Teleks, kendi kendine yazan bir daktilo gibi sarsılarak, gürültüyle mesajı yazıyor.  Bu görüntü nedense hep hoşuma gidiyor.  Döviz hesapları ile ilgili teleksleri alıp, deftere itinayla işleyip, dışarı çıkıyorum. Santral odasından başını çıkarıyor; sarışın, tombul, orta yaşlarda hep neşeli bir kadın, göz kırpıyor:

-Metin aradı, sen imzadaydın müdürün yanında. Yarım saate tekrar arayacak, öyle dedi. Ne hoş sesi var.

Gülümsüyorum.

-Nasıl biri? Uzun boylu değil mi? Biraz büyük senden galiba?

-Uzun evet, Otuzunda, nasıl da anladın Melahat Abla? Ses uzmanısın valla.

-Kaç yıllık santralim ben güzelim. Çiçek ne zaman gelecek? Bak, on bir kırmızı gonca gül gönderirse, bitti bu iş! Bir aya kalmaz seni istemeye gelirler, ama öyle aranjman falan yollarsa, niyeti ciddi değildir, bilesin!

Hatlarında kırmızı ışıklar çoğalınca mecburen işine geri dönüyor, teleksleri masama bırakıp tuvalete doğru gidiyorum.

-Çorabın kaçmış!

Bölüm şefi -hep asık suratından dolayı Bulldog lakaplı- Nermin Hanım dudaklarına iki kat daha ruj sürüp, yanaklarını da elma şekeri kırmızısı yaparken benim çorabı da fark etmişti. Ayıp olmasın, bu yeni kız da pek bakımsız demesinler diye vişne çürüğü rujumu abartarak sürüyorum.

– Tipeks ile sabitledim kaçığı, eteğin altında sayılır aslında, nasıl da gördünüz?

-Ben her şeyi görürüm, çantanda yedek çorabın yok mu senin?

-Akıl etmedim işte almayı.

-Bir kadının daima yedek çorapları olur, çantada, çekmecede…

Hiçbir şey bilmiyor, bu toy kızlarla ne yapacağız biz bakışları altında iyice ezilip, sersemlemiş bir halde çıkıyorum tuvaletten.

Masama oturup, karbon kağıtlarını da özenle yerleştirip, daktiloma Vesaik Mukabili İthalat Formu’ nu takıyorum.  Aklımda Metin Bey, boyu uzun mu acaba? Kaç yaşında? Çabuk arasa bari! Hantal, Nuh nebiden kalma daktiloda tın tın yazıyorum bir yandan da, teleksteki gibi kelimeler kendi kendine akıverse ne olur? Al işte yine yanlış yazdım! Elimde tipeks yanlış yazdığım yerleri boyuyorum.

“Ayol, senin elinde de hep bir tipeks, forma tipeks, çoraba tipeks… Tipeks Hülya olacak adın dikkat et!  Şermin beş tane form doldurdu bile, sen daha birinciyi bitiremedin, hadi çabuk ol!” diyor masaları gezen Bulldog Nermin.

Üniversiteliyi de nasıl madara ettim yürüyüşü ile ilerlerken, tüm servis gülüyor. Kariyer günlerinde İşletme Kulübü’ ne gelen şık, sofistike, yakışıklı insan kaynakları müdürü böyle anlatmamıştı şubeyi. “Biraz tecrübe sahibi olun, şubede çalışın, işi öğrenin, sizi müdür yapacağım. Dil bilen, işletme fakültesi mezunu, pırıl pırıl gençlersiniz. Çok ihtiyacı var bankamızın sizlere,” demişti.

Orta okul mezunu, daktilo kursuna gitmiş şipşak Şermin, on dakikada bir form dolduruyor, ben ise iki parmak yaza yaza bir formu yarım saatte çıkaramıyorum, yok kahretsin böyle olmuyor bu iş!  

Şermin formları bitirmiş imzaya giderken, bir laf daha sokuyor,

“Doğum gününmüş bugün, personeldeki Leyla söyledi. Hiç çiçek yok, kutlama kartı, telefon yok, nasıl bir doğum günü bu?”

Beceriksiz, çorabı kaçık tipeks Hülya’dan, antisosyal Hülya’ya dönüşmek üzereyim, hangisi daha kötü acaba?  A Bankası’nda bu çiçek olayı da abartılı ruj sürmek kadar önemli! Doğum günü, evlenme, yıl dönümü gibi günlerde masalar çiçekten görünmez, normal günlerde de müşteri çiçeği, hayran çiçeği derken bir çiçek olur masalarda.  Üç aydır tek bir çiçek alamamış olmam da A Bankası’ nın başarılı bir çalışanı olamayacağımın sanki başka bir göstergesi.  Öğlen tatiline kadar Metin Bey aramayınca; “Bu iş böyle olmayacak, telefon bekle bekle, nereye kadar, çık ve savaş!” dedim kendi kendime.

İstiklal’e çıkınca da moralim biraz yerine geldi.  ABC kitap evine ve Haşet’e  girdim. Yeni çıkan kitaplara göz gezdirdim,  sonra goralı sandviç ile daha da moral bulup, çiçekçiden saat 13.45’te gönderilmek üzere on bir kırmızı gül goncası siparişi verip, bir de saat beşte servis edilmek üzere İnci’den profiterol alıp, şubeye geri döndüm.

Şermin ile Necla balık pazarından aldıkları fasulyeleri ayıklıyor, Fevziye örgü örüyor, toplu halde dedikodu yapıyorlardı, Bulldog ortada yoktu.  ” Modern, nezih banka ortamı, elit bir çalışma yeri,” demişti, o insan kaynakları müdürü! Kitap okumak istiyorum, çantamda Orhan Pamuk’un Sessiz Ev’i var ama ayıp olmasın, çevreye uymak gerek deyip, kitabı değil örgümü çıkardım. Tüm iş yerleri böyle değil, ” Senin çalıştığın A bankası köhne,” diyor arkadaşlarım.

Y bankası çok daha modern, kariyer olanakları cazip. Bilgisayarda kesiliyormuş fişler, daktilolar çoktan rafa kalkmış, bizim yaşlarda üniversite mezunu çalışan da çokmuş. Metin Bey de aramadı, hani yarım saat sonra arayacaktı? Güllerin içine karta sadece M yazdırdım, az fena değilim ben de! Melahat abla gerçeği öğrendiğinde ne olacak? Bu şubede en tatlı, en samimi insan o ve onu kandırmak ta hiç hoşuma gitmiyor aslında…

-Çorabın hala kaçık, öğlen bir çorap alamadın mı?

Bulldog gelir gelmez hemen bacağımı görmüştü. Telaştan çorabı da unutmuştum, Ah! Ah! Pasaklı Hülya oldum tam!

O sırada güller kapıdan içeri girdi, şubede bir mırıltı, bir hayret, bana bakışlar, on bir gonca gül! Eee… dile kolay derken, telefonum çaldı,

“Metin hatta, acil çok acil!” dedi sevinçten uçan Melahat abla.

“Hemen çık genel müdürlüğe gel, çok acil! “deyip telefonu kapattı hoş sesli Metin Bey.”

Ceketimi kapıp, kapıdan çıkarken bulldog yolumu kesti.

-Mesai başladı, nereye?”

-Çorap alacağım Nermin Hanım, lütfen hemen çıkıp geleceğim. On bir kırmızı gül goncası almış kız, kaçık çorapla olur mu? Müşterilere falan nasıl izah ederiz bu durumu?

Biraz düşündü, hak verdi bana. Attım kendimi İstiklal’e. Kalbim nasıl çarpıyor! Y Bankası’ nın Genel Müdürlüğü de köşe bina, çok ta havalı, bizim şubeden beş dakika yürüme mesafesi. İnsan Kaynakları’ nda Metin Bey karşılıyor beni, ” şükür karşılaştırana,” diyorum.  Geçen hafta hep telefonda konuşmuş, benim gibi ana sınavı kaçıranlar için yapılacak sınava gitmem için belgeleri falan ayarlamıştık, iki hafta sonu ard arda genel yetenek, matematik, İngilizce, kompozisyon sınavlarına girmiştim, sonuçları ve öteki sınavları bildirmek için hep aramıştı.  Uzun boyluymuş gerçekten, bıyıklı olduğunu ise tahmin edememiştim, otuz beş var galiba.  

Telaşla beni İngilizce sözlüsüne sokuyor, “Çalıştığından uygun zaman ayarlamak için uğraştım sana, yazılıda birinci olmuşsun,” diyor. İşte doğum günümde güzel bir haber. Kaç aydır kendimi öyle yeteneksiz hissediyorum ki…

İngilizce sınavını da atlatınca, Metin Bey bir iyilik daha yapıyor bana, kurula sonucu soruyor. Birinci derece İngilizce tazminatı hakkını da kazanmışım! Havalara uçuyorum!

“Artık Y Bankalı oldun,” diyor Metin Bey, sonra gözlerimin içine bakıyor, biraz yaklaşıyor yanıma, kulağıma fısıldıyor:

“Çorabın kaçık, o tipeks ne! Bari sıfır numara oje ile sabitleseydin. Y Bankası çalışanları şık ve tertiplidir.”

İstiklal’de şaşkın şaşkın yürüyorum, Y Bankası gerçekten A Bankası’ ndan daha mı iyi? Bütün işyerleri aynı mı yoksa? Metin bey çoraplar hakkında bu kadar çok şey nasıl biliyor?

Tüm yolda yürüyen insanlar sanki bacaklarıma bakıyor, kızın çorabı kaçık diyorlar, şık giyimli yaşlıca kadınlardan biri dayanamayacak, kulağıma fısıldayacak sanki.

“Affedersiniz çorabınız kaçık!”

Koşturarak Hacopulos Pasajı’ na dalıyorum. Tam bir düzine çorap alıyorum.


Işın Güner Tuzcular