Yorma beni İstanbul, kar düşmüş yollarınla bana engel olma.

Güneşinle ısıttığın gönlümü,

Çiçeklerinle baharı yaşatıp,

Rüzgârında savurma.

Ne karlar gördü bu yürek, ne soğuklarla sınandı, 

Buz tuttu yıllarca çözülmedi, zaman durdu.

Şimdi geçmiş karşıma iki damla kar, buz tutmuş birkaç sokak.

Söyle bunlarla mı gözüm korkacak.

Kumsalda koş demedin mi yalın ayak,

Yakamozda tut elini.

Öp demedin mi?

Sev demedin mi?  

Aşkından öl demedin mi?

Kıskançsın sen İstanbul,

Yarattığın aşkları kıskanan.

Ne Galata Kulesi’ni kavuşturdun Kız Kulesi’ne.

Ne Koca Sinan’ı Mihrimah’ına.

Senin yüzünden yüklemedi mi Yahya Kemal de,

Yüreğindeki aşkı sessiz gemiye…

Kıskançsın sen İstanbul

Söndürmek için yaktığın ateşleri, kış olursun.

Soğursun, buz keser sana gelen sevdalar.

Karlarla bezenir her yanın, gelin olursun.

Belirir beyaz smokinli kardan adamlar.

Eteklerindeki bu kömür gözlü adamlara tutunursun.

Soğuttuğun kalplere inat, âşık olursun.

İstanbul bilmez misin;

Aşk ısıtınca kalpleri erir karların, erir sevdan.

Sen, senin gibi dillere destan aşklara mahkûmsun.

Soğukmuş hava, kar yağmış sokaklarına kime ne.

Poyrazların söyletir aşk şarkıları, gönlüm şahane…

Güler Pişkin