Hayatta her zaman gerçeklerle iç içe yaşamak istemişti. Ancak yaşadığı birçok şey gerçeklerle örtüşmemiş aksine yalanlarla yaşamanın hazzını tattırmıştı. Bu yüzden gerçeklerle yüzleşmenin insanları mutlu etmeyeceğini düşünmüştü.
İlkokula başladığı yıl annesine, babasının neden eve gelmediğini sormuştu. Upuzun saçlarını okşayan annesi, çalışmak üzere Almanya’ya giden babasının oradaki işlerini yoluna koyduktan sonra kendilerini de yanına aldıracağını söylemişti.
Ayla, annesinin ses tonundaki hüznü fark etmişti etmesine ama bunu kötüye yoracak kadar büyümemişti ki daha. Ortaokul son sınıfa kadar annesinin babasıyla ilgili anlattığı yalanlarla büyümüş, babası geldiği zaman hep birlikte mutlu yaşayacakları yılların hayalini kurmuştu.
Okuldan eve geldiği bir gün annesinin dedesiyle fısıltı halindeki konuşmalarına tanık olmuştu. Seslerini duyurmak istemiyor gibiydiler. Geldiğini fark ettiklerinde hemen susmuş, konuyu değiştirip, başka şeylerden söz etmeye başlamışlardı.
Ayla, dedesinin eve geldiği günlerden birinde salondaki perdenin arkasına saklanıp, gizlice dinlemişti konuşulanları. Dedesi, oğlunun iyice hayırsız biri çıktığını, onun babası olmaktan utandığını, bizim için de çok üzüldüğünü ancak oğluyla ilgili öğrendiklerini söylemezse kendisini suçlu hissedeceğini söylemişti. Babamın Almanya’da başka bir kadınla ilişkisi olduğunu öğrenmişti. Onlara hissettirmemeye çalışarak perdenin ardından sessizce çıkmış, odama gidip bağıra bağıra ağlamaya başlamıştım. Babam bizi terk edip, nasıl başka bir kadınla yaşayabilirdi ki! Küçükken beni kucağına alıp, sevecenlikle oyunlar oynayan babamın bizden uzakta bir yaşam kurmasını kabullenememiştim. Annemin yanıma gelip, “Ne oldu kızım sana, neden ağlıyorsun?” sözlerini duymazdan gelmiş, çığlık çığlığa ağlamaya devam etmiştim. Annem hiçbir şey söylemediğimi görünce dedemle konuştuklarını duyduğumu hemen anlamıştı. Önce bana sımsıkı sarılıp gözyaşlarına boğulmuş, sonra saçlarımı okşayıp beni teselli etmeye çalışmıştı. Gözlerindeki hüzün bir an yok olup, yeniden ortaya çıkmıştı. Gözyaşlarını tutamamıştı bir süre sonra. Sessizce sarılıp ağlaşmıştık.
O günden sonra dedem bize daha sık gelmeye başlamıştı. Annem evlere temizliğe gittiği zamanlardan arta kalan zamanlarında, dedemle fısıltı halindeki konuşmalarına devam etmiş, eskisinden daha bir özenli davrandıkları gizli konuşmaları süreklilik kazanır olmuştu. Artık büyümüştüm ama bunu anneme bir türlü anlatamamıştım. Babamla ilgili gerçekleri neden gizlemişti ki benden. Yıllar sonra üniversiteyi bitirdiğimde öğrenecektim babamın annemden boşanıp Alman bir kadınla evlendiğini, yeni evliliğinden bir çocuğu olduğunu, artık bizi hiçbir zaman görmek istemediğini… Annem üzüntüsünden verem olup yataklara düşmeseydi belki de hiçbir zaman öğrenemeyecektim bu gerçekleri. Artık fazla ömrünün kalmadığını da biliyordu annem. Çektiği acıları içine atmaktan yorulmuş, ellerimi sımsıkı tutup, gözlerime bakarak anlatmıştı bütün bunları hasta yatağında. Yaşadığı acıları yanında götürmek istememişti belli ki. Aradan geçen on yılda babama karşı öfkemi daha da büyütmüştüm. Hayata karşı öfkem ise hep diriydi. Annem hastanedeki odasında son nefesini verirken, gözlerindeki acı ve hüzün hiç eksilmemişti.
Aradan geçen yıllara ve yaşanan onca acıya karşın, yıllar sonra da olsa babama ilişkin gerçekleri bilmeseydim daha mı iyi olurdu diye düşündüğüm zamanlar çok olmuştur. O zaman belki annemin anlattığı yalanlarla ördüğü dünyada, beraber mutlu bir yaşam sürebilirdik. Hayat gerçekleri kovalayanları değil, yalanlarla yaşayanları ödüllendiriyor olabilir mi?
Belki de yaşamında karşılaşabileceği acılarla baş etmenin en iyi yolu, yalanlarla yaşamayı öğrenmekti. Hayat, gerçeklere gözünü kapayanlara mutluluk vadediyordu.
HAKAN KİZİR