Hayallerimizdeki, eşsiz, ayrıcalıklı, olağanüstü yaşam.

Elit bir çevre, ayrıcalık, mutluluk, lüks.

Beynimde kelimeleri evirip çeviriyorum, olmuyor, OLMUYOR işte!

Anlatmak istediklerimi bir türlü anlatamıyorum.  Ayrıcalık ne demek?  Ayrıcalıklı bir yaşamı belirleyen ne?

“5 adımda İstanbul’un en ayrıcalıklı yaşamı”

Tepeden tepeden, “ayrıcalıksız” yaşamların üstünden, adalar ve deniz manzarası, havuz, AVM, gym, otopark mı beyinlerimizde ayrıcalıklı yaşamın kodları.

Bu mu gerçekten? Olmadı, başka bir kelime bulmalı.

Elit yaşamlar.

Seçkin mutluluklar.

Mavi gelip ayaklarıma sürünüyor, mama veriyorum ona, kafasını okşayıp mutfağa kahve almaya gidiyorum.

Elit yaşamlar da niye hep köpekler var, çok cins ve çok havalı köpekler. Kedi yerleştirsem bu görkemli tabloya.  Manken gibi bir anne, zengin ve yakışıklı baba, piyano çalan ufaklık, bir de mavi Rus kedisi koysam.

Resim deyince aklıma geliyor, telefonuma uzanıyorum, filmden önce çektirdiğimiz kareyi paylaşmış. İstiklal’de arkada tramvay önde sarmaş dolaş biz, genç, mutlu, aşık. Ne çok “like”.

Birazdan da arar, gönlümü alır paylaştığına göre o kareyi.

Sen oturacakmışsın gibi düşün dedi Ahmet Bey, hayalindeki evi düşün ve ona göre patlat bir slogan.

Patlamıyor ama zihnimde imajlar. Ben ahşap, cumbasında sardunyalar olan bir evde yaşamak isterdim hep. Gizli gizli, unutulmuş sokaklarda metruk evlere bakarım, hayaller kurarım desem işimden olurum kesin.

Düşlerimi de revize etmem gerek. Çağdaş, elit, ayrıcalıklı düşler nasıl kurulur? Düş nasıl bir kelime ki, başım döndü birden.

Instagramdaki kareye bir daha bakıyorum.  “Musmutlu” bir gülümseme.

Oysa film çıkışı A bara gideceğiz, orada kavga edeceğiz, “bitti artık, seni görmek istemiyorum” diyeceğim, çekip gidecek.

Neymiş film siyah beyaz ve Malaycaymış, alt yazılar da Fransızcaymış… Çince olsa anlarım ama Malayca diye vıdı vıdı edecek tüm akşam.  Çince olsa film kavga etmeyecek miydik? Çince biliyor sanki. Farklı dillerde, farklı kültürlerin filmlerini izlerken ben büyülenmiş gibi perdeye kilitleniyorum oysa. Anlamasam da bir duygu, bir kelime gelip zihnime takılıyor o dünyalardan.

“Sevgili ile festival filmine gidilmez hala öğrenemedin mi?” diyor çok bilmiş biri.

Barda birbirimize yabancı olsak da aşinayız. Aynı filmden çıkmışız, topu topu bir avuç insan, her film sonrası A bardayız işte.

Kaşımı kaldırıp, bir bakış atıyorum, biramdan bir yudum alarak. “Geçen sene de beraber seyretmiştik festival filmlerini”.

“Yeni çıkmaya başlamıştınız o zaman ilişkiniz eskidi artık” diyor aynı çok bilmiş. Kaç senedir aynı filmlere gidip, aşina yabancılar olarak bu barda takılıyoruz?

Eskimiş ilişki… Aşk ve eskimek tuhaf bir kombinasyon.  Erkekler sanat filmine gelmez onlar macera filmi sever cümlesi de tuhaf değil mi? 

Bir kelimenin anlamı, onun dildeki kullanımıdır ve tuhaf tuhaftır işte diyorum.  Elit de elit… Hadi yaz şu sloganı, gönder patrona, öğleden sonra üç matinesine biletin var, unutma diyorum aynadaki suretime.

Takmıyor beni, aklı filmde onun. Çinta ne güzel kelime, kulağa hoş geliyor. Malayca Aşk demek, Çincesinin bu kadar melodik olduğunu da düşünmüyorum. Çince olsa hadi neyseymiş.

Telefon çalıyor, patron hatta,

-Hala bulamadın mı bir slogan? Hadi ama sunum yarın saat 10:00’da, daha posterler hazırlanacak.

 Annem mesaj atmış,

“Ne zaman istemeye gelecek bu çocuk seni, halanlar soruyor.”

Tekrar bakıyorum instagramdaki o mutlu çifte, kalpler, öpücükler, çiçekler, maşallahlar. Biz miyiz sahi o görüntü? Üstünden yüzyıllar geçmiş gibi, oysa daha dündü. İrkiliyorum.

Resmi yüklemiş ama aramadı. Benim aramamı mı bekliyor? Niye ben arayacakmışım, çekip giden kendisi.  

Desen : Alev Ramiz

Ihlamur Rezidansta huzur ve mutluluk, düşlediğiniz müstesna yaşam.

“Müstesna”… “Müstesna” kulağa hoş geliyor, artık böyle Osmanlıca kelimeler de çok kullanılıyor, hedef kitlesini de genişletiriz.  Müstesna ne demek? Eşsiz olarak biliyorum ama sözlükte kuraldışı yazıyor.

Kuraldışı mutluluklar, kuraldışı düşler, ev sattırır mı bu slogan?  Hem mutlu, hem elit, hem de kuraldışı olmak ister mi ama o rezidans sakinleri? Çizgi dışı tamam da kuraldışı…

Hayatın tam merkezinde yeni bir Hayat.

Kalemlerim kırılıyor, kağıtlarım uçak oluyor, balkondan havalanıveriyor sanki, yazamıyorum o sloganı, yazamıyorum işte. Bir kot, bir tişört giyip atıyorum kendimi dışarı. Yürüyorum uzun uzun. Her adım da bir kelime düşünmeye çalışıyorum, olmuyor, olamıyor.

Patron mesaj çekmiş, on dakikaya buldun buldun… Yoksa masanı toparla…

Panikle sıralıyorum kelimeleri,

“Hayat mutluluk, saadet, incelik, zariflik ve mükemmeliyet”, “Yaşam standartlarınız değişiyor”, “Çizgi ötesi güzellik”. Hayatın ve Şehrin Merkezinde Adalara Bakan Yeşillikler İçinde Elit, Müsnesna Bir Yaşam”.

Gönder düğmesine basıyorum. Koşarcasına yürüyorum.  Kelimeler, algılar, beklentiler, umutlar, cinta… patlamıyor işte zihnim de anlamlar…

“Sabah saat 9’da gel toplantı öncesi konuşalım” yazmış patron.

Rahatlıyorum.  Bu devirde işsiz kalmak olabilecek en büyük felaket diyorum vitrine yansıyan suretime. Aşksız kalmaktan da mı kötü diyor bana, Cinta, Cinta diye mırıldanıyor sürekli.

Aramadı, arasam mı? Festivale olmadı ona bilet almam gelecek yıl. Elim telefona gidiyor ama son anda aramaktan vazgeçiyor ve saat 3’teki festival filmimi hatırlıyorum.

Filmden sonra yine A bardayım.

Aşina yabancı selam veriyor bana, filmden konuşmaya başlıyoruz.  Ortak bir dil konuşmanın rehaveti çöküyor ortama, beynimdeki tüm sorular susuyor bir anda, kelimelerimiz birleşip cümleler oluşturuyor.

Saate göz ucuyla bakmamla huzurum paniğe dönüşüyor, o kadar mı geç olmuş, yarına da toplantı var.

Evde gömleğimi ütüleyip, notlarımı alıp, alarmı kuruyorum.

Uykuya dalmadan başucumdaki telefona tekrar bakıyorum.  Yok, mesaj da yok. 

Işın Güner Tuzcular