“Sevgili Zehra Teyzeciğim,
Sizlere kavuşmama çok az kaldı. Seninle tanışmak için can atıyorum.
Sıcacık bir battaniyeye ihtiyacım var.
Seni çok seviyorum.
Asel Deren Çağoğlu
12 Kasım 2009 Süreyya & Metin Malikânesi
Not: battaniye için markaların kartları zarftadır.”
-Allah aşkına, şuna bakar mısın?
-Neymiş o sabahın köründe?
-Süreyya’nın doğmamış kızının ilk partisi. Bir de battaniye istiyormuş.
-Ee! Yani neymiş?
-İki hafta sonra doğum yapacak, kız çocuğuna hamile, sevgili Süreyya Çağoğlu’nun “çocuğum geliyor” diye bangır bangır yayın yapacağı, “baby shower” partisinin davetiyesi.
-İyi gidersin işte.
-Vakko’dan battaniye istiyorlar.
-Anasının örekesi, altın mı doğuracakmış!
Konu daha fazla uzamadı. Hiç kapı çalmamış, bize saçma sapan bir davetiye gelmemiş gibi uykumuza kaldığımız yerden devam ettik. Öğlene doğru uyandığımda baş ucumda duran davetiyeyi görünce, yüzüme yavan bir gülümseme yayıldı.
Kahvaltı sofrasını hazırlayıp masaya oturduğumuzda, istemsizce bir kahkaha patlattım. Neye güldüğümü bilmese de ardından geleceklerin komik olduğunu düşünen Kâmil, benimle birlikte gülüyordu.
-Kahvaltıdan sonra Akmerkez’e gidelim mi?
-Neden?
-Battaniye alacağız ya!
-Ya git işine, nasıl da eğleniyor.
-Sen sabah davetiyeyi getiren kadını görseydin. Keşke Süreyya beni doğursa derdin.
-Nasıldı?
-Baştan aşağı pembe bir tavşan kostümü giymiş. Önce kısacık anlamadığım bir konuşma yapıp “Sesli mesajınız var,” dedi. Sonra davetiyede yazanları -not kısmı hariç- bebek sesiyle okudu. Kartı elime sıkıştırdı, gitti.
-Alice harikalar diyarında!
-Alice değil canım, Asel Deren Çağoğlu!
-Te Allam ya! Metin’e dedim zamanında, alma bu hatunu diye!
-Valla Metin ondan daha mutlu. Herkesi kendiniz gibi zannediyorsunuz.
Uzun süren kahvaltı faslının tek konusu gelen davetiye, doğacak çocuk, istenen hediye oldu. Kamil’le konuşmalarımız sonrasında gidip gitmemekte kararsız kaldım. Uzun süre işsiz olan ve yeni çalışmaya başlayan kocamdan para isteyemezdim. Metin; her daim yanımızda olan, mahalleden, bebekliğimden beri tanıdığım, sevdiğim bir arkadaşımdı. Süreyya ile evlenip kayınpeder ocağına damat gittiğinden beri tuhaflıkları baş göstermiş olsa da sever, kardeş sayardım.
Ertesi gün anneme davetiyeden bahsetmek için gittiğimde Metin’in annesi Lamia Teyze oradaydı. Anneme dert yanıyordu. “Ne desem kayınvalide oluyorum ahretliğim, olan var olmayan var, hediye istemişsin bir de üstüne marka belirtmek olur mu? Ayıp, yazık, günah!” Kadın üzülmesin diye konuyu açmadan kapamaya karar verdim. Ama gündemi kaçırmayan annem soruyu yapıştırdı.
-Sana davetiye geldi mi?
-Dün geldi.
Annem başka bir soru sormadan, Lamia Teyze yeniden söylenmeye başladı.
-Vah kızım! Zaten onca badireler atlattınız. Ayıp etmişler, kusura bakma. Ne istemiş?
-Battaniye.
-Ben alırım kızım, sen lafını etme kocana.
-Olmaz Lamia Teyze!
-Kesinlikle kabul etmem. Sen onun kardeşi sayılırsın. Bilmiyor mu durumunu? Ben annen sayılırım senin, ha o ha ben.
Ardı ardına söylediği cümleler, ısrarlar beni sıkıntıdan sıkıntıya sokuyordu. Aklınca iyilik peşindeydi ama üzüldüğümü hiç göremiyordu. Annem çok uzatmasına izin vermedi.
-Ben hallettim ahretliğim. Zehra, sabah battaniyeyi aldı.
-Getir bakayım nasıl bir şey?
Ortada battaniye falan yoktu. Ne cevap versem diye düşünürken annem yine imdadıma yetişti.
-Paketi pek süslü açarsak senin gelin beğenmez. Orada görürsün.
-Ne görmesi anacım. Yaşlılar davetli değilmiş. Çocuklar ve gençler gidecekmiş. Bebeğin yaşam enerjisi yüksek olmalıymış, kırk yaş üstü enerjiyi düşürüyormuş, maazallah çocuk hasta doğabilirmiş!
-Gelme demenin Arapçası! Ne sürtük çıktı senin gelin be ahretlik!
-Sorma, sorma.
Lamia teyze saatlerce kalkmak bilmedi. Gelini, dünürü, doğmamış torunu anlatmakla bitmiyordu. Gider gitmez annemle davetiyedeki markalardan en uygun olanını seçip pembe bir battaniye aldık. Maaşının üçte birini battaniyeye yatıran annem!.. “Sıçan doğurasıca, altın yumurtlayacak sanki, sakın doğumdan sonra hediye alayım deme, gözüne soksun! Yeter bu ona!”
Yetmedi ama biz başka hediye alamadık. Doğumu, kırkı, diş çıkarması, bezi bırakması, sütten kesilmesi derken partiler ardı ardına devam etti. Coşkun eğlence günleri, ihtiyaç listesinden küçük hediyelerin eklendiği, pembe tavşanın getirdiği davetiyelerle duyuruldu. Tavşan kızı sigortalı olarak işe alsalar daha az masraf ederlerdi.
Asel Deren yaşına girmeden, Süreyya’nın üretken rahminin vesikası olan cinsiyet partisi davetiyesi elimize tutuşturuldu. İlk çocukta bu partiyi akıl edememiş olacak ki daha dördüncü ayında düğün dernek kurulmaya başlandı. Pembe, mavi balonların havalarda uçuştuğu, Süreyya’nın yarısı mavi yarısı pembe elbisesi, masalara yerleşmiş yemeklerin göz yakan tabak renkleri günlerce aklımdan çıkmadı. Bebek yine kızdı. Aynı seremoni ikinci çocuk sevgili Ahu Eda Hanımefendi’de de devam etti. Ablasının sıcacık battaniyesini kullanamazmış, yenisi lazımmış. Bu sefer kocamın maaşının bir kısmını yatırdığımız el yakan battaniyeyi, Ahu Eda Hanım’ın narin bedeni için aldık.
Metinlerin evinde her çocuğun ardına yeni araba, lüks eşyalar, artan bir zenginlik baş gösterdi. Eh! Bebek bu, kısmetiyle gelir diyorduk. Sevgili Ahu Eda Hanımefendi’nin yaş partisinin ardına üçüncü çocuğun cinsiyet partisi davetiyesi geldi. Tavşan yine pembeydi. Geleneksel haline gelen pembe tavşan parti sonrasında anladığımız üzere bu sefer mavi oğlanın haberini getirmişti. Üçüncü bebenin “baby shower” partisi için gelen pembe tavşan bizi bu sefer Süreyya & Metin çiftinin yeni köşküne davet ediyordu. Şehzade hazretleri dört katlı, tarihi köşkün ikinci katına layık görülmüştü. Sevgili Tuğra Altemur Çağoğlu, anne ve babasıyla kalacaktı. Kızlar dadılarıyla, üçüncü kata layık görülmüştü. Artık ayaklarımı sürüye sürüye gidiyordum.
Dördüncü çocuğun da erkek olmasıyla birlikte değirmene gelen suyun sırrını çözdük. Milletvekilliğinden bakanlığa terfi alan kayınpeder, soyunun devamı biricik kızına döküp saçıyordu. Metin şirketlerin başına geçmişti. Aslında hepimizin bildiği şey tescillenmişti. Ne de olsa şanını yürütecek iki erkek torunu vardı. Beşinci çocuğun da erkek olmasıyla sevgili arkadaşım Metin Çağoğlu ’nun zenginliğine başka bir zenginlik daha eklenmişti.
Pembe tavşanın getirdiği son davetiyeyi okurken; bugüne kadar tüm bunlara katlanmama sebep olan çocukluktan kalma arkadaşlık, zor günlerde birlikte olma, geçmişe ait tüm anılar, içimde çöpe dönüştü. Metin’le olan dostluğuma son verme kararı aldım.
“Sevgili Zehra Teyzeciğim,
Doğumumla beraber aileme getirdiğim şansı birlikte kutlamaya ne dersin?
Seni Sevgili Dedem Hüsnü Tarık Yörükoğlu’nun soyadını, babama devretme törenine davet ediyorum.
Cabir Çelebi Yörükoğlu
12 Temmuz 2016
Saat: 14:00
İkinci Yörükoğlu Köşkü”