Engel olamıyorum ona. Tüm gün ayakta. Nerede olursa olsun fark etmiyor onun için. Şöyle bir sakinleşse, bir otursa, oturduğu yerde kalsa. Nerede, aklı fikri aç gözünü doyurmak.
Oysa ben uzun yıllar bir başka organımın doyumsuzluğu ile uğraşmıştım. Ne kâbustu ama. Sokağa çıkamam, bir kadınla göz göze gelemem, hele elini sıkmak falan hak getire. Bizimki hemen havalanıverirdi. E, öyle de gezilmez ki. Kös kös eve dönerdim. Allah’tan evden çalışıp iyi kötü kazanıyordum. Yoksa benden devamlı yakınan ailemin iyice eline düşmek, devamlı harçlık istemek vardı bir de. “Evlenince geçer,” dediler. Organ hatırına evlendim, yoksa ben ömrünü bir kadınla geçirecek adam değildim. Evlenmekle pek bir şey değişmiyor, bu arada onu da söyleyeyim. Başında dırdır edecek bir kişi daha artıyor. Ha o havalanmalar falan azaldı mı derseniz azaldı gerçekten ama karımın bıktım artık demeleri, başım ağrıyor diye arkasını dönmesine evrildi beş yıl içinde.
Şimdi günahını almayayım, annemden güzel yemek yapar. Zaten midemi, doyumsuz organım sıralamasında birinci yapan o. Bir yöresel yemekleri var ki ye ye tekrar yemek istiyor insan. Böyle olunca da benim doyumsuz evin dışında da aynı huyunu sürdürmeye başladı.
Düşünün ciğer kebaplı bir kahvaltı etmiş, çantamı almış çıkmışım. Bu arada iş bulduğumu anladınız değil mi? Bebek olunca doğru dürüst bir işte çalışmam şart oldu. Sokağa adım atar atmaz o mis gibi koku. Aman Allah’ım çıtırlığı kokusundan belli. Bizimki çıldırır. Ağzına kadar dolu ama yine de tepinmeye başlar simit isterim de simit diye. Kırmak olmaz. Zaten o tutturunca illaki yapılacak. Yoksa dışarı doğru sanki karnımda bir bebek varmış da tekmeliyormuş gibi hamleler yapar durur. O yüzden gideceğim yerlere taşıtla gitmeyi tercih ederim ki ne kadar az yiyecek görürsem o kadar kârda olayım diye. Yine de adım başı gözüme çarpan yiyeceklerden kurtulamam. Hele o esnaf lokantaları yok mu? Benim doyumsuz beş yaşında çocuk olur onların vitrinlerini görünce. Hop oturur, hop kalkar heyecandan. Öyle ki kuyrukta olan insanlardan öne geçmek için izin almak zorunda kalırım. Self serviste ne gördüyse “Ondan da al, şundan da, bak bak bu ne güzel kızarmış, hımm oh oh tam bana lâyık, kaymaklı ekmek kadayıfını unutma ha!” diye dürter. Bu lokantaların ucuzluğu işe yarıyor, bir süre avutuyorum onu. Yoksa beni tehdit ediyor. Her şeyine alıştım ama tehdit etmesi, istediğini yapmayınca tehdidini gerçekleştirmesi bir olur. Sonra git doktor doktor dolaş Kamil. Teşhiş: Mide bozulması. Bozulmuşmuş… İnsafsız, vefasız, senin yüzüne gözüne dursun sindirdiklerin. Aklına koymuş, köle yapacak beni kendine.
Sen dur dedim, başladım araştırmaya bununla nasıl başa çıkarım diye. Çünkü kilom, ibreyi yüz otuza doğru kırmıştı. İnternetten onu okudum, bunu okudum. Hep diyet, hep diyet. Sanki alay eder gibi yazılar. Sinirlerim tepeme çıktı. Korkudan içimden okuyordum “diyet” sözcüğünü falan duyar da yapmadığını bırakmaz diye.
“Bu organ kendine ait bir iradesi varmış gibi davranır; hatta belki de uzaylı bir yaratığın iradesince ele geçirilmiş gibi davranır.”
Nereden gelmiştim buraya, bir an kendimi toparlayamadım. Oysa internete giriş amacım bambaşkaydı. Ona söz geçirmek içindi tüm araştırmalarım. O sayfadan o sayfaya gezmelerim, göz atışlarım. Google’nin marifeti ile gördüm bu tümceyi. Adını bile duymadığım Coetzee diye bir yazarın öyküsünde. Öyküdeki köpek bendim sanki. Hani yıllar önce her gördüğü kadınla organının havalandığı ben.
Bıraktım her şeyi elimden. Not aldığım kâğıdı, kalemi. Gözlerimi tavana diktim. Dakikalarca oraya yapışık kaldılar. Sonra aptal aptal döndüm biraz önceki satırlara. Adeta heceleyerek birkaç kez okudum. Geçmiş geçmişte kalmıştı. Bahsi geçen doyumsuz organ artık benim midemdi. Ona boyun eğmekten, ne isterse yemeye devam etmekten başka çarem yoktu. Benimki sanki kazandığı zaferi kutlamak istediğini bildirmek için guruldamaya, mutfağın olduğu tarafa doğru tekmeler yapıştırmaya başladı.
Ceyda Sevgi Ünal
Sevgiciğim, yine dokundurmalı güzel bir öykü yazmışsın. 🙂 Tebrik ederim, öykülerini keyifle okuyoruz. Kalemine sağlık.
BeğenLiked by 1 kişi
Çok teşekkürler Ayşen Hanım. Sevgiler.
BeğenBeğen