“Cehennemi hak etmiyorum!” Ağzıma vurulan gemin yularından ve sol tarafıma çekerek kıvırdığı kuyruğumdan tutan zebanilere bağırdım. Nalın çıkardığı sesle güçlenen toynaklarıma güvenmiştim. Zebaniye atacağım çifte darbesiyle uzatırdım birkaç metre. Gemden kurtulamayacağımı biliyordum. Yine de toynaklarımı yere çivileyerek direttim, bir adım bile attıramadılar. Bir zebani “Eşek inadını bilirim, uğraşmayalım, cehennemin şefine iletelim durumu,” dedi. Ben ise derdimi anlatabilmek için, toynaklarımı yere vuruyordum, güzelliğimi perçinleyen kulaklarımı diktim sevincimden, bağırdım: “Ai! Ai!”
Şef, “Hakkında şikâyet var, kavgacı diyorlar. Toynaklarınla yaraladığın kişiler var, şahitler var,” dedi. “Şefim, yalancı şahittir onlar. Sahibimin komşusundan başka kimsenin şikayeti olamaz. Gönlümü çelen, siyah yeleleriyle beni büyüleyen eşeğine aşıktım. ‘Ai, ai’ diye anırarak anlaşırdık damımızdan. Havalar güneşli olduğunda, bizi bahçeye çıkardıklarında, tahta çitlerin arasında koklaşırdık. Çitleri yıkıp kaçtık yaylaya. Derenin kenarına geldiğimizde arzularımıza gem vuramayınca, toynaklarımı aşkımın sırtına koymuştum.”
“Sahibim türümün devam etmesini istediğinden memnun olsa da durumdan, âşık olduğum eşeğin sahibi bana kin beslemiş, izimizi sürmüştü elindeki kızılcık sopasını bana ve aşkıma vurmaya başlayınca pozisyonumuz bozuldu, doyuma ulaşamadık. Çıldırmıştım! Var gücümle çifte attım. Metrelerce havada uçup, ağaçların arasından dereye düştü, son gördüğümde suyun içinde sürükleniyordu. Özgürüz diye erken sevinmişiz ertesi gün mavzerle karşımıza dikildi. Vurulduğumu gören aşkım gözyaşlarına boğulurken, kendimi burada buldum.”
Şef, “Sayende yok olan duygularımı anımsattın! Karar verilmiştir. Senin mertebeni yükseltiyorum. Dünyadaki yaşamın insan olarak devam etmeli,” dedikten sonra zebanilere dönüp, “Götürün bunu!” dedi.
Bir anda kendimi insan kalabalığının içerisinde buldum. Nefes alamadım önce, panik duygusu kapladı her yerimi, titremeye başladım. Sokakların kalabalığından ve karmaşasından gelip geçenleri takip edememiştim. Alıştıkça etrafı gözlemeye başlamıştım. İçinde insanların olduğu büyük, küçük bir çok araba gördüm. Deniz tarafından hantal bir gemi kornasını çalarak geliyordu, etrafında döne döne uçan martılar vardı. Tarihi Haydarpaşa Tren Garı’na ve yukarı doğru göğü delen yüksek binalara baktım sonra kendimde bir gariplik olduğunu anladım. Dik duruyordum! Dört ayak üzerinde durup, eşekliğimi devam ettiremezdim artık. Gelip geçen insanlar bana tuhaf tuhaf bakıyordu. Sahibimi özledim, onu bulmak için şiddetli bir istek duydum. Dağ, taş aramalıydım onu. Halk etrafıma toplanmaya başladı. Biri “Serseridir, her şey meydanda baksana!” derken diğeri “Sarhoş mu acaba?”, bir başkası ise “İçeri tıkacaksın böylelerini!” diye konuşuyordu. Üniformalı bir polis yanımıza gelip, Genel Bilgi Taraması (GBT) yapmak istemişti. GBT neydi? Safça etrafıma bakındım. ‘Burası nasıl bir dünyaydı?’
Benim gibi saçı, sakalı uzun bir adam, “Durun! Gariptir, düşmüş sokağa belli ki,” dedikten sonra kolumdan tutup çorap tezgahının yanına sürükledi beni. “Nereden geldin, kimsin?” diyordu. “Cehennemden, ölmeden önce eşektim, köyde sahibim vardı, aşkım vardı!” cevabını verince güldü. Bir tabure verip, “Otur, şaşırmışsın sen, ne söylediğini bilmiyorsun! Burası Kadıköy’ün merkezi, eşeğin ne işi varmış burada!” deyip, evine götürdü beni, eski giysilerini vermişti giymem için. Berberde sakallarım kesilince yüzüm ortaya çıkmıştı. Aynaymış meğer baktığım. Sokaktaki insanlar gibi olmuştum artık. İnsanlar gibi de düşünmem gerekirdi. Nasıl düşünecektim? Ne zormuş insan olmak!
Beni giydiren sakallı adam, dört tarafı kalın sicimle bağlanmış, naylon çorap tezgahının başına getirdi beni. Minibüslerin Rıhtım’a indiği yerdeydi tezgâh. “Artık sen seyyar satıcısın, sattıkça sana çorap getiririm,” demişti. O an dükkân sahiplerinin sohbetinden anladığım kadarıyla doksanlı yıllardaydık. Sakallı adam konuşmaya devam edip, “Seyyar satıcılar arasında rekabet vardır, belediye memurları gelirse kaçarsın, yerini kaptırma, parana sahip çık!”demişti. Şimdi benim sahibim bu sakallı adam mıydı? Ben insan değil miyim? Fakat sakallı adam ne derse itiraz etmeden dinlemiştim.
Günler geçtikçe yakındaki esnaflar, “Fakirdir, yardım etmek sevaptır,” deyip beni sahiplenmişti. “Git Mahmutpaşa’daki çorap toptancılarına, sakallı gibi dalavereci ve sahtekarlara paranı kaptırma, o da insan mı ki!” demişlerdi.
Çorap sattıkça paralarım birikmeye başlamıştı. Çalınır dediler. Sonra faizler yüksek diye bankaya yatırdım. Artık bir dükkan sahibi olmalıyım diye düşünüp, işlek bir sokakta küçük bir dükkan kiraladım. En iyi müşterilerim kadınlardı, konuşma tarzımdan etkilenip çorap alırlardı. Müşterilerimden biri genç ve güzel bir kadındı. Tombul tombul memeleri vardı. Ellerimle dokunmak istemiştim. Kadın gelip gittikçe, aşkımı düşünmeye başlamıştım. Çitlerin arasında koklaştığımız günler gözlerimin önüne gelmişti. Her geçen gün arzularım artıyordu.Sonra sen değiştin, insan gibi düşünmelisin, davranmalısın; eşeklik yapma deyip, işimle daha çok meşgul olmuştum.
Fakat para hırsım arttıkça daha agresif ve acımasız olmaya başladım. En çok dükkanımın önündeki tezgâhı kapatan, park yapmış arabaların sahipleriydi beni kızdıran. Her gün kavga ediyordum onlarla. “Şehrin sahibi sanki! Yol senin mi,” diyerek tepki gösteriyorlardı. Dayak yememek için dükkanımda kızılcık sopası bulundurmaya başlamış ve önümü kapatan arabalara sopayı göstermiştim. “Ayı ne olacak, eşeklik parayla mı? Bir de dükkân sahibi olmuş, görmemişin teki! Ahlak, eğitim yok ki bu memlekette!” dediler.
“Eşeklik parayla mı?” dediklerinde, “Ai, ai” diye anırıp, zebanilerin arasında ‘cehennemi hak etmiyorum’ deyişimi hatırladım. Sonra biri “Ben onun eski hâlini bilirim, çorap sattığına bakmayın. Kadıköy Rıhtım’da gördüm, çorapsızın tekiydi o!” dedi. İşte o zaman çok sinirlenmiş, elimdeki kızılcık sopasıyla değil de çifte atarak yerlerde süründürmek istemiştim onu. Sahibim ile aşkımın yelelerini hatırlayınca sakinleşmiştim biraz. En çok da aşkımın sahibini hatırladım. O zaman toynaklarımla çifte atmıştım. Fakat eşeklik baki değildi ki, insan gibi olmalıydım aslında!
Muhsin Başaldı