Yine mi temmuz?

Hem de ayın on yedisi, bir telaş alıyor beni,

Yoksa günlerden Perşembe mi?

Gelmesinler yan yana , “Sakın!” diyor yüreğim.

İçimde  nedensiz bir korku, bu tarihle alakalı.

Derken  bir sms mesajı, bakıyorum Kilim Kitabevi

<Geldi aradığınız kitap,> yazıyor, üstelik <ilk baskısı.>

 Koşar adım çıkıyorum, bir solukta varıyorum,

 Eskimiş kapağında Han Duvarları’na kavuşuyorum.

“Kolay olmadı bulmamız, biliyoruz beklettik sizi.”

“Çok teşekkür ederim , beklediğime değdi.”

Sayfaların arasında bir şey var tılsımlı,

“Acelem var!” diyorum, hemen eve dönmeli.

Kitabı kaptığım gibi çıkıyorum dışarı,

O sırada bir rüzgâr esiyor deli deli.

Temmuz ortasındayız, bu da nereden çıktı ?

Kimin aklına gelirdi böyle savuracağı?

Tozlar giriyor gözüme, ellerimle kapıyorum,

İşte tam o sırada  kitabı yere düşürüyorum.

Sararmış yaprakları birer birer açılmakta,

Sarı güz yaprakları ortalığa yayılmakta.

Sanki zaman değişiyor, insanlar kayboluyor,

Gözlerimin önünde ne varsa, yok oluyor.

Neredeyim ben? Burası cadde değil,

Hani nerde kavşak? Her yer toz toprak…

Ben uçtum mu rüzgârda, in yok cin yok etrafta ?

Bir tek sarı kitabım kolumun altında durmakta.

Belki bir geçen olur yürümeliyim çaresiz,

Bir yandan hava soğuyor, keten  gömleğim yetersiz.

Derken bir atlı araba geçiyor  yanı başımdan,

Nerden mi anlıyorum? Kopan toz bulutundan.

Ardından atlar kişniyor, demir gemler çekiliyor,

Usul usul bir adam arabadan iniyor.

Üzerinde  bol bir şalvar, sırtında kara pelerin

Soruyor “Eyy fukara! Ne haldesin, necisin?

Ne bir ev  ne de bir hanın bacası tüter bu civarda.

Ayaz bastırır akşamla, donmayasın bin arabama .”

Sorgusuz biniyorum, “Sağ olasın,” diyorum.

Heybesinden çıkardığı somundan koparıyorum

Gözlerinde acıma, diyor “Bir han var lakin yakında,

Misafirim olur kalırsın, biraz soluklanırsın.”.

Gözlerimi kapıyorum, bir uykuya dalıyorum.

Rüyamda evimdeyim, çayımı demlemekteyim.

Uyandırıyor bir sarsıntı,  yer yerinden oynadı,

Sesleniyor arabacı “ A ha! İncesu hanı.”

Arabadan iniyoruz bir avluda yürüyoruz,

Taş zemin yankılanıyor, geldiğimizi haber veriyor.

Tahta kapının sürgüleri yerinden çıkarılıyor,

Kapıda bir kara yağız bizi buyur ediyor.

“İçerisi sıcaktır, çorbamız kazandadır,

Siz geçin soluklanın, ben döşeğinizi sererim.”

Ev yerine bir handayım sanki kitabın içindeyim,

Eskimiş sayfalarda bir izin peşindeyim.

Gözlerimin önünde sıralanırken mısralar,

Birer birer işliyor yüreğime o kara satırlar.

‘Garibim namına Kerem diyorlar,

Aslımı el almış haram diyorlar,

Hastayım derdime verem diyorlar,

Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ım ben.’

Zihnimin perdeleri işte bir bir açılıyor,

Sanki garip Şeyhoğlu benden yardım istiyor.

Onun için buradayım, zamanda yolculuktayım ,

Şeyhoğlu’nu bulmalı, onu kurtarmalıyım.

Gaz lambalarının ışığında  gölgeler yükseliyor,

Bizi gören gurbetçiler başıyla selam ediyor.

Yer sofrası açılmış, bağdaş kurup oturulmuş,

Gözler dalgın, yürekler suskun, çorbalar  hüpletiliyor.

Hancı’ya dönüyorum, Şeyhoğlu’nu soruyorum.

“Ağırlayamadık bu akşam  sık sık öksürüyordu,

Çorba götürdüm odasına, korkarım çıkmaz yarına.”

Hancı önde ben arkada, taş  merdiveni çıkıyoruz,

Kuytuda bir odanın eşiğinde duruyoruz.

Elimizle vuruyoruz bir kaç kere tokmağı

Hancı diyor ;“Şeyhoğlu misafirin var, yabancı.”

Kapı değil sanki zaman aralanıyor ,

Loş ışıkta duvardaki yazılar beliriyor.

Bir yer döşeği, bir de yorgan altında titreyen adam.

 Koyuyorum elimi alnına, dayan Şeyhoğlu dayan!

“Mukadderat bu önüne geçilmez,

Sevdiğimi yitirdim, artık hayat çekilmez.

İçimdeki tüm gülleri derledim bir tel zülfe,

 O bana yar olmadı ,düştüm gurbet ellere,

Dayanamadı yüreğim, kesildi soluğum,

Benim için yorulma, sen var kendini düşün.”

İşte o an kitabın  bir sayfası açılıyor,

Şairin geleceği bu  satırlarda yazıyor.

Hancı  diyorum  “Dur, bekle! Her şey senin elinde,

Şeyhoğlu kurtulacak, Faruk Nafiz gelende.

Haber sal erken gelsin, doktor bulsun getirsin

Fazla vaktimiz kalmadı, gayrı acele etsin.”

“Şeyhoğlu’nu severim iyileşsin isterim

Atımı yola koşarım, gözün arkada kalmasın.”

Avluya çıkıyorum, atlıyı uğurluyorum,

Sanki bir meltem esiyor, yaz havası soluyorum .

Kitap düşüyor yere, eğilip almamla birlikte,

Arkamda han kayboluyor, her şey eskiye dönüyor,

İçim rahat biliyorum, Şeyhoğlu’ nu kurtardım.

Bu tarihin anlamını belleğimden çıkardım.

Artık yazgılar değişsin, Han Duvarları öksüz kalmasın,

Çamlıbel bunu böyle yazsın, yürekler sızlamasın.

Alev Ramiz