Can Göknil İle Retrospektif Sergisinde Foto : Nur Vatansever

Pazartesi14’ün 8 Mart dosyası için bir kadın ressamla söyleşi yapmayı planlıyorum. Sanat Tarihçi Yalçın Sadak’ın seminerlerine üç yıl boyunca beraber katıldığımız arkadaşım Nur, Mongeri Binasında Can Göknil’in retrospektif sergisi olduğunu yazıyor. Can Göknil’in daha önce bir kaç sergisine gitmiştim, mitolojiden esinlendiği resimlerini de çok sevmiştim. Ayrıca öykü yazarı olduğunu biliyorum.  Nur ile soğuk bir günde Şişli ara sokaklarında biraz kaybolduktan sonra binayı buluyoruz. Kubbeli kulesi, çini panoları, sivri kemerleri ile o çok güzel bir bina , bahçedeki çeşme ve modern heykellere de hayran oluyorum.  Sergi de etkiliyor beni. Can Göknil’in 50 küsür yıllık sanat hayatında biriktirdikleri, pastel renkler, maviler, pembeler… Zürafalar, kedili kadınlar, akkızlar, kara kızlar, tanrıçalar, ağaçlar, ağaçlar ve kadınlar, şahmeran, tufan, muskalar hepsi boşlukta, zamansız, mekansız figürler. Çıplak keman çalan bir kadın, yelkenlide, uçuk mavi gökyüzü… Hamile bir kadın mutlu ama gizemli.  Özgür, aydınlık, yoruma açık.  Geçmişten gelen, arayışları olan, naif ama derin resimler ve üç boyutlu figürler.  

İlk sergiyi gezmemizden yaklaşık bir ay sonra söyleşi için Can Hanımla buluşuyoruz. Resimleri gibi naif, kırılgan ama derin bir kadın var karşımda. Yaklaşık bir saat güzel bir sohbet ediyoruz.  

Pazartesi14 : Çok yönlü bir sanatçısınız. Resim, edebiyat, çocuk edebiyatı, tiyatro dekoru, heykel gibi alanlarda eser veriyorsunuz. Bir kadın  sanatçı olarak yolculuğunuz nasıl başladı? Bir gününüz nasıl geçer?  Bir kadın sanatçı olarak hedeflerinize ulaşabildiniz mi? Ne tarz engellerle karşılaştınız?

İyi bir eğitim aldım, Arnavutköy Kız Kolejini bitirip Amerikaya gittim.  Lisans, Yüksek Lisans derken doktora yaptım.  Ailem her zaman sanat eğitimi almamı destekledi.  Eşim de  hep destek oldu. 19 yaşımızda birbirimizi bulup, beraber Amerika’ya gittik, okuduk, çalıştık. 10 yıl kaldık bu ülkede.   

Amerika’da okurken aynı zamanda grafiker olarak çalıştım, çocuk kitapları resimledim.  O yıllarda Leo Lionni’nin Frederick isimli bir fare ile ilgili resimli kitabını çok sevdim. Çocuksu ruhum ile resim sanatını birleştirebileceğimi keşfettim. Mesai saatleri dışında bir kirpi ile ilgili kendi kitabımı yazdım ve resimledim. Çalıştığım ofisin altındaki yayınevine götürdüm, temsilcisi olmayan yazarlarla görüşmediklerini söylediler ama ısrar ettim. En sonunda editöre kitabımı gösterdim. Editör sayfaları çevirdi “Tamam çok tatlı bir kirpi hikayesi ama niye bu hikaye? Siz İstanbul’dan geliyorsunuz, neden kendi kültürel zenginliğinizi yansıtan hikayeler yazmıyorsunuz? Topraklarınızın tarihinden, Bizans’tan, Osmanlı’dan kalanlardan esinlenerek çok farklı eserler yaratabilirsiniz.” Dedi.  Çok şaşırmıştım. Hep Batılı eğitim aldığımdan Doğunun sanatına hakim değildim. Bizans ve Osmanlıdan çok araştırdıkça Orta Asya Sanatı, Anadolu Tanrıları, inançları ilgimi çekti. Bu konularda araştırmalar yaptım ve resim felsefemi oluşturdum.

Ben her gün resim yapmam. Atölyede oturup, bütün gün bir tuale bakmak çok sıkıcı bana göre. Birçok projeyi aynı anda yürütürüm.  Örneğin şu sıralar çocuklara Türk ressamları tanıtacak resimli kitaplar hazırlığına başladık. Bu proje beni çok heyecanlandırıyor.  Sergim devam ediyor. Yakın zamanda hakkımda bir kitap yazıldı. Şu anda Nuh Tufanını resmediyorum. Gemime sadece müzisyenleri ve tiyatrocuları alacağım. Onları kurtarıyorum.

Engelleri düşünerek çalışmam, iyi eğitimli, çok vasıflı, çalışkan bir insanın ( kadın ya da erkek) başarıya ulaşacağına inanırım.

Pazartesi14-  Birçok sanat alanında olduğu gibi resimde de cinsiyetçi bir dil kullanıldığına, hatta resimde kadın modellerin çok olduğu, kadın bedeninin cinsel obje olarak kullanıldığı savına siz de katılır mısınız?  Büyük ressamları da düşünüyorum hemen hemen hepsi erkek. Bunu kırmak için ne yapmalı ?

Ben dini baskıların erkek egemenliğini güçlendirdiğini düşünüyorum. Bu baskıların kalktığı bir dünya hayal ediyorum. Biz kadınlar erkeklerden daha duyarlıyız, bütün hayatın mesuliyetleri bizim üzerimizde.

Evet, resim sanatında da erkek egemenliği var, ama kadın bu egemenliği kırmak istiyorsa öncelikle model olarak kalmayı kabul etmemeli. Kadınlar kendilerini çok iyi yetiştirmek ve iyi eğitim almak zorundalar.  Bir kadın mesleğinde yükselmek için çok çalışmak zorunda. Erkek üniversite bitirdiyse kadın doktoralı olacak ki, mücadele edebilsin. Kariyer sahibi, modern kadının yaşamı zor bana göre. Çalış çabala, eğitim, iş yaşamı derken ancak 40’lı yaşlarda anne olabiliyor.  

Pazartesi14-  Eserlerinizde tanrıçalar, muskalar, masallar, ağaçlar, efsaneler, mitlerden etkilenerek kurduğunuz bir dil var, Kader serginizde  Orta Asya kültürü öğesi olan Irk Bitig (Fal Kitabı), Levh-i Mahfuz’ları baz alarak alın yazısını sorguluyorsunuz, Şahmeran önemli bir simgeniz,Anadolu Tanrıçaları resimleriniz, kadın ve ağaç serinizde gelin olma dileği, çeyiz sandığı,  mavi at, kutlu dut ağacı gibi simgeleri var, alt katta gördüğüm hamile kadın tabloları ile çok özel bir dil oluşturduğunuzu, kadın bakış açısı ile resim yaptığınızı hissediyorum. Bu dilinizi biraz daha açar mısınız?

Ülkeme döndüğüme mutluydum. Amerika’ya ait olmadığımı hissettim. Ben bu coğrafyaya aidim.  Amerika’da editörle görüşmemden sonra hep kültürel araştırmalar yaptım. Muska bir obje olarak estetik ve anlatımı güçlü.  Ben yoruma açık çizmeyi seviyorum. Fal örneğin geçmişte çok önemli. Padişahlar fala çok düşkünler. Burada bir ikilik var. Hayatımızı Allah’a ve kadere emanet ediyoruz ama fal, muska, efsun hep kadere müdahale etmeye çalışıyoruz. Resimlerimde bu ikiliği işliyorum.

Kadınlar düşüncelerini, isteklerini, arzularını dillendiremiyorlar. Kendilerini ifade etmek için çaput bağlıyor, el işlerine, yazmalara motif yapıyorlar. O söylenemeyenleri resmediyorum.

Anadolu kadın tanrıçalarını çalışmayı seçme nedenlerimden biri Neoliti çağda kadının gücü, sosyal konumu ile şimdinin dünyasındaki kadının konumu arasındaki derin uçuruma dikkat çekmekti. Çalışmalarımda kadın-erkek, kadın-çocuk, kadın-doğa arasındaki ilişkiyi inceledim, eserler genelde nü. Tanrıça resimlerinde insani duyguları olan, neşeli, mutlu kadınlar çizdim. Hükmedici, sinirli tanrıçalar değil.

Folklör ana ilgi alanım çünkü görünüyor, bir uygulama aslında.  Folklorik imgeler kullanarak hem güncel hem de geçmişte kalanın resmini yapabiliyorum. Ana kaynak tabi ki mitoloji. Tufan ve Şahmeran çok ilgimi çekiyor.  Tüm o hikayeler o kadar resimsel ki.  

Pazartesi14 : 8 Mart size ne ifade ediyor?  

8 Mart’ı sevmiyorum.  Senede tek bir gün “Kadınlar Günü” olabilir mi? Sevgililer Günü gibi kutlamak Kadınlar Gününü doğru değil. Sevgili her yıl değişiyor, kadın değişiyor mu? Anlamsız bir kutlama.

Pazartesi14 : 100 yıl sonra açılacak bir uzay kapsülün içine kadınlar için ne koyardınız, ya da 100 yıl sonra bir kadın sanatçı olarak nasıl bir dünya düşlersiniz.

Yüz yıl sonra sanat kalır mı? Ben erkek kadın değil, cinsiyet ayrımının olmadığı bir dünya düşlerim ama gelecekte tuval, boya olur mu?  Gençlerin kullandığı malzemeler daha şimdiden değişti. Video art yapıyor artık onlar, resim değil.  

Nereye baksam cep telefonlarından film seyredenler.  Onların torunları yüz yıl sonra resim ne bilebilirler mi?

Sanal bir dünya kuruyoruz. Herşey sanal, ilişkiler sanal, insanlar sanal….

Uzay kapsülüne ben kitap koymak isterim tabi kitap kalırsa… Öldüğümde de yanımda kitap olsun isterim, tabutuma kitap konulsun. Ben geleceği sanat açısından karanlık bir filme benzetiyorum.  Kimse kitap da okumayacak. Şimdi bile kaliteli bir çocuk kitabını sadece 1000 adet basıyoruz.

Pazartesi14 : Yazar kimliği olan çocuk kitapları, deneme ve öykü kitabı olan bir sanatçı olarak  Neyya Yaratıcı Yazarlık Atölyesinde kurmaca yazma çabasında olan bizler için önerileriniz neler olabilir?

Can yayınlarından Faruk Duman benim ustam. 1974 doğumlu ama ona hep ustam derim. Göz ve Söz için benden kapak resmi istemişti. Can yayınevi ile ilişkim öyle başladı ve sonra yazmaya da başladım. Resimlerimin hikayesi var. Ben resimlerimle hikaye anlatmaya alışkınım. Sözcüklerin de bir görünüşü, estetiği, dili, müziği var. Ben ressam olarak sözcükleri hissediyorum. Gözün gördüğünün sözü var bence.

Faruk Ustam “hep yanında defter bulundur ve herşeyi not et.” Der. Bunu uygularım. Sanatçının resim olsun, yazı olsun kendine özgü bir dil yaratması gerektiğini düşünüyorum.

Şu aralar kısa öykülere ilgi duyuyorum. Kısa öyküyü yaratıcı buluyorum.  Özellikle Murathan Mungan ve Sine Ergün’ü çok beğenerek okuyorum.

Işın Güner Tuzcular