Gülseren, duvara dayadığı bardaktan yan komşudan gelen sesleri dinleyerek geceyi geçirmişti. Sabah kocasına acele etmesini haykırırken, adamı bir an önce gönderip, Aysel’i kahve içmeye çağırmak için can atıyordu. Kocası bugün her zamankinden daha ağır, daha tembel ve evden çıkmaya isteksizdi.

-Ateşim var sanki, baksana.

-Yok Emin!

-Elim ayağım tutmuyor yahu!

-Hadi kahvaltını yap.

-Tekrar yatacağım.

-Aman be adam! Turp gibisin.

-Halsizim.

-Hazırlan git artık.

-Gitmeyeceğim. Ara müdürü sen anlat.

-Yevmiyenden kessinler! Buzdolabı taksitini yine annem ödesin.

-Aman tamam be! Ananın diline düşmektense yolda ölürüm daha iyi.

Gülseren, kocasını yolcu ederken kapı ağzında Aysel’i gördü. Pespaye bir elbise altına günlük ayakkabılarını giymiş, omzuna yeni aldığı şık çantasını takmıştı.

-Gel Aysel, kahve iç öyle git.

-Doktorda randevum var, gelince uğrarım.

“Doktormuş, randevusu varmış, bakkala gittiği kıyafetle kim gider doktora, kesin kaynanası kovdu bunu evden.”

İçi içini yiyen Gülseren, olanları bir an önce öğrenmek için yanıp tutuşuyordu. Aysel’in kayınvalidesini çağırmayı düşündü. Nemrut kadının tekiydi, vazgeçti. Mutfağa gidip kek, ardından büyük sürahinin içine yetecek kadar limonata yaptı. Çocuklarına aldığı çikolataları salonun ortasındaki sehpaya koymak için hazırladı.

Aysel’in büyük kızı Esra bahçeye oynamak için çıkmıştı. Gülseren, avını bekleyen avcı, Esra’yı görür görmez eve çağırdı.

-Esra’cım gel yeni kek yaptım. Seversin sen.

-Babaannem de yaptı Gülseren teyze, yeni yedim.

-Limonata da var.

-İstemem.

-Gel kızım. Tek başına ne yapacaksın? Nuray ablanın bebekleriyle oynarsın.

-Kardeşim gelecek. Onu bekliyorum.

“Zehra gelecekmiş, bu cingöz gelmez ama o gelir.”

Dört gözle Zehra’yı bekledi.  Salına salına gelen küçük kız hemen ablasına katılıp oynamaya başladı. Gülseren, ablasının Zehra’yı kızdırdığı anda camı açıp seslendi.

-Zehra, niye ağlıyorsun?

-Ablamla kavga ettik.

-Esra niye ağlattın kızı?

-Ben ağlatmadım.

-Gel Zehra kek ve limonata var.

-Gitme Zehra, sevmiyorum o kadını ben.

-Keki güzel ama abla. Babaannemin keki yoğurt kokuyor ekşi ekşi.

-Annem yapar sana.

-Gideceğim hem sen mızıkçılık yapıyorsun. Oynamayacağım seninle.

-Aman ne yaparsan yap. Seni babama söyleyeceğim akşam.

-Ben de anneme derim. Döver seni.

-Görürsen sen. Git, ne yersen ye.

Esra, bahçede kendi kendine oynamaya devam ederken, Zehra kendini Gülseren’in evinde buldu. İçeri girdiğinde sehpanın üzerine duran çikolataları gördüğünde gözleri ışıl ışıl bakınca, Gülseren avını yakalayan aslan rahatlığında olacakları sindiriyordu.

-Nuray ablan yemedi.

-Çok seviyorum o çikolataları.

-Sen yersin diye koydum.

-Yerim, Nuray ablam vermiyor hiç.

-Kek getirdim. Limonata da büyük bardak…

İştahla kekle çikolatayı yiyen Zehra, koca bardak limonatayı da dudaklarından döke saça bitirdi. Kalkmak için hamle yaptığı anda henüz istediğine kavuşamayan Gülseren, elinde kızının oyuncak bebeğiyle salona girdi.

-Sen bu sarı saçlıyı seviyordun değil mi?

-Evet Gülseren teyze. Bir de küçük olan vardı. Onu alabilir miyim?

-Tabii. Rahatça oyna Nuray ablan babaannesinde bugün gelmeyecek.

-Nuray abla neden kızıyor ben oynarken?

-Bebeklerini çok seviyor ondan.

-Bazen kızıyor bana çok korkuyorum. Babaannem gibi bakıyor.

-Seni sever Nuray ablan. Korkmana gerek yok. Bebekleri konusunda biraz hassas.

-Tamam Gülseren teyze.

-Babaannen hasta mı? Dün hep öksürük sesleri geldi.

-Yok, babaannem çok sinirlendi dün ondan. Sinirlenince çok ses çıkarıyor.

-Aaa, ne oldu ki?

-Bir şey olmadı. Sinirlenmiş işte.

-Ay çok severim ben Hatice teyzemi. Söyle kızım kötü bir şey varsa bakayım ben.

-Annem ağladı ona kızdı.

-Niye ağladı?

-Bilmiyorum.

Zehra’nın ağzı sıkı çıkmıştı. Kek ve limonataya hatta Nuray’ın bebeklerine bile tav olmuyordu artık. Ne yapacağına karar veremeyen Gülseren’in aklına ona masal anlatmak geldi. Kırmızı başlıklı kız masalını çok severdi. Gülseren anlatmaya başlayınca elinde ne varsa bırakıp dinlemeye başlayan Zehra, masaldaki değişikliği fark edince birden irkildi.

-Hani büyükanneyi kurt yiyordu?

-Bu başka masal. Kırmızı başlıklı kızın annesi büyükanneyi kızdırınca, küçük kızın annesini kurda vermiş. Bazen masallar başka anlatılır.

-Nasıl?

-Aslında gerçek hayatta yaşadıklarımızdır anlattıklarımız.

-Nasıl?

-Mesela senin babaannen büyükanne olsun. Dışardaki kötü insanlar kurt olsun. Annen, babaanneni üzdü diyelim ne olur?

-Babaannem annemi kurtlara mı verir? Annem evden gitti, şimdi kurtlar mı yiyecek onları? Ama gerçek hayatta kurt olmaz. Babam dedi.

-Olmaz tabii. Bizim bahsettiklerimiz kötü insanlar.

-Annem gitti evden şimdi kötü insan mı oldu?

-Niye olsun? Hem nereye gitti annen?

-Bilmiyorum. Babaannem kovdu.

-Yapmaz öyle şey babaannen.

-Yaptı. Defol git dedi.

-Niye?

-Halam kocasından ayrılacakmış, o da bize gelecekmiş. Annem istemem, dedi.

-Baban kızmadı mı?

-Kızdı, vurdu anneme, sonra babaannem de vurdu.

-Annen n’aptı?

-Ağladı çok ağladı. Babam ağladığı için kızdı.

-Halan mı gelecek şimdi?

-Evet o bakacakmış bize. Sen git, biz bakarız çocuklara, dedi babaannem.

-Nereye gitti annen?

-Bilmiyorum, halam gelecekmiş zaten, babaannemle onu bekliyoruz.

-Üzüldün mü?

-Üzülmedim.

-Neden?

-Halam bize bakarmış. Hem zaten eve bakan babammış. Annem bir işe yaramıyormuş.

Duydukları karşısında neye uğradığını şaşıran Gülseren’in ayıkması uzun sürmedi. Şerife’ye anlatacak koca bir çuval dedikodusu vardı. Hatice Kadın’ın ne yaman olduğunu bilirdi ama çocukları bu kadar ele geçirdiğine ilk defa şahit olmuştu. Bir an önce duyduklarını anlatmak için yanıp tutuşuyordu. İşim var bahanesiyle Zehra’yı sokağa def edip telefona sarıldı.

-Kız Şerife neredesin sen?

-Nezihe’ye indim ama müsait değilmiş.

-O neymiş öyle, Nezihe’nin ne işi varmış da müsait değilmiş.

-Ne bileyim. Gittim kapıyı yarım açtı. Müsait değilim, Yavuz evde, dedi. Kapadı kapıyı.

-Ay gözümle görmesem… Yavuz abi sabah arabaya bindi, gitti.

-Ben de gördüm. Aslında Aysel’in sokak terliklerini gördüm içerde.

-Ay, oraya kadar mı kaçmış evden?

-O ne demek kız?

-Kaynanası kovmuş Aysel’i, sonunda delirtti karıyı demek ki.

-Kız, Aysel öyle şey yapmaz. Ağzı var dili yok.

-Aman öylesinden korkacaksın. Gece bağırış, çağırış kıyamet koptu haberin yok.

-Aaa! N’olmuş?

-Görümcesi kocasına tekmeyi vurmuş sonunda.

-Aysel niye kızıyor buna?

-Kadın bunlara gelip kalacakmış. İstememiş.

-Ne varmış ki bunda? Ha bir eksik ha bir fazla

-Ay değil mi? Sanki karı koca özel hayatları var.

-Aman n’apcak sanki Aysel, gidecek yeri mi var?

-Doğru valla.

-Tıpış tıpış eve döner. Akşam Yavuz abiyle Nezihe konuşur kocasıyla biraz ortalık yatışır.

-Adam niye dinlesin ki onları?

-Mecbur!  Adamın Yavuz abiye çok borcu var. Korkar ondan.

-Dur bakalım göreceğiz yarın.

Telefon konuşması sona ermeden sokakta kızılca kıyamet koptu. Hatice Kadın ortalığı yıkmış, “Torunlarımı kaçırdılar,” diye bas bas bağırıyordu. Nezihe, Hatice Kadın’ı teselli ediyor. Diğer komşular teker teker sokağa iniyordu. Kısa süre içinde çocukların babası geldi. Ardına polis ekipleri kapıya yanaştılar. Aysel çocukları sokakta oynarken alıp gitmişti. Ortalık iyice karışmadan bakkal, “Ben gördüm annesiyle gidiyordu çocuklar,” diyerek herkesi yatıştırmış ama Hatice Kadın’ın bayılmasına engel olamamıştı.

Yer yarılıp içine girmişler, Aysel ve çocuklar ortadan kaybolmuştu. Üç ay boyunca hiç haber alamadılar. Kimsesiz, çaresiz dedikleri Aysel’in sığındığı kişiyi kimse çözemedi. Gülseren ve Şerife, Nezihe’den şüphelenseler de korkudan kimseye bir şey diyemediler.

Aylarca Gülseren ve Şerife’nin ağzına sakız olan Aysel, iki komşunun dedikodusunu her seferinde alevlendiriyor, onlara ayrı bir keyif veriyordu. Bir süre sonra Şerife, Gülseren’le dedikodu yapmamaya başladı. Üçüncü katta oturan diğer komşusu Tülay’ın evinden çıkmaz olmuştu.

Artık konuşacak yeni bir dedikodu vardı. Gülseren’in kocası Emin Bey’le, Aysel’in görümcesi mercimeği fırına vereli üç hafta olmuştu.

Zeynep Pınarbaşı

Z.P./N.İ.