Birinin melon şapkası, sakalları ve yumuşak bakışı; diğerinin yan duran beresi, uzun favorileri ve zeki gözleri.

Biri İtalya’nın bir köyünde doğuyor, diğeri Almanya’nın bir şehrinde.

Birine İtalya’nın Shakespeare’i deniyor, diğerine müziğin Baudelaire’i.

Biri daha popüler, diğeri daha etkileyici.

İkisi de opera dehası, ikisi de müzikte yenilikçi, ikisi de politik tavra sahip, ikisinin de eserleri hâlâ opera salonlarını dolduruyor, ikisinin de gönülden bağlı dinleyenleri var, ikisinin de  birbiriyle çatışan taraftarları sokakları dolduruyor, ikisinin de dev heykelleri şehirlerin göbeğinde sergileniyor. 

Aynı yıl dünyaya gözlerini ve müthiş kulaklarını açan Verdi ve Wagner için söylenenler ve söylenecekler arasında birkaç cümlemizin olmasını istememizin nedeni yaşadığımız zamanın çağırdığı düşüncelerden süzülüp geldi. Koronavirüs günlerinde Avrupa Birliği’nin nasıl devam edeceği konuşulur oldu, salgınla beraber on iki Avrupa ülkesi sınırlarını kapatırken kendi vatandaşlarının hayatını kurtarma çabası ve endişesi ilk sıraya yerleşti. Avrupa ülkelerinin birliğinde, artabilecek milliyetçilik konuşulmaya başlarken ve kulaklar salgın nedeniyle ücretsiz açılan, serbestçe izlenen operalarda olunca akla gelen iki müzik dehasıydı.  Operaları kadar birbirinden farklı milliyetçi yaklaşımları olan Verdi ve Wagner yıllardır her yönüyle karşı karşıya getirilmekte, fanatik taraftarları eserlerini ve fikirlerini yarıştırmaktan geri durmamaktaydı. Taraftar rekabetinin öznesi Verdi ve Wagner’i yeniden hatırlama üzerinden korona sonrası yeni dünyayı düşünme yolunu bir nebze aralamış olabiliriz belki.   

Giuseppe Verdi, han işleten bir ailenin ikinci çocuğu olarak 10 Ekim 1813’te, Kuzey İtalya’daki La Roncole Köyü’nde doğuyor. Kilisedeki ilk müzik eğitimi sonrası yakın kasabadaki aile dostları Barezzi’nin yanında kalıp müzik derslerine devam ediyor. Barezzi’nin kızıyla evleniyor, Milano’da müzik çalışmaları sürerken ve ilk operasını bestelemişken oğlunu kaybediyor, sonra kızını ve çok geçmeden karısını. Dayanılması zor acılar karşısındaki Verdi ya köyüne dönecektir ya da büyük ses getiren operası Nabucco’yu besteleyecektir.

Köylü Verdi’den yaklaşık beş ay önce 2 Mayıs 1813’de Almanya’nın  Leipzig kentinde polis memuru babanın 9 çocuğundan en küçüğü olan Richard Wagner dünyaya gelir. Verdi’den daha erken yaşta, bir aile dostu ile başka bir şehir hayatına girer, babası altı aylıkken ölünce annesi yazar-sanatçı Geyer ile evlenir ve Dresden’e göçerler. Geyer’in ölümüyle 15 yaşında yeniden doğduğu şehre döner, önce tiyatro ardından müzik ile ilgilenmeye başlar, operalar besteler, şarkıcı Minna Planer ile evlenir. Rienzi operası sahnelenmeye başlamıştır. Londra ve Paris’e seyahatleri başlar.

Verdi,  Yahudilerin Kudüs’ten sürgün edilmelerini konu alan metni besteler, Abigail rolünü üstlenen soprano ile evlenir. Acı kayıplar ve büyük fiyasko dediği başarılı olmayan operaları sonrası,  hayatını yeniden kurmasını sağlayan bestelediği Nabucco operası olur.  Verdi taraftarları onun çok kültürlülüğü desteklemesini, toplumların kendi kaderlerini belirleme hakkını savunduğunu ileri sürerler. Adını Babil Kralı Nebukadnezar’dan alan operanın üçüncü perdesindeki Yahudi esirler korosunun söylediği Va, pensiero İtalyan milliyetçileri tarafından özgürlük şarkısı olarak kabul edilme eğilimindedir. Çünkü operanın sahnelendiği 1849 yılında Milano, Avusturyalılar tarafından  işgal edilmiştir. Tıka basa dolu La Scala’nın balkonundan coşkudan ve heyecandan düşenler bile olur, Verdi ardı ardına bestelediği ve çok ses getirecek operalarını yazmaya devam ederken İtalyan birliğini savunanlar onun adını ‘Viva Verdi’ olarak duvarlara yazmaya başlamışlardır.

Aynı yıllarda, 1840’ların başında Wagner’in Rienze operası sahnelenirken bestecinin adı duyulmaya başlar. Peşi sıra Uçan Hollandalı, Tannhauser, Löhengrin  operaları gelir.  Wagner 1849’da, yenilgiyle sonuçlanan –ve kendisinin de katıldığı– Dresden Ayaklanması’ndan sonra  Zürih’e kaçar, orada Sanat ve Devrim makalesini yazar. Daha sonra kendisiyle birlikte anılacak olan Gesamtkunstwerk (bütünlüklü sanat eseri)  kavramından ilk kez burada söz eder.  Gesamtkunstwerk, farklı türlerdeki sanat formlarının (müzik, drama, diğer sahne sanatları ya da yazın sanatları)  sahnede eşit haklara ve ayrıcalıklara sahip olmasıdır. Sonuçta ideal bir sanat formuna ulaşılacak ve geleneksel operanın yerini “drama” alacaktır.

13 yıl sürgünde kalan Wagner, Nibelungen Yüzüğü adlı dört opera içeren dizisini tamamlar. Almancanın  Romeo ve Juliet’i denilen” Tristan ve İsolde” operasını yazar. Tahta yeni çıkan Kral  onu memleketine davet edince sürgün biter, son eseri 1865’de Münih’te Bavyera Kralı’nın huzurunda sahnelenir. 

Wagner’in politik sürgün olduğu sıralar, Verdi’nin çabası İtalyan birliğinin sağlanması içindir. 1851’de Verdi’nin “en iyi eserim” dediği Rigoletto, ardından  dillerden düşmeyen aryalarıyla Il Trovatore, La Traviata peş peşe gelir. Verdi İtalyan birliğini etkileyen ve çok sevilen bir sanatçıdır. İtalya’nın birleşme arzusu ve heyecanı onun eserleriyle artar, genişler, sokaklara ve meydanlara yayılır. İtalya’nın bir araya gelmesinin ardındaki güç odur. Wagner, İsviçre’den Almanya’ya dönerken Verdi birleşik İtalya’nın parlamentosuna temsilci olarak girer.

Kralın himayesindeki Wagner Franz Liszt’tin kızı Cosima ile evlenir, Bayreuth’ta  Gesamtkunstwerk kavramına uygun olarak bir binanın yapılmasını sağlar. Yüzük opera dizisi burada sahnelenir. Alman nasyonalizmine Hıristiyan inancını ekleyen son operası Parsifal’ı tamamladıktan bir yıl sonra 1883 yılında hayata veda eder. Wagner taraftarları dramatik öğe kadar psikolojik derinliğini, müziğin kompleksitesini savunur.   

Verdi 1872 yılında Mısır hidivi İsmail Paşa’nın isteği üzerine yazdığı Aida operasından sonra on beş yıl beste yapmaya ara verir. Sonra, Otello ve Fallstaff operaları ustalık eserleri olarak gelir. Verdi, Wagner’den on sekiz yıl daha fazla yaşar. Cenazesinde Nabucco operasındaki ünlü Va’ Pensiero ilahisi katılanların oluşturduğu koro tarafından söylenir.

Wagner’in müziği Almanya’da yönetime gelen Naziler tarafından bol bol çalınır. Müziğinin dramatik güzelliği, eserlerin derinliği tartışılmasa da, evrensel ideali oluştururken savundukları kafa karıştırmaya devam eder.  

En sevilen opera bestecilerini belirlemek amacıyla yapılan bir ankette, Wagner dördüncü olmuş. Üçüncü Mozart, ikinci başka bir İtalyan besteci Puccini seçilirken, Verdi alçakgönüllü bakışı ve melon şapkasıyla ilk sıraya oturmuş. Yerini kimseye verecek gibi görünmüyor.

Coronella