Benim tutsaklığım ılık yaz gecelerinden soğuk kış günlerine kadar bütün mevsimleri içine alır. Gri duvarların çevrelediği hücremde, tepeden gelen ışığın altında zaman akıp gidiyor. Yavaş yavaş alışmaya başladığım bu mekânda birbirini çağıran anılar, derinlerde bir yerlerden çıkıp tekrar canımı acıtıyor. Yüreğimin bir köşesinde küllendi sandığım ateş tekrar kor oluyor. Bazı ayrıntılar silindi ama Cemil’e duyduğum özlem hiç bitmedi.
Yıllar önce son bulan evliliğimde Cemil’in suçlamalarında beni en çok yaralayan; “beni sevdiğini neden hiç söylemiyorsun” diye yakındığımda onu bunalttığımı söylemesiydi. Karısını güzel bulması için saatlerce hazırlanmamı görmezlikten gelmesi, bu da yetmiyormuş gibi annesini sevmediğimi bildiği halde güler yüz göstermemi, saygılı davranmamı önemsememesini bir kenara bırakayım, annesinin yaptığı eleştirilerde onun tarafını tutması, affedilecek gibi değildi. İşi gereği sürekli yalnız kaldığım günlerde ilk önceleri cazip gelse de daha sonra delice sorular aklımdan geçmiyor değildi, iş arkadaşlarından biriyle flört ettiği için benden bu kadar uzakta olduğunu söylediğimde: “Sadakatimi sürekli test etmenden bıktım, beni düşündüğün insana dönüştürmeyi başardın, artık seni eskisi gibi sevmiyorum” diyerek hayatımdan çıkıp gitmesinden sonra duyduğum acı, babamın beş yaşında iken bizi terk etmesinden sonra duyduğum acıdan farklı değildi.
Evliliğim bitince hücre benim sığınağım oldu. Burada korkularım yok oluyordu. Bana yazmaktan vazgeçenler oluyordu, aldırmıyordum. Kendime yeni arkadaşlar buluyor, flört etmek hoşuma gidiyordu. Yazıştığım erkeklere hava atmayı çok seviyordum; İki dil biliyor, klasik müzikten hoşlanıyor, spor yapıyor, çok kitap okuyor, sinemaya gidiyor daha çok yabancı filmleri tercih ediyordum. Hayatıma giren erkek sayısının üçü geçemediğini yazıyor, kendimi hediye paketi gibi karşımdakine sunmaktan hoşlanıyordum. Karşımdaki erkek benden aşağıya kalır mıydı? Akşama kadar evde parasızlıktan pineklediği halde caz konserlerine gittiğini, adını bile yazamadığı markaları tercih ettiğini yazıyordu. Bütün bunlardan karşılıklı keyif alıyorduk.
Yan hücrelerden gelen haberleşme sesleri arasında arkadaşlarıma yazmaya çalışıyorum. Yine Selim. İşte yine bana yazmıştı. Onun yalanları bitmek bilmez. Nasıl da kapılmıştım. İlk günler uslanmayan düşler peşinde koşmaktan onun gerçeğini göremedim. Yazıştığı başka kızlar da vardı. Bana yazmadığı zamanlar onlarla haberleşiyordu. Ara sıra yazıyor. Kaç kez ona inanmak isteyip geri döndüysem de sonu hüsranla bitti. Bu sefer kararlıyım ona yazmayacağım.
Gönderdiği resimler gerçekçi, hayli yakışıklı olan ve bana çatışma sesleri arasından şiirler yazan İlhan’a, hayran olmamam mümkün değildi. Güney Doğu’da bir yerlerde görevli iken şimdilerde çok sevdiği şehrine tayinini aldırmış olsa da benimle hiç görüşmedi.
Cenk ile yazışmamız çok uzun sürdü. Sohbetleri güven veriyordu. Yalnızlığı satırlar arasında gizliydi. Hiç saklamadı evli olduğunu, sohbeti beni rahatlatıyordu. Beklentim olmadı.
Artık yazıştıklarımın ismini hatırlamaz olmuştum. Sohbetler tükenince birkaç gün moral bozukluğundan sonra hemen başka yazanlara cevap verirdim. Yeni arayışlar yeni umutlar bitmek bilmezdi. Gerçek olmayan bu dünyada sevgi arayışımın yavaş yavaş tükendiğini hissetmeye başladım.
Bu gece Sinan’la yazıştım, küçük bir şirkette çalıştığını çok düşük maaş aldığını zar zor geçindiğini çok sosyal olduğunu saz çaldığını seslendirdiği parçaları bana dinletmek istediğini belirtince Sinan’a yakınlık duymaya başladım. İfadesinin samimi olmasından etkilenmiştim. En kısa zamanda görüşmek üzere randevulaştık, arkadaşlığımız imkânsız görünmüyordu. Bu sefer başarmalıydım. Eğer onu sevebilirsem sıkboğaz etmeyecek, beklentilerimi yüksek tutmayacak, doğum günümü hatırlamadığı zaman üzülmeyi bırakacaktım. Beni sevdiğini söylemese de davranışlarımla sevgisini kazanmaya çalışacaktım.
Bu sabah güne heyecanla başlıyorum. Kendime çeki düzen vererek dışarı çıkıyorum, hava hayli soğuk, kar taneleri bir birine değmeden hızla yere düşüp yok oluyor. Pencere kenarına sıralanmış güvercinlere, yemlerini veriyorum, biraz havalanıp geri dönüyorlar, guruldayarak yemlerini alıp tekrar havalanıyorlar, onları seyretmek beni mutlu ediyor. Huzur içinde yola koyulmadan, telefonumdan arkadaşlık sitesini iptal ediyorum.
Artık özgürüm.
Özel Atay