“Bir kış gecesinde, gündüzleri kocaman tenekelerin şehrin çöpünü getirip boşalttıkları bir tepenin üstüne, çöp yığınlarından az uzağa, fener ışığında, sekiz kondu kuruldu.”
Berci Kristin Çöp Masalları’nın yukarıdaki açılış cümlesiyle beraber Latife Tekin’in martısının kanadına tutundum. O da beni önceden tanıyormuş gibi hiç yadırgamadan sırtına aldı. Yumuşak tüylerinin çevrelediği boynuna kollarımı doladım. Denizde, deniz kenarında görmeye alışık olduğum bu yabansı beyaz güzellikle alışık olmadığım bir okuma yolculuğuna çıktım. Yanağım tüylerinin içine gömülürken beni yarı yolda bırakmayacağına emin olduğum bir güven duygusunun verdiği rahatlıkla gezindiğim yerlere doyasıya baktım, düşündüm. Eserin başlarında okuru (bendeniz yolcuyu) yakalayan dinamizm, kendine özgü dille yaratılan -“Tekin’in rüzgârının” da yer yer tufan, yer yer meltem makamında eserek dostluk ettiği- okuma yolculuğumda, çöp tepelerinin yanı başında kurdukları gecekondularında yaşam savaşı veren insanların yaşadığı Çiçektepe’ye konuk oldum.

Kitaptaki gezintime başlar başlamaz konducuların ilk yaptığı naylon leğenden çatıları söküp kanatlandıran rüzgârla tanışıyorum. Çatılarla beraber onlara bağlı beşiklerde uyurken uçup giden bebekleri sıkıntılı izliyorum. Rüzgârın bazen çok sert esip çatıları uçurduğu için Çiçektepe’de yaşayanları kızdırdığı bu yüzden de taşlandığı anlar geçiyor gözümün önünden. Yıkımcıların mahalleye gelmesini, mahalle halkını simit yapıp ortalarına alışlarını, evlerin duvarlarını eşyalarının üzerine yıkmalarına tanık oluyorum. Konduların sağında solunda yer alan fabrikaların zehirli atıklarından oluşan karın üzerlerine yağdığı evleri, sokakları geziyorum. Mavi suyla yıkanan bebeleri, çamaşırları, temizlendiğini zanneden insanlarıyla Çiçektepe’de zaman zaman zayıfın güçlüye dönüşüp geçmişte aynı kaderi paylaştığı arkadaşlarını ezdiğine tanık oluyorum. Patronların zehirlenmelere karşı Çiçektepe halkına -sus payı olarak- dağıttığı yoğurtla yumuşayan yürekleri, beli bükülen boynu eğrilen erkekleri, gözü yaşlı kadınları, çöpten ve rüzgârdan yeni oyunlar yaratan çocuklarıyla masalsı bir diyarın üzerinde uçuyorum. Martı beni çingenelerin ayılarıyla beraber direnişlerine, işçilerin fabrika içindeki ve dışındaki grevlerine dek götürüyor.
Çiçektepe’yi ev ev gezerken, iki kişiyi daha yakından görmek istiyorum. Martı bunu anlar anlamaz beni onların yanına bırakıyor.
Tirintaz Fidan: Konduların Tirintaz’ının ilaç fabrikasının çeşmesinden oluk oluk akan mavimsi suyla zehirlenen, bedenlerinde yaralar açılan konducuları temiz su için örgütleyişini, konducu erkekleri harekete geçirmek için onları can evlerinden vuran konuşmasını dinliyorum. Su olmazsa keyiflerini dindirmek için karılarını koyunlarına alıp yatamayacaklarını çekinmeden söyleyen korkusuz bir kadın o. Temiz suyun Çiçektepe’ye gelmesi için yerden taşları kaldırıp kaldırıp kondulara yağdırıp su için yürüyüşe geçen Fidan, çiçekli donuyla da adını çöp tepelerine yazdırıyor. Belediyeye giden upuzun yol “Donlu Yol” diye anılıyor. Mücadelesi bununla da kalmıyor. Konducu kadınlara kocalarıyla yatıp kalkmanın yalnız erkeklerin hakkı olmadığını öğretiyor. Verdiği gece dersleriyle kendilerinden, bedenlerinden habersiz yaşayan kadınların üzerlerine örülü duvarı yıkıyor, yerle bir ediyor. Konducu kadınlar ondan öğrendikleri her yeni şey için kocalarından dayak da yeseler, erkeklerin rüyalarına giren omuzlarıyla, kadınların kaşlarını alıp kâküllerini kesen Tirintaz Fidan’ın çiçekli donunu rüzgâr yükseklere uçursa da bu yürekli kadının direnci değişime, farkındalığa önderlik ediyor.
Şiirli Hoca: Çiçektepe’nin insanın genzini yakan kokusu, çöp parıltıları ve çöp yolundan yükselen dumanlar üstüne sayısız şiirler yazan genç, idealist bir öğretmen. Çiçektepe’nin türkülerini derliyor. Konduların kız çocuklarından halay ekibi kuruyor. Çöp Muhtar ve İhtiyar Heyetini bile duygulandırarak, gözlerinden yaş getiriyor. Çiçektepe’ye sahte fabrikalar kurulmaya başlanınca bu duruma yazdığı şiirlerle isyan ediyor. Şiiriyle bir yol açmaya çalışırken, çöp ayıklayan kızlar, kadınlar, erkekler açılan sahte fabrikalara işçi olarak giriyor. Sahte fabrikaların sayısı o kadar çok artıyor ki bulundukları yer “Çiçektepe Sanayi” adını alıyor. Konducular sahte fabrikalarda çalışmaya gidince çöp tepelerinin üstünde martılarla bir başına kalıyor Şiirli Hoca. Öğrencilerini çöp ayıklayan martılara benzeten uzun bir şiir yazıyor. Ne var ki Çiçektepeliler “çöpten kesilmek” günlerine girdiklerinden çöp tepeleri istenmez oluyor, martılar taşa tutuluyor. Böylece şiirini dinleyemez olan martılar kaçışırken Şiirli Hoca da omuzlarında martı tüyleriyle çöp tepelerinden gidiyor. Ardında çocuklara ve gençlere yeni bir ses bırakıyor.
Martı yolculuğumuz bitmeden gözlerimin içine baktı. Beni Berci ve Kristin’in arasına indirdi. Kimdi ya da neyi tanımlıyordu Berci ve Kristin? Latife Tekin’in satırlarıyla onları kafamda evirip çevirdim.
Köyde yazıda yaylayan, gece dışarıda kalan koyunları sağmaya giden kızlara “Berci Kız” denirdi. Koyunların sütünü toplayıp köye getirmeleri kıymetli bir iş olarak görülürdü. Bir kızın terbiyesi süt toplamaya gidip gelirken ki haliyle, tavrıyla ölçülürdü. Bercilik eden kızlar saçları sıvazlanarak “Berci kızım!” diye sevilirdi. Çiçektepe’de yalnızca çöp toplayan, çöp ayıklan kızlara bu sıfat layık görüldü. Ancak böyle kızlar “Berci kızım!” diye sevildi, övüldü. Bir kızın Çiçektepe’de terbiyesi çöp toplayıp toplamadığıyla, çöp toplamaya gidip gelirken ki haliyle, tavrıyla ölçüldü. (s:22)
Dükkân evlerdeki kadınların adına özenen Vakıf Çiçektepe’li delikanlılar Deli Gönül’e “Kristin” diye ad taktılar. Kristin gözünde yaşlarla kondu aralarında söverek uçarken… (s:141)
Tekin’in kitabın adı olarak da seçtiği bu isimler iyi kadın kötü kadın açmazını vurgularken hemen peşine çöp masalları takısını da ekleyen yazar, toplum tarafından idealize edilip ölçüsüz yüceltilen ya da yine aynı ölçüsüzlükle yerin dibine sokulan kadının trajedisini ortaya koymaktadır. Çöp ve masal sözcüklerini art arda kullanması eserin ana yurdunu oluşturan çöp dünyayı anıştırmakla beraber birbirinden çok farklı anlamlar yüklenen iki kadın özelinde, var olan ön yargılara da eleştirel yaklaşımını göstermektedir.
Adeta elime yapışan kitapta martıyla beraber merak, öfke, hayal kırıklığı, direniş, umut ve daha pek çok duyguya sarınarak uçtum da uçtum. Çöple beraber değişen insanları ya da insanlarla beraber farklılaşan çöp tepelerini birbirlerinin içine geçmişlikleriyle bir bütün olarak okudum. Bu bağlamda eserdeki insan ve çöpü birbirinden ayırmadan çoklu özne olarak ele alabiliriz. Kitapta var olan tüm tipler ümitleri, tutarsızlıkları, gözüpeklikleri ya da korkularıyla yaşamın olağan akışında her yerde karşımıza çıkan, çıkabilecek insanlardan oluşmakta. Anlatı mercek altına aldığı gecekondulardan yavaş yavaş açılarak geniş bir alana ulaşıyor, Berci Kristin Çöp Masalları’nın evrensel anlatımını oluşturuyor.
Kitabın son noktasıyla beraber martıdan ayrılma zamanı da geliyor. Gezdirdiği onca yol boyunca tanıttığı insanlarıyla, gürül gürül akan bir şelaleyi anımsatan üslup içinde yaptığım okuma yolculuğumda ona nasıl da alışmışım. Bana göz ucuyla bakarken, başka bir yolculukta buluşmak üzere der gibi. İçimden gelen dörtlüğü yol arkadaşıma coşkuyla söylüyorum.
Martı uçtu, uçtu
Ben uçtum
Martı gitti
Ben düşündüm.
Martı gözden kaybolurken kulaklarımda Latife Tekin’in kitaptaki son cümlesi yankılanıyor.
“Çiçektepe gudutepe, çiçeken gudune.”
Meraklısı için eserde geçen isimler, lakaplar ve Tekin’in özgün diliyle türettiği deyim, isim, isim tamlamaları sayfa sırasına göre; Güllü Baba, Sırma, Şengül, Berci, Kara Hasan, tırnaksız, Kibriye Ana, Tirintaz Fidan, Donlu Yol, Çöp Bakkal, şükürsüz, Naylon Mustafa, Ciğerci, Çöp Ağası, Kürt Cemal, küp, ejder, Kürt Cemal’in Sineması, Kel Ali, şerme şerme, Veliman, Bekçilerin Veliman, Bay İzak, Dayakçı, Gülbey Usta, muntaz, Taci Baba, Kır Hamit, Dursune Nine, Şiirli Hoca, martı bulutu, çöpten kesilmek, Şiirli Hoca, mekanet, Hınık Alhas, Gaco, Reis İstafanos, Konfekçiyun, ay hışır hışır döndü, rüzgâr gibi fırlanırken, Çamlı Bayram, Simitçi Mikail, Çeri Mahmut, Deli Dursun, büyük çöp yangını, şır çaydanlık, Zülika, Lado, Zabıta Memet, Yıldırım, martı lafı, Karabela Çetesi, Odacı Sefer, Albay, Deli Gönül, Amem Şemsi, Hacı Hasan, Şini Erol, Hıdır, fındık dayağı, Mustafa Gülibik, Ehmail, Anjel, Mari, 0 yerli, Katır Emel, yarım saatlik, Kristin.
Gülayşen Erayda