Yeni bir çalışma, Kuzey Kutbu’nda bile karla birlikte gökten mikro plastik parçacıklarının yağdığını ortaya koydu. Bir litrede, 10 binden fazla plastik parçacık buldu.

Cep telefonundan kısaca haberlere bakan Şeyma söyleniyor.

-Başımıza taş yağacak, kıyamet ondan kopacak derlerdi ama galiba plastik yağacak başımıza, plastik.

-Balinaların karnından da hep plastik torba çıkıyormuş.

-Yediğimiz balıkta da vardır, mikro plastik karda olduğuna göre…

Pilates çıkışı arkadaşlarla kahvelerimizi içerken; Avusturalyadaki yangın, Brezilya’da ölen onlarca arı, fırtınalar, global ısınma, depremler, depremi bildiğini söyleyen Tayvanlı kâhin hakkında sürekli konuşuyoruz. 

Selin’in kocası Erman arıyor o sırada,

-Uçak gönderiyor bizim hükümet öyle mi? Şükürler olsun. Karantina mı?

Hepimiz kulak kesildik. Çin’e iş gezisine giden Erman, Corana virüsü nedeniyle uçuşlar iptal edilince dönememişti İstanbul’a. Gelince karantinaya alınacakmış. Daha bitmemiş çilesi.

Bu çekik gözlüler, canlı canlı yarasaları çorbanın içine atıyormuş, o yarasalardan geçmiş virüs insanlara, midesizler! Her şeyi yermiş bu insanlar; çekirgeleri, hatta hamam böceklerini kızartır, çerez gibi çatır çutur yerlermiş. Ama yarasa… Midem kalktı. İğrenç! Çinliler iyice düştü gözümden, geçen Şarkhan’a gittik arkadaşlarla, aşağı katta Çinli satıcı kadın bir de utanmadan maske satıyor.

“Ayol, sen tak o maskeyi!” dedim.

“Ben üç yıldır Çin’e gitmedim,” demesin mi? 

“Mağaralardan yakalayıp yarasa çorbası yapmışsındır sen, bizi de hasta edeceksin uğursuz!” dedi Şeyma.

Kadın çok alındı,

“Ben veganım, hem memlekette biz yarasa falan yemiyoruz.”

Hıh!.. Ona mı inanacağız, Facebook’a mı? Almadık tabi hiçbir şey tezgahından, virüslüdür falan nemize gerek!

İçimiz daraldı virüs, yangın, deprem muhabbetinden, AVM’de mağazalara baktık. Betül indirimden bir gömlek aldı, plastik poşet için yirmi beş kuruş istedi satıcı kız.

-Yuh! Koca mağaza bir kâğıt torba yaptıramamış, bir de poşetleri parayla satıyor!

-Pazar esnafı torba veriyor, hem de bedava!

-Pinti hepsi bunların! Poşet paraları da çevre için harcanmıyor, hükümet toplayıp, örtülü ödeneğe atıyormuş!

Eve dönerken markete uğradım, sebze, meyve için bol bol plastik şeffaf poşet koymuşlar, elma alıyorum bir de plastik kapta satılan yoğurt.  Kasadaki çocuk Greenpeace tişörtü giymiş.

“Ben de üye olayım, Greenpeace’e, çevre için hep çalışmak isterim,” diyorum.

Şöyle bir bakıyor bana üstten üstten.

“Abla, senin neren çevreci, hep plastik torba alıyorsun,” diyor.

Patavatsız, terbiyesiz şey!.. Alıyorsam da parasını ödüyorum. Nerem çevreci değil benim!

 Işın Güner Tuzcular