Sazlığa kök salmış hayıtlar gibiyiz.
Köpüren dalga yakınımızda.
Siyaha bürünüyor
sıvanın çatlağı
gecenin katran salgısı
elmas sıkıntı.
Daralan odalarda
küçük zaman yığınını sayıyoruz
akmayan kum saatlerinin.
Bizi asıl bunaltan taşın cesareti
kayıp rüyanın heybeti.
Ağzımızda çok uzun süre çiğnenmiş kelimelerin tadı
-dayan-
az bir nefes kaldı.
Ulaşmayan ve sarmayan çağrı
kendi uğultusunda esrik.
Kırık bir dağ kalbi kadar toz yutuyoruz;
yüzyıllık resimlerde
Yokșehir’in soluğunu…
Yitik insan
Yalan dünya
Yuvadan kaçak karınca
uyuyor bir buzulun üzerinde.
Artık ışığı göremiyoruz
is toplayan kirli çağın altından ve
Asi
geniş omuzlu bir nehirdir
derin sürüklenişe dökülen.
Su uyurken ve ses uyurken
yine de ayaktayız
kıyımın göbeğinde öylece sıkışık.
Bir incir ağacı gibi
uzatıp kollarımızı
hâlâ
dayanmaktayız…
(Sevgili șehrim Antakya’ya…)
Josef Kılçıksız
yaşanan asrın felaketini bu güzel mısralar harika bir biçimde anlatmış ben şahsen yazıyı değil duyguları gördüm bu mısralarda insan gönül gözünü kapatmakta ısrar ederse hiçbir şeyi görmez sadece bakmakla yetinir.
fakat gönül gözü açık olan bir şahıs görülmesi lazım gelen her şeyi en ince ayrıntısına kadar görür etrafına bakmak amacı ile bakmaz. umarım anlatmak istediğimi anlaşılır bir şekilde anlatmakta başarılı olmuşumdur.
takip etmek isterse yazarlarımız yorumun altına yazdığım linkten takip edebilirler.
çünkü ben bu siteyi takip ediyorum çok güzel mana veren yazılar okuyorum.
yorumlarımıda yapmaktan geri durmuyorum.
sizlerden de aynı inceliği bekliyorum. ben etrafına bakmak için bakanlardan değilim sizlerin bizim yazılarımız hakkındaki beyanatlarını bekliyorum.
Hüseyin İbiş Kişisel Blog sairhuseyinibis.com
BeğenBeğen