Fedai iş arkadaşımdı, iyi adamdı, dairedekilere çok yardım ederdi. Karısı ve kızı böyle olunca içine kapandı. Başına gelenleri duyunca hanımla koşa koşa geldik. Anlatsaydı olan biteni kurtarırdık belki onu. Bazı zamanlar eşlerimizi alır, birlikte gezmeye giderdik. Hanım olan biteni duyunca “ziyarete gidelim,” dedi. Kabul etmedi bizi Fedai. Bir senedir kimseyi kapıdan içeri sokmaz oldular. “Yaşadıkları ağır geldi, bu dertten kurtulamadılar,” dedik. Bağrımıza taş bastık. Bilseydik kapıyı kırar girerdik. Bunların hiçbiri olmadan kurtarırdık onları.
Giriş kat komşularıyım ben, Mükerrem kızım gibiydi, ne güzel kadındı bir görseydiniz. Kızı kötürüm kaldığından beri yüzü eskidi, kalbi yaşlandı, tanınmaz oldu. En çok ben bilirdim yaşadıklarını, bu Fedai’nin göründüğü gibi bir adam olmadığını.
Fedai’nin karşısındaki apartmanda oturuyorum. Boş olan evim için emlakçı iki kadınla geldi, kiralamak istediler. Biri müdürmüş bunların. “Sosyal Hizmetlerde çalışıyoruz,” dediler. “İkisi de memur, kirayı günü gününe yatırırlar,” dedim, kabul ettim. Adamın bu kadar üstüne gitmeseler belki Fedai hayatta olurdu. Canını bunlar aldı adamın. Benim evin de adı çıkacak şimdi.
Tayinimiz aynı yere çıkınca Müdire Hanım’la evi birlikte tuttuk. İşleri bitirdikten sonra yatana kadar balkonda oturduğum için adamı ilk ben gördüm. Birkaç gün izleyince dikkatimi çekti. Sigara içiyor, etrafı sürekli kolaçan ediyor, ışıklar hep açık, perde arkasından ailesine tuhaf hareketlerle yaklaşıyordu; içeride yaşayan iki kişi kukla gibi duruyor, mekanik seslerle konuşuyordu. Bir sonraki gün Müdire Hanım’a bahsettim, akşamları birlikte çekirdek çitleyip, film izler gibi onları izliyorduk.
Yan komşumuz bir gün yemek getirdi. Ona soralım, dedik. “Aman Müdire Hanım, deli o adam, kimse sevmez onu konuşmaz onunla, uzak durun.” dedi
Bir sabah müdire denen o kadın geldi “Fedai kimdir, nedir?” diye sordu. Bunca yıllık esnafım, tabii tanıyorum, önce bahsetmedim. O da zorlamadı ama baktım işin peşini bırakmıyor, dedim bunda bir bit yeniği var, bunlar gizli polis olmasın, anlattım bende.
Fedai’nin kim olduğunu bakkaldan öğrendim. İlk gittiğimde mahkeme duvarı suratında duran kalın kaşlarını kaldırıp “ben bilmem” dedi. Zorlamadım. Ertesi gün gidip, daha sert konuşunca anlattı. O eve bakınca gördüklerimizi anlattık, belki de korkuttu o yüzden söyledi. İlginç bir aileydi karşımızdaki, bakkala “anne ve kızı tekerlekli sandalyeye mahkûm, adam bazen balkona çıkıyor, sigarasını içiyor, etrafa dikkatle bakıyor, evin içinde hiç sigara içmediği dikkatimizi çekti, kızı ya da karısı bu durumdan rahatsız mı oluyor? Adamın yüzünü aklıma kazıdım. Bir gün sokakta görürsem konuşacağım onunla” dedikten sonra adam hakkında bildikleri dilinden döküldü. Aile hakkında birçok şeyi bildiğimizi düşündü belki de. “Fedai’nin tapu dairesinde memur olduğunu, babadan kalma birkaç dairesi olduğunu, karısı ve kızının bir kaza sonrası kötürüm kaldığını, aslında Fedai’nin iyi bir adam olduğunu ama ailesi kaza geçirince tuhaflaştığını,” anlattı.
Karısı ve kızının durumunu öğrenince, Fedai ile konuşmak için tapu dairesine gittim. Elime yalandan birkaç evrak alıp araştırma yapıyormuşum gibi davranıp durumunu öğrenmek istedim. Kendisine hiç yaklaşmadım. Tapu müdürü bana yardımcı olsun diye birkaç kişiyi görevlendirdi. Arkadaşların verdiği anketi doldurdu. Anket sonuçlarını okuduktan sonra birebir görüşme yapacağımızı duyunca ortadan kaybolmuştu. Anket mükemmel aile yanıtlarıyla doluydu. Bu adama yaklaşamayacağımızı anladım. Giriş katta yaşayan yaşlı komşu teyze dikkatimizi çekmişti. Ayça’yla beraber onunla konuşmaya karar verdik.
Kapıma genç bir kız geldi. Biraz konuşunca karşı apartmana gelen kiracılar olduğunu anladım. “Benimle konuşmak istediklerini, istersem biraz gezdirebileceklerini” söylediler. Bakkal, kasap dışında başka yere gidemediğimden onlarla gezme fikri hoşuma gitti. Nereden bileyim, gizlice ağzımdan laf almak istediklerini.
Müdire Hanım’la Zehra teyzeyi alıp Gölbaşı’na gittik. Havadan sudan, hayırsız evlatlardan, işe yaramaz komşulardan, arsız esnaftan sonra laf Fedaiye geldi. Kadın o kadar yumuşamış kıvama gelmişti ki aslında onu sorguya çektiğimizi fark etmedi.
Ah, tatlı dille ne varsa aldılar ağzımdan. Boş boğazlık etmesem belki Fedai şimdi burada olurdu. “Biz bu işler için geldik teyzecim, adam evde yokken o iki kadın evde tek başına ne yapar, bir görelim gerekirse onlara bakıcı ayarlarız rahat ederler,” dedi çırpı bacaklı yardımcı. Sonra gözünde kalın gözlük, sıcakta bile sırtından çıkarmadığı ceketinin heybetiyle üstüme doğru eğilen müdire denen o kadın konuştu. Anlat Zehra Hanım, sana da yardımcı olalım, dedi. Döküldüm. – Ah be evlatçıklar onların ikisi de hasta. Bu manyak Fedai zamanında kadına kıza çok eziyet etti. Zaten alkoliğin tekiydi. Bu ev Fedai’ye babasından kaldı. Karısını kızını döverdi. Bir akşam çok içmiş şekilde geldi. Kadını döve döve hastanelik etti. Kızı o zaman kendini balkondan attı. Boynundaki damarlar zedelendi. Ölmedi ama boynundan aşağısı felç kaldı. Benim camın önüne düştü. O zamanlar günlerce rüyama girdi. Kutu kutu ilaçlar içtim.
– Kadına ne oldu peki? O da belli ki yürüyemiyor.
– Kadın bir zaman hastanede yattı. Kızı da onunla beraberdi. Hastaneden döndüler ama kız vitrin mankenleri gibi kaskatı. Anası Mükerrem, ruh gibiydi ama bu olay Fedai’yi adam etti. Bir zaman güzel güzel geçindiler. Bu içmez oldu. Mükerrem ile Fedai kızın koruyucu meleği oldular. Bir gece Fedai yine zil zurna sarhoş geldi. Bunları yaka paça koydu arabaya, “tatile gidiyoruz” diye de bas bas bağırarak. Mükerrem iki gözü iki çeşme ağlaya ağlaya kendinden geçti kadın.
– Ee sonra ne oldu?
– Ah! Ayça kızım sonrası felaket. O gece kaza yapmış bu manyak. Mükerrem dünyalar iyisi kadın o da kötürüm kaldı. Kız perişan, anası perişan. Günlerce ortalıkta görünmedi bunlar. Bir gece sessizce geldiler. İkisinin de vücudu kaskatı, çanta taşır gibi taşıdı bunları Fedai. Ben perdenin arkasından gizlice izledim. Neme lazım adam manyak, bir şey der, döver, vurur öldürür tek başına kadınım. Arabayı başka görünce kapıcıya sordum kaza yaptıklarını da ondan öğrendim.
– Ee ne zamandır böyle peki bunlar?
– Kız kötürüm olalı üç sene falan oldu ama Mükerrem kazayı geçireli bir sene oldu. Bende o zamanlar dizimden ameliyat oldum. Evimde yan komşu kaldı. Ben hiç gitmedim ama o gitmiş geçmiş olsun, diye. Fedai kadını eve almamış. O gün bugündür de kimse evlerine gitmeye cesaret edemedi.
– İşte teyzem zaten bizimde anlamadığımız bu kızın boynundan aşağısı tutmuyor. Kadın ne kadar iş yapar bilmiyoruz. Adam gelene kadar bir odanın içindeler, hiç sesleri solukları çıkmıyor. Hadi uzağız biz duymuyoruz. Apartmanda fark eden yok mu?
– Geçenlerde alt komşuları geldi. Ona “kızım git kapısından seslen, zordaysa eğer bir polis falan çağıralım, ben hiç beğenmiyorum bu adamın halini” dedim. Seslenmiş ama cevap veren yok. İlaç mı veriyor artık nedir. Tuhaf adam korkar herkes ondan yaklaşmaz yanına.
– Teyzeciğim siz keşke arasaydınız polisi bir baksalardı. Bağırtıları biz duyuyoruz akşamları adam belki yine dövüyor bunları belli ki acizler, kendileri bir şey yapamıyor.
– Ah ben ne bileyim kızım. Benden başka umursayan yok zaten.
Bildiğim bunlardı ben de anlattım bu iki kıza. Çok uzatmadan beni eve getirdiler. Sonra bir daha ne geldiler ne gittiler. Sağ olsunlar bana birini ayarlamışlar arada gelir, beni yıkar, evi temizler, yemek yapar gider.
Zehra teyze beni eve çağırdı. Bu iki kadının onu sıkıştırdığını, Fedai hakkında sorular sorduğunu anlatınca korktum, şüphelendim. Adamın kendi halinde bir hayatı var, ne işi var bu insanların onunla diye düşündüm. Fedai iş dönüşü ekmek almaya geldiğinde anlattım. “Ayağını denk al, bu kadınlar sana bir oyun edecek,” dedim. Demeseydim. Her şey meraktanmış.
O gece karşı apartmanda büyükçe bir kıyamet koptu. Mükerrem ve Fedai kavga ediyordu. Mükerrem’in sesi bir anda ortalığı cehenneme çevirdi. Kadının çığlıkları, haykırışları ortalığı yıktı. Biz tüm olanları evin ışıklarını kapatıp izledik. Onların perdeleri kapalı, ışıkları açıktı. Yaşananları orta oyunu gibi izliyorduk. Fedai olduğu yerde put gibi duruyor, Mükerrem onun karşısında tekerlekli sandalyesinde oturuyordu.
“Bıktım artık senden bunca yıldır çektirdiğin acılara katlanamıyorum artık, kızım senin yüzünden kötürüm kaldı. Yıllardır babamın tırnaklarıyla tek tek kazıyarak yaptığı mal varlığının üzerine kondun. Bize bir lokma verirken kendin döke saça yiyorsun. Bize bakacak birini bile tutmadın. Kızımızı benimle beraber deliye çevirdin. Bilmediğin bir şey var Fedai, artık bunca eziyet bitecek. Senin sonun geldi. Kızıma artık iyi bakılacak sen artık hayatımızda olmayacaksın,” dedi. Bir anda ayaklandı ve elinde ki bıçağı Fedai’nin kalbine sapladı. Defalarca bıçakladı. Hepimiz bu durumu hayretler içinde izliyorduk. Bağrışmaları duyduğumuz anda Ayça hemen polisi aramıştı. Onların gelişini görür görmez aşağıya indik. Tüm gördüklerimizi anlattık. Adamlara kapıyı açan olmayınca koçbaşıyla kapıyı kırıp içeri girdiler. Fedai ölmüştü. İlginç olan ise bıçakla değil kafasına susturuculu bir silah ile kurşun sıkılmıştı.
Ne bilelim biz meğer Fedai yıllardır oyun oynuyormuş. Üç günde bir rakı alırdı. Bazen ikinci gün gelince sorardım “ne o dertlendin mi?” diye.” Mükerrem ortak çıktı.” derdi. Kadın o haliyle kocasına eşlik ediyor diye düşünürdüm. Hanıma anlatırdım olan biteni “ne güzel ailesine bakıyor,” diye düşünürdük.
Polisler kapıyı kırınca içeride iki manken birde yerde uzun uzadıya yatan Fedai’yi buldular. Kendini susturucu takılmış silahla öldürmüştü. Hazırladığı mizansende karısı olarak kullandığı mankeni bıçaklamış. Ardından oturduğu koltukta kafasına sıkıp kendini öldürmüştü.
Korkudan perde arkasından izledim olan biteni. Sabah erkenden ekmek almaya gittim. Gerçekleri bakkaldan öğrendim. “Geçen yıl geçirdikleri kazada karısı ve kızı ölmüş. Fedai not bırakıp nereye gömdüğünü anlatmış. Alkollü olarak yaptığı o kazada tek bir sıyırık dahi almamış, birileri onları bulursa cinayet işlediğini düşünürler, diye oldukları yere gömmüş. Arabayı yakmış ve ortadan kaybolmuş. Kadınların onu izlediğini görmüş ve iş yerine gidip sordukları garip sorulardan korkup onların polis olduğunu düşünmüş, gerçi ben de de polis sandım onları. Adamı korkuttum. Her şeyi bir tiyatro sahnesi gibi sergileyip kendini öldürmüş. Evinden duyduğumuz o konuşmalar hep onun uydurmasıymış. Onların yaşadıklarını düşünelim diye seslerini taklit ederek onlar gibi konuşmuş ve hepimiz kandırmış.”
Merak bir adamın ölümüne sebep olmuştu. Aslında yaşanan tüm gerçekler Fedai ile sır olup gömüldü. Kaza gerçek miydi? Fedai bir katil miydi yoksa sadece hasta mıydı?
Zeynep Pınarbaşı
Oldukça iyi. Oldukça…
BeğenBeğen
Teşekkür ederim 🙂
BeğenBeğen