Nasıl bir insansı dedim? Bir sağıma, bir soluma geçti Panik. Etrafımda döndü ve tavanda yürüdü. Bazen tek bacaklı, çift kafalı, gözleri kocaman göründü. Benim de gözlerim fal taşı gibi açıldı, kalbim büyüdü ve küt küt atmaya başladı. Biraz sakinleşince ben, masumlaştı ve elini açtı Panik. Kurtarmak istedim. Bak! Bakma bira içtiğime, kendim imal ettim. Gezinme de otur karşıma dedim. Oturdu. Bir bardak bira da o içmeye başladı. Anlattım! Tuhaflıklar vuku buluyor. Vapuru, denizi, martı ve yunusları anlattım. Geçtiğim sokak, çöp bidonu, kedilerden bahsettim. Dünyayı saran salgın, karanlığı boca etti başımıza dedim. Ölüm suretimiz oldu, yürüyoruz kol kola; bazen de çekişiyoruz, yere göğe doğru. Ancak maskeyle tanıştığımı belirttim. Çoğalıp yaygınlaşacak, bakma öyle dedim. Bir bedava verilip, bir parayla satılacak dendiğine! Sosyal mesafe de gerek, haberin yok! Biraz büzüldü ve eli küçüldü Panik’in. Geçmişin küçük anlarından bahsettim. Çocukken örümcek gördüğümde tüylerimin diken diken, liseli yıllarımdaysa yükseklik korkum olduğunu anlattım. Seni o anlardan tanırım, bekliyordun başımda; yalnız en çok, 12 Eylül döneminden tanırım dedim. Nedensiz tutuklama, yapılan işkence, yakılan kitapları hatırlarsın; kalabalık, silahlı kişiler vardı ve eve yapılan baskında dağıtıldı kap, kaçak, yatak, yorgan. Bir oldunuz ve tüm benliğime yerleştiniz. Elim ayağım size tabiydi. Sanki kuklanız oldum. Nedense canlanmaya başladı Panik. Bir bira daha istedi. “Karmaşa ile buluştuğumda bayram ederiz, o anlattıkların ise senin savrulmuş geçmişin!” dedi. Ne saçmalıyor bu dedim, Karmaşa da kim?

Salgın nedeniyle kapanan mağazayı ve işsiz kalışımı düşündüm. Karanlık, krizle bütünleşince ortaya çıkacak rengi merak ettim. Ceplerime, cüzdana bakındım. Harçlığım kalmasa da ‘yarın ola, gün ola’ dedim. Bira bardağını karşıma koydum. Gelecek düşlerime yol arkadaşlığı edecek! Konuştum onunla. Aldığım piyango biletini ve numaralarındaki denklemin sırlarını anlattım. Usanmadan tekrar ettim. Bana çıkacak, kesin dedim! Pencerenin önünde, denizi gökyüzüyle buluşturan ufku gösterdim. Mavi! Sevgilim olur.

Yanımda beliren Panik, “Maviyi bırak, sokağa bak!” dedi. “Saat yirmi dörtte yasak başlıyor, iki gün!” Sadece ne diyebildim? Buzdolabına baktım. Peynir, zeytin, yumurta yok; pirinç, makarna  kalmadı. Hiç olmazsa bir ekmek alıp eve gelseydim. Panik, sokağa baktıkça güldü. Gül sen, dedim. Öğretmen komşum var kapı gibi! Koştum hemen, kapıyı açtığında dünyalar benim oldu. Bozuk paraları doldurdu elime, ‘kara gün dostum’ dedim. Sarılmak istedim eline. Salaş sokağımıza fırladığımda, tek tük maskeli maskesiz kişiler, mesafeli halde koşuşturuyordu. Bir iki kafenin önünden geçip, toplu haldeki sandalyelerine bakındım. Çay ocağını arzular olduk dedim. Sokak lambasının aydınlığında balkonlardaki sardunya çiçekleri gözüme ilişti, camlarda da bir iki telaşlı telaşlı bakan insan vardı.

Caddeye vardığımda her yer kalabalıktı. Tütüncüden sigara almalıydım. İki gün aç durulur mu dedim? Fırına koştum. Sonra markete gitmeliyim, her şeyi bulurum diye düşündüm. Kuyruğa girdiğimde Panik, “Doğru düşündün,” dedi. “Ne oldu? Masken yok ve sosyal mesafen de kalmadı!” Tavandaki hali gibiydi gözleri. Yine mi sen dedim? Gün doğdu sana, bir tarafına kına yak! Söylediğimden utandım bir an. İnsanlar her taraftaydı. Dükkan ve marketlerin tabelaları aydınlatıyordu caddeyi. Karanlık uzaktı sanki. Martıların gece vakti, bina çatılarında uçuşurken sesi geliyordu. Önümdeki kadın “Maskesiz durma yanımda, senin gibilerin yüzünden yayılıyor virüs!” dedi. “Bu saatte yasak mı ilan edilir?” Kavga vardı. Kim kiminle, neden dedim? Panik; yüzü belirsiz, geniş omuzlu ve uzun boylu birini gösterip, “Tanıştırayım, Karmaşa!” dedi. Bön bön bakındım. Sonra elini uzattı, “Markete girsene, sıra mı kaldı da bakınıyorsun?” İte kaka girdim içeri. Koştum ekmek almaya, döndüm makarnaların olduğu bölüme; pirinç bakındım, yufka olurdu belki. Fakat yoktu hiçbiri! Artık başka marketlere de gidemem dedim. Panik, Karmaşa’yla kol kolaydı ve kahkaha attı. “Luppo al! dedi. “Aptal aptal bakma öyle!” Hiç yemedim, bilmem ki dedim! Fakat yine de aldım.

Marketten çıktığımda önümdeki kadın etrafındakilere bakarak “Sırayı bozdu, aldığı da bir şey olsa!”dedi. “Ne olacak görmediğin teki!” Birkaç kişi fotoğrafımı çekti. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Adamın biri, “Böylelerine kızıyorum, çikolatalı kekle karın mı doyar, cehaletten!” Duygularım karman çorman oldu. Şuursuzluk, şaşkınlık veya korkum mu var yoksa öfkelenmeli miyim dedim? Sorularımın ardı arkası kesilmiyordu. “Komiklik yapmayın, içeride raflar boşalmış, arkadaş ne yapsın?” Konuşan öğretmen komşumdu. “Doğru dersin, raflar boş!” sesleri çoğalmaya başladı. Yalnız değilsin, toparla kendini dedim. O an Karmaşa’yı gördüm ve insanlar dağılırken yanından geçtim. Geniş omuzu ve kolları lime lime dökülüyordu.

Eve geldiğimde bira bardağı önümdeydi. Şarkı dinlemek istedim bir an. Eşikte sinmiş halde duran Panik’e, Karmaşa’nın halini gördüm dedim ve pencerenin önüne geçtim. Senin halin daha beter olacak!

Muhsin Başaldı