Boyumdan büyük arabamı yokuş yukarı çekerken kan ter içinde kalmıştım, yüzümün ıslaklığını mintanımın koluyla silmek için durduğumda aniden yanımda duran arabanın kadın sürücüsü diğerleri gibi yoldan çekil diye beni azarlayacak sanmıştım ki “Hadi bin arabaya” demesiyle afalladım. Arabamı, arabasının bagajına bağlayıp ön koltuğa otururken bir yandan da rüya mı görüyorum diye kendimi çimdikliyordum. Şaşkınlığım geçmeden neden bu işi yaptığımı, okuyup okumadığımı sordu.

İlkokul sonrası okutmazlar ki bizi.  Diğer kardeşlerim gibi on iki yaşımda kağıt arabasını tutuşturdular elime. Gün doğumundan,  gece yarısına kadar çalışırım.  Bu üç yılda neler yaşamadım ki… Ailede herkesin bir görevi var, ben sadece kağıt toplarım, bir ağabeyim alüminyum  kutu, diğeri cam, babam ise hurda demir toplar.  Her şeyi değerlendiririz. Islak  kağıtları güneşe serip kuruturuz. Ekmek parası işte. Küçük kardeşlerimin hiç değilse okul masrafları çıksın diye ben de elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Akşamları  hepimiz topladıklarımızı kale kondu dediğimiz evimizin yanındaki küçük odunluğa doldururuz,  ertesi sabah erkenden babam onları alıp satmaya götürür. O gün artık kaç kilo gelirse karşılığında aldığı para anca yemeklik almaya yeter, annem de ne bulabilirse pişirip akşam bizim önümüze koyar. Kimi akşamlar sadece çorbanın yanında ekmeği katık ederiz.

Hiç unutmam çok sıcak bir yaz gününde birden bastıran sağanak yağmurla birlikte sanki gök delinmiş koca koca dolu taneleri taş gibi başıma vuruyordu. Çöp konteynırının yanındaki ıslanmış kolileri almak için gittiğimde belediyeye ait çöp arabasındaki görevliler bana engel olmak istediler, epey mücadele ettim, aramızda tartışma çıktı, derken polis çağrıldı ve beni karakola götürdüler. O geceyi karakolda geçirdim, ertesi gün babam gelip beni alana kadar neler çektim. Hatta o kağıtları kuruttuktan sonra babam birkaç gün hastalanıp satamadı. Oysa bir gece evvel konuşmuştuk babamla “Yarın kağıtları satayım da kardeşlerinin eskiyen ayakkabılarını tamire verelim” demişti. Sabah uyandığımızda küçük odunluğumuzu alevler içinde görünce hepimiz şok olduk, kova kova su dökerek yangını söndürsek de kağıtları kurtaramadığımızı ve babama sımsıkı sarılarak ağladığımı hatırlıyorum.

Genellikle Söğütlüçeşme civarlarında dolaşırım. Geçenlerde karşıdan karşıya geçtiğim sırada yolda yürüyen insanların bana ve arabama değmemek için benden kaçarcasına yürüdüklerini gördüm. Hele bir kadın vardı ki elinden tuttuğu kızını “Aman değme kızım, sen de kirlenirsin” diyerek çekiştiriyordu. Tabii benim duyup duymadığımın farkında değildi, gerçi farkında olsa ne olacak ki? Onun için önemli olan kendi temizliğiydi. Onların nasıl hayatları vardır acaba diye yol boyunca kafama taktım. Kendi çocukları temiz pahalı elbiseler içinde, güzel yemekler, güzel oyuncaklarla sıcak evlerinde yaşarlarken benim soğuk demeden sıcak demeden niye kağıt topladığım, neden okula gidemediğim ve kıyafetlerimin neden temiz olmadığı yanımdan geçen kimselerin umurunda değildi tabii. Bizim, başımızı sokacak derme çatma, surların dibinde yıllar önce dedemlerin yaptığı kalekondumuz  var sadece. İşimiz gereği giysilerimiz genellikle kirlenir.  Minibüsle bir yere gidecek olsam benim yanıma kimse oturmaz bazen de sürücü yer olsa bile beni oturtmaz, neymiş koltukları kirlenirmiş. İçim acır, böyle zamanlarda, o temiz,  tok,  neşeli çocuklar gibi olmadığım için üzüntü, gizli gizli de bir öfke duyarım. Bu insanlar kendi giysilerine dikkat ettikleri kadar vicdanlarını da temiz tutabiliyorlar mı acaba?

– Sahi  abla senin araban da kirlenecek şimdi,

– Kirlense ne olacak temizletirim, sen dert etme,

Öğretmen olduğunu söyleyince ben de babamlardan bile sakladığım sırrımı söyledim.

-Ben kağıt çöplerinden bulduğum kitapları saklayıp okuyorum, ne bulursam okuyorum.

Abla çok duygulandı, gözleri doldu. Beni yokuşun sonunda indirirken okumam için bana kitap getireceğini söyledi, telefon numarasını verdi.

Benden hep kaçan insanlara alışmıştım alışmasına da vicdanlı ablanın beni arabasına aldığı günden sonra hayatımın değişeceğini rüyamda görsem inanmazdım. Şimdi taşıdığım çuvallar daha hafif sanki, umudumu yeşerten öğretmen abla gibi ben de öğretmen olmak istiyorum.

ÖZLEM GEMİCİ