Sağ eliyle sol elindeki alyansını sımsıkı tutmuş, karla karışık yağan yağmur altında yürüyordu. Kocasının vefatından sonra aylardır iş aramış bulamamış; birikimlerini, birlikte severek kullandıkları eşyaları ve takılarını satarak o güne kadar gelmişti.

Alyansını okşayarak “Daha dün gibi…” diye düşündü.

Kamer, Yıldız ve Bulut, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okurken güzel bir arkadaşlık kurmuşlardı. Kamer ve Yıldız aynı sokakta oturdukları için okula birlikte gidip gelmişler. Okul dışında geçirdikleri zaman içinde arkadaşlıkları aşka dönüşmüştü.

Mezuniyet kutlamasında el ele tutuşarak “Evleniyoruz!” diye kararlarını Bulut’a müjdelemişlerdi. Sonra evlenip İngiltere’ye gitmiş, yıllar sonra vatan hasretine dayanamayarak dönmüşlerdi. Mutluluktan gözleri başkasını görmediği için kimseyi aramamış, kimseyle görüşmemişlerdi.

Her şey geçirdikleri trafik kazasıyla değişti.

Kazada eşini kaybeden Yıldız uzun zaman yoğun bakımda kalmış, aylar sonra aynaya baktığında kendini tanıyamamıştı.

Arabanın ön konsoluna çarpan yüzünde oluşan yarık alnının sağ tarafından çenesine kadar inmiş, burun kemiği çok yerinden kırılmıştı. Geçirdiği ameliyatlardan sonra sağ gözü patlak bir şekilde yanağına doğru çekilmiş, kemiği parçalanan burnun ucu dudağına uzamış, derin yara izi yanağını ikiye ayırmıştı. Doktorlar “Daha fazla olmuyor” demişlerdi.

Sağ elinin altındaki alyansına “Seni asla satamam, asla…” diye mırıldandı. Bu esnada sel sularına batmış ayakları üşüyor, ayakkabılarını kaldırdıkça sular şelale gibi akıyordu.

Nihayet ayarladığı iş görüşmesine gitmesi için yeni kışlık ayakkabı ve giysi alması gerekiyordu.

Sırılsıklam hâlde geldiği kuyumcu dükkânının önünde, ödeyemediği birikmiş kredi kartı borçlarını, sabah kahvaltısını bile yapamadığını düşündü. Aniden sol elini sağ elinden kurtararak dükkâna girdi. Kararından vazgeçmeden aceleyle alyansını çıkarıp, karşısındakine hiç bakmadan kısık bir sesle “Satmak istiyorum” dedi. Kuyumcunun ticari bakışları çok taşlı yüzüğün ışığına kenetlenmişti. Aldı, parasını ödedi.

Kuyumcu, kadın çıktıktan sonra yüzüğün içindeki “Kamer – Yıldız 1987” yazısını okudu. Şaşırdı, hızla dışarı koşan Bulut koca caddede kimseyi göremedi. Elindeki alyansa bakarken “Yıldız sana ne oldu? Sen nasıl tanınmaz hâle geldin?” diye sızlandı.

Bu alyansı biraz ilerideki babasının dükkânından almışlardı. Okulu bitirdikleri gün Kamer ile yıldız el ele gelip “Bulut biz evleniyoruz” dedikleri zaman dünyası sarsılmış, ama “Tebrikler” kelimesinden başka bir söz çıkmamıştı ağzından.

Yıldız’ı çok seviyordu. Yıldız’ın da Kamer’le onun arasında hiç ayırım yapmadığını sanıyor, kurduğu sevgi dünyasında bazı durumları kaçırdığının farkında olmadan, evlenme teklifi etmek için okulun bitmesini bekliyordu. Babası bu değerli, çok taşlı alyans için çok düşük bir ücret almış, gerisini “Düğün hediyesi olarak” saymıştı. Yıldız da “Hayatımda aldığım en anlamlı hediye. Ömrüm boyunca Kamer’den ve sizden aldığım bu alyansı parmağımdan çıkarmayacağım” sözünü vermişti onlara.

Boşalan parmağına baktı, koskoca dünyada yapayalnızdı. Gerçeğe dönmek zorundaydı, ayakkabılarını ve kıyafetlerini yeniledikten sonra iş görüşmesi için turistik eşya satan bir şirkete geldi. Bulabildiği iş tezgâhtarlıktı. Telefon görüşmesinde “İyi derecede İngilizce bildiğini, ücret için uygun görüleni kabul ettiğini” söylemişti. Görüşmeye geldiği müdür onu görünce irkildi. Gözlerini kaçırarak “İşe başkasının alındığını, nedenini bilmediğini” söyledi. Yıldız yaşadığı kaza ile beraber kaldı.

Bulut, Kamer ile Yıldız’ın alyansı avucunun içinde, akşamları uğradığı şirketine geldi. Müdüre “Hani bugün bir eleman alacaktık?” diye sorunca, müdür “Efendim o kadının yüzüne bakamazdınız, yabancı müşterilerimizle görüştüremezdik” dedi.

Bulut kapını önüne çıktı. Lacivert gökyüzünde, parlak kıymetli bir taş gibi bırakılmış akşam yıldızı ona bakıyordu.

Dudaklarından fısıltıyla çıkan “Sana hiç bir zaman ulaşamayacağımı biliyordum” cümlesi evrene dağıldı ama Yıldız duyamadı.

Nebahat Alptekin