Eski Şark Eserleri müzesinin

Yenilenmiş, dijitalleşmiş salonlarında

Dünyalar saklı…

İki vitrinde, el kadar kil tabletlerde

İlk aşk mektubunu yazmış Kral Şusin için seçilen gelin

Beyim tanrım, beyim koruyucum,
Tanrı ENLİL’in kalbini memnun eden ŞUSİN’im
Lütfet bana okşayışlarını,

Dilek tableti de asırlardır fısıldamakta insanlara

Günler dostluk
Aylar sevinç
Yıllar bolluk getirsin

borç senedi ve minik kilden zarfı, adak kitabesinin yanında

Aşk, ticaret, ibadet yan yana vitrinde

annesine yazdığı mektup vitrinde bana bakıyor

Tuhaf bir coşku kalbimde, Ligungirra ile konuşuyorum sanki

Çağdaşımmış gibi okuduğum anılarını

Sümerli Şair Prens Ligungirra, insancıl, duygusal

Müzede Koskoca Sümer’den sadece iki vitrin tablet…

nerede İlmiye Hanımın Ligungirra kitabını yazarken

çözümlediği 74.000 kil tablet

Gizlidir tarihin hikayeleri Ahsar-ı Atika müzesinin dipsiz arşivinde

Dolaşıyorum geçmişin içinde ve zamanın akışında

Bir Stel’de buluyorum Akad’lı kral Senherib’i

Gılgamış’ın soyundan, belli

Öylesine mağrur, öğlesine kibirli

Ben Senherip, büyük kral, kudretli kral, evrenin kralı,

Dört bir yanın kralı, tanrıların sevgilisi…

21. yüzyıldan bakıyorum sana ey muktedir

Sanat eserleriyle donattığın Ninova’dan eser yok artık

Her şey toz, her şey ölüm…

Oysa sen büyük kral Senherib çok iyi bilirdin  Gılgamış’ı

Her şeyi bilen,

Suyun altını gören Adamı çok iyi bilirdin.

Sarayında tabletler vardı, Gılgamış’ı Enki’yi, Enkudu’yu anlatan

Yüce Kıral Gılgamış

Uruk’un baş duvarcısı

Bilge tanrıça Ninsun’un oğlu

Hangi esinle aradı 

Ölümsüzlüğü ağzında ırmakların

Bilirdin çok iyi bilirdin de yenildin kibrine

Unuttun ölümü

Tanrıların yüce kuvveti hep seninle sandın

Ordularını dünyanın bir ucundan öbür ucuna sürdün

Saraylarında oturan prensleri boyunduruğun altına aldın…

Kim hatırlıyor seni bunlarca yıl sonra…

Müzede bir kitabeden ibaretsin yalnızca.

Her şeyi bilen

Suyun altını gören Adam… Adamlar…

Muktedir, zalim, güç, iktidar bağımlısı

Ne çok çekti asırlardır insanlık bu adamlardan…

Savaşlar, açlık, hastalık, mutsuzluk…

Oysa ki  Dört bin yıl öncesinden yazmıştı Ludingirra

İnsan ne kadar uzun olsa göğe ulaşamaz

İnsan ne kadar geniş olsa yeri kaplayamaz

Tuğlada yazılı kader gelmeden

Adların yüceldiği yerde adımı yüceltmeliyim.

Asar-ı Atika müzesinde altın, gümüş takılara bakmaktayım

Unutuyorum ben de bir an kaderimi, gözlerimde altınların ışıltısı

Mağrur bir kraliçeye dönüşürken geliyor aklıma dizeleri şairin

Tanrılara öykünen zenginler, altın tabaklarda yemek yemeği sevdiler.

Altınla akıl, birbirlerini yerlerdi.

Bunu anladıkları için, tanrılar altın çağından demir çağına geçtiler.

Takılardan alıp gözlerimi

Yavaşça çıkıyorum müzeden, tanrıları kızdırmadan