Şimşekler çakıyor, yorgun ahşap binanın her yeri akıyor, koyduğumuz kaplar yetersiz kalıyor, yağmur sanki evin içinde. Mart ortası bu soğuklar bitmiyor diye iç geçirdiğimde, nenem kocakarı fırtınaları dedi, battaniyeye sarılmış, sobaya yaklaşmış, geçmişte yaşıyor ara sıra şimdiye uğruyor, tekrar geçmişe dönüyor. Neveser sanıyor beni. Ben de Neveser olmak istiyorum aslında. Nenemle geçmişteymişiz gibi düşlüyorum, Nazlı değil Neveser’im ben.

Yakası pembe güllerle işlenmiş kırık beyaz jüponu kabarık bir elbise giymiş merdivenlerden genç kız heyecanı ile iniyor. İstemeye gelecekler onu. Dame de Sion öğrencisi, benim yaşımda yani henüz 16. 

Odanın köşesindeki eski Steinway piyanonun tuşlarına dokunuyorum, hep çalmak istiyorum, saatlerce çalmak,

Deux Legendes’in notaları dökülüyor parmaklarımdan, nenem gençleşiyor, salon eski ihtişamında…

Annem mutfaktan sinirle çıkıyor,

“Nazlı, piyano çalmayı kes, dershane seminerin yok mu senin? Sen zoom’a bağlan diye bu yoklukta tonla para verdim ben İnternet’e”

Delik tavandan iki damla Steinway’in üstüne düştü, telaşla sildim o damlaları, daha da köşeye itmem gerek piyanoyu, ama nasıl çok ağır, şu nalet yağmur bir bitse. Babam yardım eder mi piyano mu itmeye…

Bahçede oturuyor, bu soğukta. Her yer açıldı ama bizim mekân açılmadı. Kafe bar kategorisinde değilmişiz. Sadece bar olunca kapalı kalacakmış İstiklal’de arka sokaktaki mekânı babamın. Bahçesi de var aslında iki masa atsak, çay, kahve, bira, sandviç satsak ama bar işte. Korona başladığından beri kapalı. Evimizi kiraya verdik geçinmek için nenemin yıkıldı yıkılacak ahşap evine sığındık hep birlikte. Müteahhitler kapıda, bahçenin arka bölümüne 25 katlı bina yapacaklarmış, ahşap evi de restore edecekler, hatta barı burada açın ama kafe bar olsun bu sefer dedi halamlar. Planlar hazır da nenemi üzmemek için daha başlamadı yok etme projesi. Nenemin evi olmasa ne yapardık biz? Aman korona bitene kadar projeler askıda kalsın diyor babam. Nenem gibi geçmişe sığınmak istiyorum ben de, hiç uğramamak şimdiye.

Neveser evlenmiş talibi Teğmen ile, iki sene içinde de Çanakkale savaşında kaybetmiş eşini, iki aylık hamile, henüz on sekiz yaşında. Merdivenden yavaş yavaş indiğini hayal ediyorum, üstünde siyah bir elbise. Piyanosu başında saatlerce çalıyor, bazen de gitarını alıyor eline… Besteler yapıyor. 

kuş olup uçsam sevgilimin diyarına
saçından bir tel alsam ah taksam başıma
söylesem sevgimi, kalbimi açsam ona
aşkımın çiçeğini taksam başına

Bazen onun ellerinin çaldığını düşünüyorum piyanoyu.

Gümüş işlemeli bir aynada kırıldı yüzümün diğer yarısı. Yüzümün yarısıyla hep yarım öyküler anlatırım. Peki sen, yarım dudaklı bir kadını öpmek ister misin?

Beş koca yıl evden dışarı çıkmıyor. Bir kış günü en sonunda bahçeye adım atıyor, kendini toparlamaya kararlı ama kaderin başka planları var. Bir kartopu yüzüne çarpmış gibi acı ve soğuğu hissediyor sonra da uyuşmayı. Yüz felci geçiriyor.

Operet bestecisi olan büyük dayı bestelerini yayınlatmasına izin vermiyor, nenem ufak daha o zamanlar, nota bilgisi olmayan ve bestelerinin notalarını Neveser’e yazdıran dayısının Neveser’i ölesiye kıskandığını tüm aile görmüş ama bir şey de yapamamış.

Annem bir daha sesleniyor mutfaktan. Zoom’u açıyorum çaresiz. Matematik, kimya, biyoloji… Sıkıcı, sıkıcı… Sanatçı olursam aç kalırmışım bu memlekette. Altın bileziğin olsun elinde diyor annem. Arkeoloji bitiren, sonra da kadro açılmadığından sanat tarihçisi babamla bar işleten annem. Takmışlar biyolog ol diyorlar bana, bir sürü hastalık çıkıyormuş, aşı geliştirmede gelecek varmış… Offf… Piyano çalmak istiyorum ben.

Aynaya bakıyorum, çatlak lekeli tozlu, sırları dökülmüş aynada bir tuhaf yansımam… Dilimi çıkarıyorum, dilini çıkarıyor…

Neveser evde piyano dersi verip, oğlu ile hüzünlü hayatına devam ediyor. Abisi ölünce radyoda çalışmaya başlıyor ama yaşadıkları tam bir hüsran. Geleneksel kalıplarda beste yapmıyor, çalmıyor, üstelik te kadın diye sürekli engellenmeye çalışılıyor. BBC’de Londra, Paris Operetlerinde çalınan müziklerini, Radyoda “neveser müziği” deyip küçümsüyorlar. 

Zoom bitti, yağmur da kesildi. Biraz ferahladı sanki herkes, nenem bile yemekte bir ara şimdiye geldi, kısa bir ara… Annem öğleden sonra biraz piyano çalmama izin verdi.

Deux Legendes’a geri dönüyorum.

Neveser geldi beni dinliyor. Sert bir hocaymış öyle diyorlar. Tuşlarda parmaklarım, aynaya bakıyorum pembe yakalı elbisesi ile merdivenlerden iniyor…

Işın Güner Tuzcular

Not : Kurguma ilham olan Neveser Kökteş’e saygılarla, Ayna metaforları da Umay Umay’ın aynalarından esinle yazıldı