Hatice teyze, Ankara’nın Çiftlik semtinin ilk sakinlerindendi. Devlet Üretme Çiftliği’nin çalışanları için yapılan tek katlı, bahçeli lojmanlarında oturur, yeni gelen her aileye ev sahibeliği yapar, çiftlik hayatına uyum sağlamalarına yardımcı olurdu. Ankara’nın çorak arazisine inat, yeşillendirilmesi için verilen emekler boşa gitmemiş, tarımın yanı sıra hayvancılık da başlamıştı. Geliştikçe büyüyen semtin lojmanları daha sonra üç katlı apartmanlara dönüştürülse de dostluk ve komşuluk baki kalmıştı. Eşleri dairede yan yana çalışırken çocukları mahallede birlikte büyürdü.
Sakinleri şehir merkezine uzak kaldıklarına biraz yakınsalar da, yaz aylarında durum tersine döner, şehirden çiftliğe dondurma yemek ve gezinti yapmak için insanlar akın ederdi.
Taşrada yaşadıklarını düşünmek, modayı takip etmeyecekleri anlamına gelmez! Hayat mecmuası her hafta okunur, hatta koliler hâlinde özenle bağlanıp saklanır, saçlar Yeşilçam yıldızları gibi kabartılır, top top alınan Sümerbank basmalarından diktikleri elbiseleriyle yarışırlardı.
Günseli Başar’ın 1952′ de Avrupa güzeli seçilmesiyle o dönem doğan kız çocuklarına onun adının verilmesi modern kültüre ayak uydurma çabalarıydı aslında. Güzel olmak, güzel konuşmak önemliydi. Popüler kültür, oluşturulmak istenen yeni değerlerin bir olgusuydu. Bu yeni değerler geleneğe uymasa da göz ardı ediliyor, seçkinlerin sergiledikleri lüks yaşama kavuşmak bir özleme dönüşüyordu. Balolara gitmek, değişmesi gereken davranış şekillerinin, yaşam biçimlerinin bir sunumu gibi duyurulurdu. Bu değişimin ardında yatan gündelik hayatın garantisi ise devlet dairesinde çalışmakla elde edilirdi en çok. Devlet dairesi lojman verir, iş garantisi sağlardı. Taşradan kente geçişte dağılan geniş ailenin yerine ise komşuluk sahip çıkmıştı. O yüzden tüm mahalle Güler’in güzelliğiyle gururlanır, annesinin İstanbul’un eski ailelerinden gelmesi ve diğer lojman sakinlerinin saklayamadıkları yöresel aksanlarına karşın kibar bir İstanbul diliyle konuşması, herkesi kendine hayran bırakırdı.
Güler daha liseye giderken kiminle evleneceği konuşulmaya başlandı. Ona uygun bir damat adayı bulmak kolay değildi . Bir gün Hatice teyze, elinin tersini avucuna vurarak annesi Leman Hanım’ a bir talibin olduğunu, geleceği parlak şehirli bir gencin ailesiyle Güler’ e görücü gelmek istediklerini anlattı.
Bu genç; hem dohtor, hemi efendi, hemi de artiz gibi yakşıklıydı. Şimdiden küplerini doldurmuş münasip bir adaydı. Ailesi Sincan’ lıydı ama eyi bilinirlerdi.
Böylece Güler’e ilk görücü geldi. Kadınlar bayramlık basmalarıyla kapı önüne çıkıp, “Hoş geldiniz,” dediler. Yüzleri gülüyordu, delikanlı pek yakışıklıydı,.
Güler de beğenmişti aslında; gencin şehirde gördüklerinden çok daha uzun boyuna rağmen zarif hareketleri vardı, ciddi görünmeye çalışsa da çocuksu gamzeleri buna izin vermiyordu.
Bu yukarıdan aşağı süzme sırası ayaklara gelince hayretle dudakları büzüldü . O da ne? Damat, yün çorap giymişti! Yün çorap giymek köylü olmakla birdi. Annesi Leman Hanım da kızından farklı düşünmüyordu. Hemen vazgeçtiler.
Hatice teyze yırtındı, “Onlar yün değilidi, naylınıdı yavrım,” dediyse de dinletemedi.
Gencin ailesi memleketine döndü, yün çoraplar uzun bir süre konuşuldu. Güler haklıydı. Hangi zamanda kalmış yün çorap giymek? Herkes damat adayını ayıpladı.
Bir süre sonra Ali bey’in emekliliğiyle boşalan çiftlik müdürlüğüne yeni bir müdürün atandığı haberi bu olayı unutturdu . Atanan müdürün tanınmış bir siyasetçi olduğu, eşinden ayrılmış, çocuklu bir dul olduğu konuşulmaya başlandı.
Müdür gelip de apartmana dönüştürülmekten tek kurtulan iki katlı büyücek eve taşınınca; onun kaba saba, küfürbaz hatta oldukça despot biri olduğunu gördüler.
Çiftliği eski canım, cicim havasına yakışmayan bir tedirginlik sarmış, önüne geleni paralayıp işten atmakla tehdit eden bu müdürün gelmesiyle huzurları kaçmıştı.
Müdürün, Güler’e göz koyması uzun sürmedi. Kararı kesindi, Güler’i yardımcısı vasıtasıyla ailesinden istedi, hiç kimseye hayır deme fırsatı vermedi. Diyemezlerdi ki, işin ucunda kovulmak, daha da kötüsü bir taşraya sürülmek vardı. Ana baba başta, tüm lojman ahalisi kara yaslara büründü. Hiç kimse düzeninin bozulmasını istemiyor, bir taraftan da aienin tek çocuğu, annesinin yorganını örtmesine bile elini değdirmediği, göz bebekleri Güler’i, bu zalim adama vermeye gönülleri razı gelmiyordu. Kaderciliğe sığınıp; el üstünde tutulur, kızımız rahat eder, seçkinlerin arasında balolara gider diyerek onay verdiler. Bu onaya müdürün dünürlerine eli bol yaptığı ev ziyaretlerinin de etkisi olmuştur şüphesiz. Böylece Güler bahçeli eve gelin gitti. Liseyi bitirmesine dahi izin verilmedi.
Bu olay tüm komşuların dostluğunu sarstı. Bir daha Çiftlik’te hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Modernleşmenin unutturmaya çalıştığı değerleriyle yüzleşmek canlarını sıkmıştı . Hepsi bu günaha ortaklık etmiş olduğunu biliyordu, vicdanları ezikti. Hatice teyze hariç. O söylemişti, “Naylınıdı,” demişti.
Alev Ramiz
.
Gerçekten etkileyici olmuş.. Hem ağlatıp hem güldürmek her yazarın harcı değil..
BeğenLiked by 1 kişi
Hayat böyle zaten😃
BeğenLiked by 1 kişi