisan konuşuyoruz. Nedir bu lisanın adı, Lazca’dır. Lazca nereden gelmiş, nasıl gelmiş, ne olmuş? Akşam yatağa girince hep bunu düşünüp dururdum. Hopa Azlağa’daki evimizde bütün aile çok güzel konuşuyoruz Lazcayı, Türkçe’den daha iyi konuşuyoruz. Sonra babam Lazca mektuplarını Arap harfleriyle yazıyordu.

Kime yazıyordu mektupları?
– Arkadaşlarına, Arap alfabesiyle Lazca yazıyordu. Bizim bir alfabemiz yok mu diye düşünürdüm daha o zamanlar, Bu durum böyle yıllarca sürüp gitti. 40’lı yıllardan 70’li yıllara falan geldik. Bir hayli büyüdüm ben de, etrafıma baktım, hiçbir kıpırdanma yok bizim Lazlar’da. Dil, kültür üzerine hiçbir hareketlenme yok. Ben bir şey yapabilir miyim, acaba dedim. Bir şeyler yazmak istedim. Alfabe olmayınca ben kendime göre bir alfabe düzenleyeyim, dedim. Çünkü o zamana kadar yazılı Lazca diye bir şey yok, önümüzde ne tek bir harf var, ne yazılı bir metin var. Kendime göre bir alfabe düzenleyim dedim. Mesela bazı sesleri nasıl yazacağım. t, k yapıyorum, yanına bazı işaretler koyuyorum ve ben bu işaretli harflerle bir takım şeyler yazmaya başladım. Başladım ama şunu farkettim, bunu benden başka kimse okuyamaz ki! Bir de bunlar mesela, daktiloda yazılamaz, bilgisayar zaten yoktu. Ne işe yarar diyerek tüm yazdıklarımı bozdum, sildim attım.
Bir süre sonra elime Dumézil’in Lazca kitaplarından bir sayfa geçti. Sadece bir sayfa. Üst tarafı Lazca, altında Fransızca olarak açıklamış. Ben o metni okuyunca onun kullandığı alfabeyi söktüm.

Latin harfleri mi kullanıyordu?
– Latin alfabesini kullanıyor fakat Grek alfabesinden takviyeler yapmış. Mesela gamayı kullanmış. Ondan sonra kitabın aslını aradım. .Ali İhsan (Aksamaz) kardeşimiz sağolsun, gitti İstanbul’da Fransız Kütüphanesi’nden kitabı buldu, fotokopisini çekti gönderdi bana. Ben bunun üzerine o alfabeyi kullanarak şiirler, öyküler yazmaya başladım. Zamanla bir baktım ki, ben bir sürü alfabe kullanmışım. Önce hangisi, sonra hangisi? Sonunda şu an kullandığımız alfabe çıktı. Bütün o elle yazdıklarımı yırtıp attım. Yeni alfabeyle yazmaya başladım. İşte Şurumşine’nin temeli bu şekilde oluştu, Şurumşine öyle ilerlemeye başladı.
Şurumşine, Lazlar tarafından en çok kullanılan sevgi sözcüğü. Tam olarak anlamı nedir?
– Şuri ile mşine, şuri“can” demektir, mşine de “yol arkadaşı; can arkadaşı, can yoldaşı” gibi. Ama mecazi anlamda düşününce, ben şöyle tarif ettim bu kitapta; bütün sevgi sözcüklerini biraraya getirin, yoğurun ve ortaya bir tek kelime çıksın. Nedir o? Şurumşine! Mesela küçükken şurumşine çkimi diye başımızı okşarlardı nineler. Sanki, böyle, cennet ayaklarımızın altına gelmiş gibi, o kadar hoşumuza giderdi ki.
Müthiş bir sevgi sözcüğü. Şurimşine’nin içinde Lazca ve Türkçe de şiirleriniz var. Elimdeki kitabınızın bir sayfasını açtığımızda, mesela bir şiir var: Sol tarafta Teonaçkimi, sağ tarafta Teona’m;
Onca seneler geçti hiç bir ümit vermedin
Yandım kavruluverdim bir iyi söz demedin.
Senin geçtiğin yola çiçekler seriverdim,
Burnumda tütüyorsun her an canım Teona’m.
– Evet kitap hem Lazca hem Türkçe. Hem anlam olarak, hem kelime olarak birbirini karşılıyor. Bunu yapmak kolay bir şey değil, çok zor. Ben zorluğunda değilim, bütün zorluğuna katlanıyorum. Yeter ki kitaplar basılsın.
Şurumşine’nin dışında, tiyatro çalışmalarınız, hikayeleriniz de var. Bunlardan biraz bahsedebilir misiniz?
– Tiyatro olayının aslı şu; bizim köyde bir cami vardı, sahilde. Caminin minaresi yoktu; mihrap kısmı Hopa’ya, giriş kısmı Kemalpaşa tarafına bakıyormuş gibiydi. Caminin bana ters gelen bu tarafını, bir konu olarak işleyebilir miyim diye düşündüm. Ondan sonra oturdum, on beş yirmi gün içinde tiyatro oyunu şeklinde bir şeyler yazdım. Ben o zamana kadar zaten ne bir senaryo görmüşüm, ne okumuşum. Senaryo nedir, nasıl yazılır hiçbir şeyden haberim yok. Bilmeden oturdum bir tiyatro oyunu yazdım. Çok beğendiler. Beğenilmesi de şöyle, biraz komedi tarzında olduğu için çok beğendiler. Şimdilik kenarda duruyor, henüz basılmadı.
Son olarak Paytak Ördek diye çocuklara yönelik bir hikaye yazayım dedim. Artık bundan sonra herhalde bir şey yazamam sanırım. Küçük bir hikaye. Beş on sayfalık bir şey. Paytak Ördek diye bir ördeğin hayatı. İlkokul birinci sınıfa giden bir torunum var, O’na götürdüm bak kızım sana hikaye yazdım, bunu oku dedim. Tamam dedeciğim okuyacağım dedi ve okudu. Birkaç gün sonra geldi,neredeyse dövecekti beni. Bir daha yazdığın hiçbir şeyi okumayacağım, dedi.Kızım ne oldu deyince, “senin gibi bütün insanları seven, bütün sevecenliği üstünde olan biri bir ördeği nasıl öldürür hikayesinde”, dedi. Kızım! ördekler ölmez mi dedim. “Sen öldürmeseydin dede, sen sevgi dolu bir insansın”. Kızım sen üzülme, sonunu değiştiririm senin için dedim.

Çocuklara öykülerden Laz Masalları kitabınıza geçmek istiyorum. Yine Lazca ve Türkçe olarak çift dilli olarak yazmışsınız. Nasıl derlediniz ve nereden aklınıza geldi Laz Masallarını bir kitap haline getirmek?
– Ona geçmeden önce Lazca Gramer kitabından söz etmek isterim. Ben bir şeyler yazıyorsam bunun bazı kurallara bağlı olması lazımdı. Lazca grameri üzerine elimizde hiçbir şey yoktu. Ne yapabilirim dedim. Soracak tek bir kişi yok, tek bir belge yok. Acaba ne olur diye düşünürken bir gece kalktım, Türkçe gramer kitaplarını önüme koydum, inceledim. Almanca gramer kitabını koydum, onları inceledim. Ortaokuldan biraz Fransızca biliyordum. Hepsini detaylı olarak bir inceledim. Ondan sonra ben bunu yaparım dedim. İsimlerden başladım. Icığını cıcığını işledim gittim. On yılımı aldı. Esas dört senede bitti; ama işlenmesi, genişletilmesi zaman aldı. Bugün, bu kitaptaki fiil çekimlerini yapabilecek başka kimse yok.
Neler yaptım diye baktığımda; Lazca şiir yazdım, öykü yazdım, Lazcanın gramerini yazdım, tiyatro oyununu yazdım. Ali İhsan ile gezi notlarını yazdım. Ne kaldı? Bir sürü masal var, bu masallara bir el atayım dedim. Masala el atarken elime bazı kitaplar geçti, Tiflis’ten falan, Chikobava vs. Onların yazdıklarını elime aldım. Gürcü yazısıyla yazılmış. Gürcü alfabesini öğrendim. Lazcaya çevirdim, adapte ettim. Cümleler çok bozuktu, cümleleri düzelttim. Eksik olanlar vardı, benim bildiğim ancak kitaplarda bulamadıklarım vardı. Onları ekledim. Mesela noksanları olan ve değişik bir adla yayınlanan “Çiktulica” adlı masalı annemden dinlediğim şekilde eksiksiz olarak yerine koyarak koruyabildiğimi düşünüyorum. Ben şahsen çocukluğumu masal dinleyip anlatarak büyüdüğüm için, bu masalların çok büyük kısmını zaten biliyordum. Çünkü köyümüzde, özellikle ilkokul veya ilkokul öncesi çocukluk yaşlarımda iki katlı sobasız evde aynı yatakta beraber yattığımız kardeşimle üşüyen ayaklarımızı ısıtmaya çalışırken, oyalanmak için bildiğimiz masalları tekrarlar yine uykumuz gelmezse işi şarkı ve türküler okumaya çevirirdik. Ayrıca sadece benim kitabımda mevcut olan Meli do Keli masalını K̆ak̆ice Dadi’den(Hatice Hala) dinlemiş ve muhafaza etmiştim. Rahmetli Nizamettin Alkumru beş tane masal vermişti, onları başa koydum. Sonuçta elinizdeki masal kitabı bir şey ortaya çıktı.
Masallardan sonra ‘Aleyna’ya Ne Oldu?’ geliyor, birkaç yıl önce çıkan romanınız. Polisiye bir aşk hikayesi diyebilir miyiz bunun için?
Bütün yazdıklarım gibi Türkçe ve Lazca. Bir de roman yazayım dedim. Romanı yazdıktan sonra basılma işi biraz olaylı oldu. Ne yazık ki basılması için çok uzun süre beklettiler beni.

Son yıllarda Lazca yazan gençler Laz edebiyatına dahil oldular. Lazca yazma konusunda son derece deneyimli biri olarak Laz dilinin ve edebiyatının gelişimi için önerileriniz neler olacaktır.
Rahmetli Mecit Çakırusta ile bu konuyu çok konuştuk. Laz Kurultayı, kurultay diye adlandırdık biz o zaman, böyle bir çalıştay oluşturulmalı. Bu işi yapanlar, bilenler biraraya gelmeli. Gerekirse alt komisyonlar, ekipler biraraya getirilmeli. Bu ekipler çalışsın, bir şeyler ortaya çıkarsın, ardından üst komisyona versin. Oradan çıkacak karar, herkes tarafından kabul edilmesi gereken karar olsun.
Lazca ile uğraşmak,şiirler yazmak, öyküler yazmak, roman yazmak. Bunca kitabı hazırlamak, yayınlamak, sizin hayatınıza ne kattı, bütün bu çabalarınız sizi mutlu etti mi?- Mutluyum, çok mutluyum çünkü kaybolmakta olan bir şeyi ortaya çıkardım. En azından eşeledim, ondan sonra herkes bir şeyler yapmaya başladı. Lazcayı dil olarak kabul etmeyenlere Lazca ile her şeyin yapılabileceğini ve anlatılabileceğini gösterdim

Not: Papirus Edebiyat Dergisinin Kasım-Aralık 2015 tarihli 14. sayısında yayınlanmıştır.
Ne güzel Lazca isimler vardır. Tanura, Teona, lika, ivi. Bir gün bir çocuk yaparsam isimleri hazır. 🙂
Bu dilin gelişimine emek veren herkese sonsuz teşekkürler. 😘
BeğenBeğen
Şurumşine… Kaybolmakta olan bir şeyi ortaya çıkarmak… Saygıyla…
BeğenBeğen
,.L
Android için Outlook’u edinin
________________________________
BeğenBeğen