Bitti, kahretsin kesmedi beni, tekrar diktim başıma ağır cam bardağı, bir iki damla kaldıysa… cebimi boşaltıp, saydım, yok ÇIKMIYOR… eski itibarım da yok ki, olsun abi desinler, bizdensin desinler!  Ne boktan bir gün !!!  Meyhanenin küflü bodrumunda imal edilen biraları bile alacak param yok. Bira yanında verilen bayat yer fıstığın da bitmesine midem itiraz ediyor, tüm gün bir simit ve bu fıstıklar ve bira… bir zamanlar köşe başındaki kokoreççiden bir büyük ekmek arası kokoreçle dolduğunu hatırlıyor.

Etrafı şöyle bir süzüyorum, bir tanıdık, eski bir hayran…bir bira ısmarlatsam, barmen bile kaçırıyor gözlerini benden.

Sisli, karanlık, tozlu mekân yabancı herkes yabancı

Yıkılmış, bunalmış, evinde ama da sürgün içinde
Onu arıyorum, kendimi arıyorum, aynı renk, aynı biçimdeki kendimi

Şu köşe masada Aytül kollarında, beyaz şarap, peynir beyaz leblebi ve tavuk kanadı… Şimdi masada oturan dövmeli, yırtık jeanli çift gibi aşık ve siktiğimin dünyasını umursamayan.   

Hemen evlenmeseydin, fakülteyi bitirirdin, demişti babası sabah sabah…

SABAH? Her sabah?

Attı kendi sokağa…

Bilançoları, kâr zarar hesaplarını sevemedim baba!  

Altın bilezik…

Sitem dolu AŞAĞILAYICI bakışlar!

Benim gibi fabrikada çalışıp yaşamını tüketme demişti sonra topallayarak mutfağa giderken, kaç kere demişti bunu, KAÇ KERE yaşamışlardı bu sahneyi…

Çalışmasaydın o zaman o fabrikada, tüketmeseydin ömrünü… Benim SUÇUM ne?  

Hesap kitabı bilse Aytül çekip gitmez miydi? Yüklü limitli bir kredi kartım, arabam, havalı işim olsaydı Aytül yanımda olur muydu?

Sen biliyor musun hesabı kitabı, gizlemeye çalıştığın altılı kuponları, köşe başındaki travestilerle gülüşmelerin…Anam  GİDİYOR MU?

Sarhoştum Aytül çok sarhoştum!

Everybody wants Some çalıyor… Ne kadar GENÇ müzisyenler! Dövmeli, uzun saçlı solist karizmatik, kabarık siyah, tül etekli çok genç kızlar beliriyor, nereden geldilerse, soliste hayran hayran bakarak, tempo tutuyorlar, mekân canlanıyor, biralarla garsonlar dolanıyor, biri de bana… eski günlerin hatırına… Ulan hepsi bakışlarını kaçırıyor!

Biz çaldığımızda yıkılırdı buralar.  KRALIYIM ben bu siktiğimin mekânın, efsanesi… Aytül kızları kıskanırdı, küserdi… ne çok kız vardı peşimde, yanımda, etrafımda. Aytül ağlardı, Aytül küserdi…Ama kısa sürerdi küskünlükleri

Grup tarih oldu. Neymiş efendim, Emre savcı olacakmış, Ahmet’in kahrolası bitirme sınavları varmış… Saçlarım dökülüyor, gitarımın akoru ne zamandır bozuk?

Önemli  değildir ki o kadınlar, Aytül, macera işte… Niye artık barışmıyorsun!

Otuzlarında iki kadın umutsuzca tempo tutuyorlar şarkıya. Hafif toplu, yırtık jean ve kolsuz siyah t shirtle, genç kızlarla aşık atabileceğini sanan kadın bara doğru bir bakış atıyor.

Tanımış olmasın?  Eski hayranlardan mı? Yatmışımdır belki de onunla da…Boş vermek öperken, severken boş vermek sevmelere, hepsi karanlık gölgeler, hiçbirinin yüzü yok hafızamda.

Gelip kitabıma bakıyor, masaya havası olsun diye koyduğum bir satır okuyamadığım Raymond Carver öykülerine.

Bu yazarı hiç duymamıştım.

Amerikan edebiyatının çok önemli yazarı…

Edebiyat fakültesinde mi okuyorsun?

Hayır, orada Raymond Carver okutmazlar zaten.

Gülüyor, daha zayıf, işten gelmiş havası olan pantolon, ceket giymiş olan kadına sesleniyor, Esra baksana, sen edebiyatla da ilgilisin bu yazarı tanıyor musun?

Esra’da geliyor, bir dönem yaratıcı yazarlık kursuna gitmiş ama hayır bu yazarı tanımıyormuş.

Yanıma oturdular, fıstıklarından ikram ettiler.

Artık perküsyon atölyesine gidiyorum, işten çıkınca çok güzel deşarj oluyorum diyor Esra.

Ben Latin perküsyon dersi diye geldim ama Tarkan Hoca Serdar Ortaç çaldırıyor diyor yırtık pantolonlu.

Boş ver eğleniyoruz işte diyor Esra.

Eski hayran değil bunlar. Şöyle bir bakıyorum, kimse beni tanıyor mu?… I was made for Loving You’yu söylediğimde olay olurdu, yıkılırdı bu kahrolasıca mekan… Kahpe hayat…

Gülerek dans etmeye başlıyorlar, unutuyorlar onu, barmen sonunda acıyor haline, eski günlerin hatırına bira veriyor. Bitmesin diye küçük küçük yudumlar alıyor.

Çın çın bir şeyler ötüyor, kafamda mı bu sesler …Esra’nın telefonu mu bu? AFİLLİ bir telefon, alıp okutsam…kokoreç yerim, eve kahvaltılık alırım.

O kadar da düştüm mü?

Esra gelip telefonuna bakıyor,

Tarkan hoca parti veriyormuş evinde, bizi niye çağırmadı?

Baskın yapalım diyor öteki.

Evi de Tarlabaşı’nın ara sokaklarında kadın başımıza… 

İkisi de bana dönüyor aniden,

Hocamızla tanışmak ister misin?

Eski müzisyenmişsin hem Barmen söyledi.

Eski mi… Eski.. Ulan o barmeni…

Başım dönüyor, her şey sis içinden, uzakta dans eden kız Aytül’e de ne çok benziyor.

Bu Tarkan bana iş ayarlar mı?  Solo çalarım, grup yoksa da YOK.

Altılı bira istiyorlar ama biz de bira fıçıda diyor barmen.  Ev birası içtiklerinin ayrımında olmamalarına bıyık altından gülüyoruz.

Elim Esra’nın belinde İstikamet Tarlabaşı, başım daha da dönüyor, sisli her şey, her yer.

Biliyorsunuz köhne sokakların, Sizi çağıran tarafları
İnsanın gizli, karanlık köşeleriyle oranlı

Eski bir kâgir evin, dar, karanlık, sidikli merdivenlerinden çatı katına çıkıyoruz, Esra bana daha çok sarılıyor.

Orada saklanıyor onlar
Çünkü her türlü saklanıyorlar orada

Hello !!! Tarkan, biz geldikkkk…

Parti de tam havasında.

Dalıyoruz içeri, darbuka çalanlar, dans edenler, sis mi var, sigara dumanı mı, Esra’nın dudakları, paylaşılan elektronik sigara… Esra’nın nefesi…bir kadeh rakı, bir kadeh daha…

Boş vermek öperken, severken boş vermek sevmeler

Nefes alamıyorum, balkona çıkıyorum, Esra’da peşimden…

Aytül… sadece maceraydı… gençtim…macera…niye küstün….

Elinde bir ıslaklık, gözlerini açıyor, başı çatlıyor, güneş gözlerini kamaştırıyor, boncuk, siyah gözler bakıyor, elini yalıyor… Yapış yapış ellerini,

Cebi titriyor, ama cebini de üç kuruşa satmıştı geçenlerde… Esra’nın telefonu değil mi? Üstünde kan, pantolonunda kan, elinde kan!!!

Çığlıklar, Biri kopmuş ayağından, biri kopmuş kimsesizliğinden
Sımsıkı tuttuğu dönerken köşeyi
Elinde bir bıçakla
Ve öldürmek isterken- kimiyse kimi