Kıpırdatamadığım bedenimde boğazıma kadar korkuya batmışken, ikiz kardeşimin elleri ferahlatıyor beni.
“Korkma, iyileşeceksin,” demesi zihnime ışık tutuyor. Kaza! Kulak zarımı delen gürültüyü hatırlıyorum, etrafımı saran yok edici aydınlığı. Sanki zaman bitmiş ve ben son saniyenin girdabında durmaksızın dönüyorum. Kocamın bağırtıları ve çıldırmış bakışları eşlik ediyor dönen her şeye. Yaşama noktayı koymamış olmalıyım ki bu yataktayım. Ya o?
Odadakilerin hareketlerini hissedebiliyorum, hızlandıklarında yarattıkları esintiler tenime değiyor. Doktorların dudaklarından sarkan, bilinmezliğin kıskacındaki kelimeler… “Uyanabilir, uyanmayabilir de.” Herkes gittiğinde makinaların susmayan ritmik sesleri ile baş başa kalıyoruz.
Ziyaretime gelen ikizimin sıkışan kalbi atıyor göğsümün kafesinde. En büyük hayallerimin yönetmeni, başoyuncusu. Küçücükken başlamıştık sihir yapmaya. Bir gün yanakları elma kızarıklığında yanıma koşup “Sihir yapmayı öğrendim!” diye fısıldamıştı kulağıma.
Gözlerimizi kapatıp üç kere öksürüp üç kere dil çıkarıp dileğimizi söyleyip etrafımızda üç kere dönüp, işaret parmağımızla burnumuza dokunuşumuzla tamamlanacaktı dileğimiz.

Hemen denemiştik. Kapadığımız gözkapaklarımızın ardında sihrin gücünü görmüştük, yüzlerce minik perinin başımızdan aşağı serptiği peri tozlarının pırıltısı kamaştırmıştı gözlerimizi. Heyecanla bekliyorduk bizi mucizevi masallar diyarına giriş işareti verecek zilin çalışını.
Babam gelince uçtuk kapıya. Apartman boşluğunda yankılanan çığlığımız çaldı bütün zilleri, sesimize üşüştü komşular. Oyuncak ülkesinden gelen, neredeyse boyumuza erişen iki harika bebek, kutusunun içinde gülümsüyordu bize. Ömrümce o kadar mutlu olmadım bir daha.
Elimizde değildi, çaresizce büyüdük.
İkizimle aynı şeyleri dilemediğimizde gücünü yitirdi sihirlerimiz. Sevdiğim adamı istemedi hayatımda, “Canını çok yakıyor, seni sen olmaktan çıkardı,“ diyordu. Haklıydı!
Bağımlıymışçasına kurtulmaya çalışırdım ondan. Tanrıya, beni hiç sevmemiş adama olan aşkımı yok etmesi için yakarırdım, ama sonra onsuzluğun beni içi boşaltılmış bir kadavra haline sokacağına kanaat getirdiğimden tepetaklak ederdim dualarımı. İşte o zaman, değil aşkımın yok olması, bir nebze bile olsa azalmasın isterdim. Sonunda en olmayacak şeyi, beni ölesiye sevmesini inançsızca dileyiverirdim. Karşılığını bulmadı dualarım.
O akşam, her şeyin başladığı, bittiği ya da sürüklendiği o akşam, kocamın diline dolanan zehirli yılan iş başındaydı yine. Geçmişime, geleceğime zehrini değdirmediği yerim kalmamıştı. Direksiyondaydım, o da yanı başımdaydı. Aklım başımdan gitmiş olmalı. Kurtuluşu sihirde aradım.
Gözlerimi kapadım, üç kere öksürdüm, üç kere dil çıkardım, dileğimi söyledim…
Dönmeye başladı araba!
Ne zamandır bu yataktayım? Kaç saniye birikti göz kapaklarımda? Belki de milyonlarca…
“Ben geldim!” diyen sesi süzüldü kulağıma. Donakalmış bedenimde dalgalanan mutluluk sığmıyor içime. Onca acıyı boşa çekmedim. Sevmese gelir mi? Nasıl oluyor da hâlâ açamıyorum gözlerimi? Anlamıyorum! Boynuna sarılmak için ölüyorken nasıl oluyor da devrilmiş bir ağaç gibi yatıyorum bu yatakta?
“Beni duyduğunu hiç sanmıyorum, istediniz diye geldim, benden bu kadar. Onun dikkatsizliği yüzünden canımdan oluyordum. Bıktım bu kadının manyaklıklarından!”
Öfkeli ayak sesleri ile beraber gitti umutlarım.
Şimdi dursun kalbim! Nasıl hâlâ nefes alıp verebiliyorum? Bu yaşam nasıl tutunuyor ölü ruhuma?
Kardeşim haykırıyor “Allah kahretsin, sağlığında gün yüzü mü gösterdi bu adam, şimdi ne bekliyorum ondan! Nasıl yapar bunu, hamileliğini sonlandırmaktan nasıl bahseder, sadece beş gündür burada! Hastane koridorlarında ‘Kardeşin, önlemini almalıydı, çocuk istemediğimi biliyordu!’ diye haykırdı. Bilmiyordur, bilse söylerdi.”
Ah! Zifiri karanlıkta bile çiçek açarmış meğer. Ah benim canımın içi! Ölüp ölüp dirilişimin sebebi senmişsin meğer! Ah bebeğim, mis kokunu ne çok duydum; hayal, rüya arasında ne çok çektim ben senin hasretini. Demek geldin, onca kavgaya, onca üzüntüye rağmen geldin öyle mi? Onca engeli geçtin de geldin. İyilik perisi mi koydu seni benim karnıma?
Öyle ya! Sihir yapmıştım direksiyonun başında, gözlerimizi kapamış ‘sonsuz sevgi’ dilemiştim.
Başarmalıyım. Göz kapaklarımın üzerindeki boşa geçen onca yılın, onca acının ağırlığını kaldırmak çok zor. Şimdi başka bir kalp daha atıyor içimde.
Teyzesi, kız olursa Peri koyalım mı ismini?
Nalan İncekara
Çok ama çok beğendim, boğazım düğümlendi okurken.. Kalemine sağlık🌸
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkür ederim, sevindim beğenmene 🙂
BeğenBeğen
Çok ama çok beğendim, boğazım düğümlendi okurken.. Kalemine sağlık🌸
BeğenBeğen