“Okumamış olan var mı Tristram Shandy’yi? Böyle kötü yetişmiş ölümlü olabilir mi?”

Tristram Shandy’nin ilk iki cildi Aralık 1759’da yayımladıktan hemen sonra, 1760 baharında James Boswell (1) yukarıdaki soruyu soruyordu. (2) Birkaç yıldır kütüphanemde sıra bekleyen, birkaç kez de başlayıp bıraktığım Laurence Stern’in ‘Tristram Shandy’ sini nihayet okuyup bitirebildim, 1759-1767 yılları arasındaki ilk yayımından yaklaşık iki yüz elli yıl sonra. Sterne’nin beklenmedik düşüşlerinden, dik çıkışlarından ve hızından nefesi kesilen bir okur olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki ‘Tristram Shandy’ okumak roller-coaster’a (hız treni) binmek gibi. Bu sıra dışı ve eğlenceli okuma bana ilk ve tek roller-coaster deneyimimi hatırlattı. 80’li yıllarda liseden mezun olduğumuz gün Ankara Gençlik Parkı’na gitmiştik sınıf arkadaşlarımla. Bugünkü roller-coaster’ın atası sayılabilecek ‘Galaxy’ isimli oyuncağa ilk kez orada binmiştim. Topu topu iki tane dik iniş, birkaç tane de hızlı dönüşü olan yol boyunca çok korktuğumu, “İnmek istiyorum!” diye çığlık çığlığa bağırdığımı hatırlıyorum. ‘Galaxy’ aracı son düzlüğe çıkıp yavaşladığında heyecanla bağıran kendi sesimi duyup şaşırmıştım; “Bir daha binelim!”

Anlatıcımız bay ‘Tristram Shandy’ kendi hikayesini “ab Ovo” anlatır, yani annesinin yumurtasından itibaren.

“…kendi öyküme başladığım biçimde başlamış olmaktan ve onu, içindeki her şeyin izini tek tek sürerek, başladığım gibi Horace’ın deyimiyle ab Ovo sürdürebilmekten, fevkalade hoşnutum.“

Tristram, annesinin rahmine düştüğü geceden itibaren, anne karnındayken dahi anne babasının ruh hallerinden, ilişkilerinden, evdeki diğer kişilerden, yaşanan olaylardan etkilenmesinden ve kişiliğinin hatta tüm yaşamının bu etkilerle oluşmasından başlıyor hikâyesine; bir anlamda ve daha güncel ve popüler bir ifadeyle “doğduğun ev kaderindir” diyor. Peki kimler var bu evde? Tristram’ın babası; kendine has ve genelden farklı düşünceleri, büyük zevk aldığı filozofça söylevleriyle Bay (Walter) Shandy, Tristram’ın annesi; hemen her zaman Bay Shandy’nin fikirlerini onaylayan, bir tek Tristram’ı nasıl doğuracağı konusunda ona karşı çıkan ve doğum dışında pek ortalarda görünmeyen Bayan (Elizabeth) Shandy, Tristram’ın amcası; yaralanıp ordudan ayrılmış bile olsa hayatını hala bir zamanlar kahramanca çarpıştığı savaş alanları, taarruz ve savunma planları düzleminde yaşayan, yumuşak kalpli Yüzbaşı (Tobby) Shandy, Yüzbaşı’nın hizmetkarı ve en yakın arkadaşı Onbaşı Trim, Shandy malikanesinin hizmetkarları Obadiah, Susannah, köyün papazı ve Bay Shandy’nin arkadaşı Yorrick, Tristram’ı doğurtan Dr.Slop, bazı eşekler, katırlar ve bir boğa.

Tristram bu dünyaya ancak kitabın üçte biri bittikten sonra merhaba diyebilir. Ne yazık ki doğum sırasında sayfalar dolusu talihsizlikler yaşanır ve Tristram burnu (!) zedelenmiş olarak doğar. Tıpkı Ahmet Mithat Efendi’nin ‘Müşahedat’ da yaptığı gibi sık sık okuyucu ile hasbıhal etmekte olan anlatıcı eğlenceli üslubuyla zedelenenin burnu olduğu konusunda ısrarcıdır.

“Bana dürüstçe ve yavaşça söyle, soylu okurum! Hayal gücün seni nereye sürüklüyor?”

“… – burun üzerinden sürdürülen bu uzun bölüm boyunca, ve eserimin bütün diğer bölümlerinde, her nerede burun sözcüğü geçerse- bu sözcükle sadece ve yanlızca “Burun”u kastettiğimi beyan ve ilan ederim.”

Anlatıcı Tristram kitap boyunca okuyucu ile konuşmasını sürdürür. Bazen merak etmiyorsa eğer okurun bu bölümü atlayıp okumaya devam edebileceğini söyler, bazen kendisine/anlatısına karşı nasıl davranacağına dair talimatlar verir okuyucusuna (tahammül et, hiddete kapılma, bu bölümü hızlıca okuyup geç ve soru sorma), bazen de cezalandırır.

“…tamamıyla sizin suçunuz, ve cezası derhal, yani bir sonraki nokta işaretine gelir gelmez, geri dönüp bütün bölümü baştan aşağı yeniden okumanızdır.”

Anlatısını da okuyucunun gözü ününde oluşturur.

“Aptallık ettim! Bu hikayeyi neden Onbaşı’nın ağzından anlatmadım ki size?… Ama fırsat kaçtı bir kere,-artık hikâyeyi kendim anlatmak zorundayım.”

“…yazmakta olduğum, ileride ele alacağım bu bölümün yalnızca bir taslağıdır ve yanılmıyorsam üç sayfa içinde bitecektir.”

Tristam sayısız hikaye anlatır kitap boyunca; bazen aile geçmişiyle ilgili anılar, bazen çocukluğunda dinlediği bir Alman öyküsünün tamamı, müteveffa köy papazının karısının ebe oluşunun öyküsü, Flanders savaşlarının gelişimi, Toby amcanın aşık oluşu, Fransa’nın şehirleri vbg… Yazarın, kahramanları uykuya yattığı için fırsat bularak iki yüz beşinci sayfada yazdığı önsözü, hem yazıldığı dönemin hem tarihin her dönemindeki filozoflar, komutanlar edebiyatçılar, bilim adamları, hükümdarlardan yaptığı yüzlerce alıntı, özellikle yazı yazılmamış bazıları boş, bazıları ebru desenli, bazıları simsiyah sayfaları, elli altına satılığa çıkartılmış ithaf yazısı ile bu kitap gerçek bir lunapark, okuyucunun kesinlikle heyecanlandığı, eğlendiği, bazen de durup soluklandığı, düşüncelere daldığı zengin ve anlamlı bir karmaşa.

Zamanın da düz bir çizgide ilerlemediği bu karmakarışık (gibi görünen) anlatı yazıldığı dönemde okuyucular arasında sanatsal değeri açısından çelişen fikirler ortaya çıkarmış. Günümüzde ise ‘post- modernizm’, ‘varoluşçuluk’ ve ‘yapısöküm’ teorileri çerçevesinde değerlendirildiğinde, merak uyandırıcı ve hoş bir metin olduğu söyleniyor. (3)

Laurence Sterne

‘Tristram Shandy’i okudum bitirdim de Beyefendi’nin hayatını ve görüşlerini öğrenebildim mi? Bilmem. Belki bir kısmını. Ama bu heyecanlı ‘Galaxy’e birkaç kez daha binerim diye düşünüyorum.

Kırmızı Başlıklı Corona

(1) James Boswell (1740-1795) İskoç avukat ve biyografi yazarı. İngilizce yazılmış en önemli biyografi olarak nitelendirilen Samuel Johnson biyografisinin yazarıdır.

(2) Tristram Shandy – Beyefendi’nin Hayatı ve Görüşleri, ykykültür.com.tr, Web:07.02.2021

(3) Xu, Junfang. (2018). A Central Consciousness at Work Beneath the Surface Artlessness: Narrative Strategies in “Tristram Shandy”. International Journal of Applied Linguistics and English Literature. 7. 137. 10.7575/aiac.ijalel.v.7n.3p.137., Web:12.02.2021