(5 Mart 1942, İzmir – 1 Ağustos 2017, İstanbul)

Gazeteci, Yazar, Çevirmen, Edebiyat ve sanat dünyasında ‘okul’, ‘tek kişilik enstitü’ olarak anılan bir Düşünür. TDK dernek dönemi üyesi.

Edebiyatımızın ve düşünce dünyamızın öncü kalemlerinden Ahmet Cemal; Türkçenin tüm zenginliğini, rengini, zekâsını kullanarak yazdığı denemeleriyle Türk halkına “Deneme” türünü sevdiren yazarlarımızdandır. Hayatını tercümeye ve akademiye adayan Ahmet Cemal, çevrilmez denen kitapların çevirmeni olarak Türk edebiyat tarihinde önemli bir pencere açtı. Alman dili ve edebiyatı denince ilk akla gelen isimlerdendir.

Enver ve Talat paşalar ile birlikte II. Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin üç liderinden biri olan Cemal Paşa’nın oğlu mütercim Necdet Cemal ile öğretmen Mebrure Cemal’in oğlu olan Ahmet Cemal, 5 Mart 1942 tarihinde İzmir’de doğdu.

Sabah gazetesine verdiği bir röportajda, “İçimde küçük yaştan beri hep bir tepki vardı bu duruma. Her zaman birilerinin kimliğine sahip çıkarak kimlik edinmeye tepki duydum. Bir kere dedemi tanımadım, bütün Türkiye’de yaşayanlar gibi onu okuyarak öğrendim, bir de aile içinde anlatılanlardan. Türkiye’de toplumsal hayatta bir aristokrasi yok, bu varmış gibi seçkinciliği oynamaya da gerek yok” demişti.

Ahmet Cemal; İstanbul Moda İlkokulu’ndan sonra, Sankt Georg Avusturya Lisesi’ni ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. (1979) Aynı fakültede bir süre asistanlık yaptı. İstanbul Üniversitesi / Yabancı Diller Okulu – Almanca Bölümü’nde ve Edebiyat Fakültesi – Alman Filolojisinde öğretim görevlisi olarak çalıştı, çeviri dersleri verdi. (1979-81)

1981’den 1985’e kadar Memet Fuat ve Mustafa Kemal Ağaoğlu’nun davetleri üzerine “Yazko Çeviri” dergisini kurdu ve yönetti, genel yayın koordinatörlüğünü yaptı. Dün-Bugün Felsefe dergisinin editörlük görevlerini yürüttü. Bir müddet Yapı Kredi Yayınlarında da çalışan Ahmet Cemal, Avusturya Konsolosluğu İstanbul Avusturya Kültür Ataşeliği’nde “Basın Danışmanı” olarak çalıştı.

Ondokuz yıl süreyle lisans ve lisansüstü düzeyde olmak üzere; Anadolu Üniversitesi / İletişim Bilimleri Fakültesi – Sinema-Televizyon Bölümünde “Sanat Tarihi, Estetik, Kültür Tarihi, Metin Yazımı ve Metin Çözümleme”; Güzel Sanatlar Fakültesinde “Temel Sanat Kavramları”, Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümünde “Dünya Tiyatro Tarihi, Çağdaş Tiyatro ve Tiyatro Estetiği” dersleri; İstanbul Üniversitesi ile Mimar Sinan Üniversitesi – Tiyatro bölümlerinde “Dünya Tiyatro Tarihi ve Tiyatro Edebiyatı” dersleri ve 4 yıl boyunca Bahçeşehir Üniversitesi’nde “Antik Çağdan Günümüze Eleştirel Düşüncenin Tarihi, Estetik ve Genel Sanat Kavramları” derslerini verdi.

“Ahmet Hoca derste kendi çevirdiği yazarlardan söz ederken başka bir şey olurdu, onlarla farklı bir bağ kurardı. Brecht, Kafka, Bachmann, Benjamin, diğerleri… Sadece çeviri uğraşıyla sınırlandıramayacağınız, Hoca’nın hayat karşısındaki duruşuyla, kendi ifadesiyle “seçilmiş yalnızlığıyla” iç içe geçen, epey otobiyografik bir bağ. Tragedyayı da böyle bir hevesle anlatırdı. Seçimlerinin sonucunda acı çekeceğini adı gibi bilen ama seçme şansı verilse yine aynı hayatı seçecek olan modern trajik kahramanın öyküsü. Böyle zamanlarda dersin ortasında çıkarıp bir sigara yakardı Ahmet Cemal, çok sevdiği Füsun Akatlı’nın deyişiyle, fikirlerini kanatlandırsın, diye.” (Moment Dergi, 2017, Hakan Ergül)

Türk edebiyatında deneme ve roman türünde kaleme aldığı yapıtların yanı sıra yaptığı başarılı çevirilerle büyük katkı sağlayan Ahmet Cemal; çeviri kuramı, estetik, sanat tarihi, kültür eleştirisi ve edebiyat üzerine yazılar yazdı, konferanslar verdi. Yazılarında çağdaş Alman edebiyatını ve çeviri kuramlarını ele alan Ahmet Cemal; çeviride şiir, öykü, oyun, deneme ve anı türlerine yoğunlaştı. Özellikle Alman edebiyatından çok sayıda eseri Türkçeye kazandırdı.

“Bir zamanlar çevirmenliğe başlama nedenimi, çok küçük yaşlarda bir yanı eksik bir aile çevresinde içime çöreklenen türlü korkuların etkisiyle, her yaşantıyı olduğu gibi yaşamak yerine yalnızca çevirilerinden tanımayı yeğlemiş olmamda aramıştım (…) Kalabalıklar ve dışa dönük her türlü militanlık karşısında duyduğum korkunun sessiz bir aydınlanma savaşçılığına dönüşmesi de buna benzer bir biçimde gerçekleşti. Aydınlama’nın izlerini çok küçük yaşlarda sığınmaya başladığım kitapların dünyasında aradım. Bunun sonucunda, bir zamanlar bu ülkenin topraklarında filizlenmiş, kök salmaya başlamış bir Aydınlanma’nın yerini giderek karanlıklara bırakmasına kitlelere katılarak değil, fakat genellikle pencerelerin arkasından tanıklık ettim (…) Çevirdiğim onca büyükler ve kendi yazdıklarım. Belki onlarla biraz olsun direnebilmişimdir bir şeylere. Belki böylece biraz cesur bile olabilmişimdir…” (8 Mayıs 2017, Cumhuriyet).

Sel Yayıncılık’tan çıkan ve çevirisini yapmış olduğu Elias Canetti’nin ünlü romanı “Körleşme“nin önsözünde Körleşme’yi çevirmesinin hikâyesini şöyle anlatılır: “Bir gün bir telefon alır. Hattın ucundaki Ahmet Cemal’in şahsen tanımadığı Oğuz Atay’dır. Oğuz Atay ona Atlas Sineması’nın önünde bir randevu verir ve birlikte bir meyhaneye giderler. Ahmet Cemal orada hem rakıyla şalgam suyunun çok iyi gittiğini öğrenir hem de Oğuz Atay ona Körleşme’nin İngilizce baskısını verir. “Müthiş bir yazar ve müthiş bir eser” der. Ahmet Cemal, Almancasını getirttiği Körleşme’yi Türkçeye çevirir.”

Çeviri kuramı, estetik, sanat tarihi, kültür eleştirisi ve edebiyat üzerine makaleler yazdı; aynı konularda Avusturya’da, Viyana ve Innsburck üniversiteleriyle Avusturya Edebiyat Kurumunda konferanslar verdi.

“Mermerde meleği gördüm. Mermeri yontup içinden meleği çıkardım…Bir mermer blokta meleği görmenin adı sanattır. Göremeyene bir mermer blokta bir meleği nasıl görebileceği, bugüne kadar öğretilebilmiş değildir. Ama görülmüş bir meleğin, çevresini saran mermerin içinden nasıl yontulup çıkarılabileceği, işin zanaatıdır ve her zanaat gibi öğretilebilir.” -Edebiyat Çevirileri ve Yaratıcılık Sorunu- Ahmet Cemal-

Telif ve çeviri yazıları; Cumhuriyet, Dünya, Politika, Yeni Ortam gazeteleri ile Anadolu Sanat, Argos, Bağlam, Bilim Ütopya, Cogito, Gergedan, Hürriyet Gösteri, Metis Çeviri, Milliyet Sanat, Sanat Dünyamız, Sanat Olayı, Sistem, Somut, Türk Dili, Varlık, Yazko Edebiyat, Yeditepe, Yeni Düşün, Yeni Türkiye, Yeni Ufuklar dergilerinde yayımlandı.

“Bu yazın başı, hayatıma, bana yıllardır eşlik eden iki çevirinin sonunu getirdi. ‘Yaş’ sırasıyla, bunların ilki, Hermann Broch’un (1886-1951) ‘Vergilius’un Ölümü’, ikincisi ise Robert Musil’in (1880-1942) ‘Niteliksiz Adam’ı. ‘Yaş sırası’nı bu kitapların benimle beraberlik sürelerine göre hesapladım. ‘Vergilius’un Ölümü’ ile yola çıktığımızdan bu yana aradan tam otuz sekiz yıl geçmiş. Bu yıllar boyunca elbette gece gündüz bu kitabı çevirmedim; ama kitap ve onun çizdiği dünya, düşüncelerimde beni gece gündüz bırakmadı. Bu yaz başı sona ulaştığımda ise, geride kalan otuz sekiz yılın ancak ‘tek’ bir çeviri sürecinin çatısı altında yer alabileceğini fark ettim. İşin tuhaf yanı, yolculuğumuzun başında ortada herhangi bir yayınevinin bulunmamasıydı. ‘Vergilius’un Ölümü’nü ‘kendim için’ çevirmeye başladım. Yıllar içerisinde kitabın ‘dış hayatı’, birkaç liman dolaştıktan sonra şimdi artık İthaki Yayınları’nda demir attı. Ama durumu son liman da değiştiremedi: Ben, o kitabı hep kendim için çevirdim.”

Ahmet Cemal 90’ların sonunda yaşadığı geçim sıkıntıları nedeniyle çeviriyi bıraktığına dair bir yazı kaleme aldı. Milliyet gazetesi yazarı Hasan Pulur da Türkiye’de kültüre verilen değeri eleştirerek Ahmet Cemal’in bu yazısını köşesinde paylaştı. Usta çevirmen şöyle diyordu yazısında: “Yıllar önce, bu yola ilk çıktığımda, servetler kazanmayacağımın bilincindeydim. Zaten böyle bir hedefim de yoktu. Ama şimdi öyle olduğunu anlıyorum, çok naif bir düşüncem vardı. Ben onca çabayı göze aldıktan sonra, bu işlerin yabancısı olmayanlar elbet desteklerlerdi. Ölmemem için bağış değil, ama yaşamam için avans istemekte ve almakta zorlanmayacağımı düşünmüştüm. Yanlış hesaptı. Ama istediklerimin verilmesinde ya da verilmemesinde, neredeyse her defasında korkunç, öldürücü, sözde incitmeyen sözlerin kılıfında ya da buz gibi uzaklaşmaların kalıbında yöneltilen aşağılamaları yaşadım. Nitelik diye direndiğimde, karşıma hep sözleşme süreleri çıktı. Nitelikten, günlük ölümler pahasına, hiç ödün vermedim. Elimdeki zaten sonuna yaklaşmış birkaç kitabı bitirdikten sonra, bu işi de bırakıyorum. Nitelikli iş yapma uğruna katlandığım onca geçim sıkıntısının ve aşağılanmanın sınırına, gençlik yıllarımda hep görmezlikten geldiğim bir sınıra vardım.Birkaç ay önce, uğraşım için çok gerekli bulduğum bir yabancı sözlüğe kavuşabilmek için bankadan tüketici kredisi almıştım. Bir dostum; bu kadarı da delilik, demişti. Artık iyileştim! Çeviri uğraşını bırakıyorum. Bir ömür boyu o uğraş alanında verdiğim nitelikli adam olma savaşının ardından artık o uğraştım kopup biraz da niteliksiz adam olarak yaşamayı deneyeceğim. Hoşçakalın bir zamanlar çevirmeyi düşündüğüm kitaplar!”

Rahmetli Onur Bayraktar tarafından kurulan “Stüdyo Drama” tiyatro topluluğunda “Sanat Danışmanı” ve Prof. Dr. İsmail Ersevim ile birlikte “Araştırma Birimi Yöneticisi” olarak çalıştı. “Ben, Nazım, Yaşarken ve Ölürken” adlı oyunu aynı topluluk tarafından sergilendi.

Tiyatrocu Mehmet Ulusoy’un isteği üzerine kaleme aldığı “Deliliğe Övgü’ye Methiye” İstanbul Devlet Tiyatrosu repertuarına alındı ve provalara başlandı, ancak Mehmet Ulusoy’un ölümü nedeniyle sahnelenemedi. Bu oyun daha sonra Kocaeli Büyükşehir Belediye Tiyatroları Tiyatro Okulu öğrencileri tarafından ve değerli yönetmen Ufuk Aşarı rejisi ile, İzmit’te Süleyman Demirel Kültür Merkezi salonunda büyük bir başarıyla sahnelendi.

“Yazarlığım geç başladı benim. Çünkü dünya edebiyatının eserleri arasında dolaştığınız zaman kendi yazdıklarınızı küçümsüyorsunuz. ‘Ben mi yazar olacağım’ diye. Tabi sonradan anladım ki yanlış bir şey bu, ben de farklı yazıyorum yani…”

1988 yılında Türk kültürüne yaptığı hizmetler nedeniyle, Ahmet Cemal’e Anadolu Üniversitesi Senatosu Tarafından “Fahri Doktor” unvanı verildi. 2010 yılında Avusturya Cumhurbaşkanı tarafından, “Avusturya Federal Cumhuriyeti Altın Liyakat Nişanı” ile onurlandırıldı. Aynı yıl, Türkiye Cumhuriyeti ve Federal Almanya Cumhuriyeti tarafından ilk kez düzenlenen “Tarabya Çeviri Ödülleri” çerçevesinde Almancadan Türkçeye çeviri dalında “büyük ödül”e layık görüldü.

Lanetlenmiş Ağustos Böcekleri” adlı deneme kitabıyla Türkiye Gazeteciler Cemiyeti “2012 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü”nü kazandı. Aynı yıl Türk Dil Kurumu’nun kuruluşunun 80. yıl dönümü nedeniyle Dil Derneği tarafından kendisine “80. Dil Bayramı Onur Ödülü” verildi. 2013 yılında TÜYAP tarafından on sekizincisi düzenlenen İzmir Kitap Fuarının “Onur Yazarı” seçildi. 2014 yılında Hermann Broch’tan yaptığı “Vergilius’un Ölümü” başlıklı roman çevirisi ile, “edebi çeviri” dalında “Avusturya Büyük Devlet Ödülü”ne layık görüldü.

2013-2014 akademik yılında Nazım Hikmet Akademisi’nde “Sanatın, Bilimin ve Edebiyatın Toplumsal Tarihi”, “Başlangıçtan Günümüze Eleştirel Düşüncenin Gelişmesi” ve “Estetik” başlıklı dersleri verdi. Moment Dergi’nin bilim kurulu üyesi de olan Ahmet Cemal, 2014 Haziranında Akademi’den ayrılarak Moda’da öğrencileri ile birlikte “Ahmet Cemal Kültür Atölyesi”ni (ACKA) kurdu.

Uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinde ve İleri Haber sitesinde köşe yazarı olan Ahmet Cemal, vefatından iki ay evvel 5 Haziran’da Cumhuriyet’te yayımlanan “Ne Garip Federico Adında Olmak” başlıklı köşe yazısında “Bu yıl ölümün kıyılarına yaptığım üçüncü yolculuk. Ve yine tuhaf bir güven duygusu: “Bu hikâye daha bitmedi…” Cankurtaranın sirenleri gecenin karanlığını yırtarken bile gücünü yitirmeyen bir duygu: “Bu hikâye daha bitmedi…” Başlangıçta, iç dünyamda hafiften nabız gibi atarken, henüz soyut adımlarla ilerleyen bir kıpırdanış. İleriye yönelik, sanki yeterince şekillenmemiş bir köprüde el yordamıyla ilerlemeye çabalayan bir duygu: “Daha söyleyeceklerim, söylemem gerekenler var…” ifadeleriyle hastalığına karşı verdiği mücadeleyi ve yitmeyen umudunu anlatmıştı.

Koroner yoğun bakım tedavisi gördüğü Sultan Abdülhamid Han Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde (Eski Gata Askeri Hastanesi), 1 Ağustos 2017 günü, 75 yaşında vefat eden Ahmet Cemal, 2 Ağustos 2017 günü ikindi namazını müteakip Moda Camiinde kılınan cenaze namazının ardından, Feriköy Mezarlığında toprağa verildi.

“Yeryüzünün insanı, Ahmet Cemal insanlardan ayrıldı… Daha söyleyeceklerini, söylemesi gerekenleri, mutluluklarını, kırgınlıklarını yüklendi ve gitti. Ardında aydınlanmanın ışığını bıraktı.” -Fikret İlkiz-

“Benim çok aziz dostumdu, çok sevdiğim bir insandı.İlkelerine kim bilir ne pahasına bağlı kaldı. Şahane bir insandı, ne diyebilirim ki. Çeviri hayatına çok büyük katkıları oldu. Anıları kalacak artık bizimle.” -Selim İleri-

Mehmet Cemal ile birlikte Cemal Paşa’nın hayattaki iki torunundan biri olan T24 yazarı Hasan Cemal, kuzeni Ahmet Cemal’in vefatı üzerine Twitter’da şu mesajı paylaştı: “Sevgili kuzenim Ahmet Cemal’in ölüm haberini uzaklarda aldım, hepimizin, sevenlerinin başı sağolsun, toprağı bol olsun, hayat böyle işte.”

“Ahmet Cemal yaşadı, okudu, çevirdi, yazdı. Türkçe’ye kazandırdığı çeviri ve telif eserleriyle yaşamaya devam edecek. Bunun için sadece şunu diyebiliriz: Teşekkürler Ahmet Cemal, tek kişilik enstitü” -Nazım Alpman-

Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, Ahmet Cemal’in vefatıyla ilgili bir mesaj yayımladı. Cemal’i “sözcüklerin çok yönlü ustası” diye tanımlayan Kurtulmuş, “Ahmet Cemal, sanatın birden fazla dalına emek vermiş, yabancı eserleri başarıyla Türk okuyucuyla buluşturmuştur. Ahmet Cemal, yazın dünyamıza katkılarıyla saygıyla yad edilecektir. Merhuma Allah’tan rahmet diliyorum” ifadelerini kullandı.

Vefatından sonra Cumhuriyet Gazetesinde yer alan ve dokuz yıl editör-çevirmen ilişkisi yaşadığı İş Bankası Kültür Yayınları Editörü Ruken Kızıler’in Artı TV’deki Gün Başlıyor programında okuduğu, Ahmet Cemal’in kendisinin yazdığı kısa yaşam öyküsünden bir bölüm ile kendisini sevgi, saygı ve rahmetle anıyoruz.

“İkinci Dünya savaşının ortalarında doğdu. Avusturya Lisesinden sonra hukuk eğitimini tamamladı. Hayatı boyunca hukukçuluk yapmadı. Üniversite yıllarında Cağaloğlu’nda arka odaları karanlık, tozlu çevirmenlik bürolarında tapu kayıtları, diplomalar çevirerek çevirmenlik hayatına adım attı. Okumadan yaşamadığı için günün birinde edebiyat çevirmenlik hayatına başladı. Hiçbir çevirisini zamanında teslim etmedi. Hiçbir sözleşmesine bitiş tarihi koydurtmadı. Ben bitti demeden bitmez gibi asla profesyonellik ile bağdaşmayacak bir ilkeye göre yaşadı. Moda’daki kira evinde dört duvar arasında kendi ülkesinde yaşıyor.

Ayşen Cumhur Özkaya –

ESERLERİ:

ÖYKÜ:

1999 Dokunmak : Ahmet Cemal bu kitabında ilk kez başka bir yönüyle, “öykücülüğüyle” okuyucularının karşısına çıktı. İçindeki öyküler “keşke daha önce öykü yazmaya başlasaydı” dedirtecek kadar ustalıklı. Sıradışı, çarpıcı ve gerçek konuları ele almış. İçinde on öykü bulunan kitapta, öyküler bir bütün olarak da okunabilir, ayrı ayrı da ele alınabilir. İnsanı insan olarak incelerken, bütün zayıflıkları, kusurları ve sapkınlıklarıyla ele aldığı, gözlemlediği öykülerle dolu bir kitap Dokunmak.

ŞİİR:

1996 Geçmiş Bir Dua Kitabından

****************************************

Rasgele bir akşam vakti
geçmiş bir dua kitabının
ıslak sayfalarını bulanlar oldu-
ağlaması çoktan dinmiş
bir kayanın dibinde…

****************************************

UCUZLUK

İstersen yarına ertele
beni sevmeyi
çünkü beni istimlâk ettiler.
Yarın başlayacaklar
yıkmaya
Enkazımı
daha ucuza alırsın!

*******************************************************

ÖZYAŞAM ÖYKÜSÜ

Asmalımescittendir kafakâğıdım;
Nil Lokantasında yazıldım okula,
on masalı birinci sınıfım.
Orospulardı ilk karnemi ıslatanlar.

Babamı burada tanıdım,
orospu değil diye anamı boşadığında;
insanlar tutturduklarinda
babana benzeme, diye,
ilk otele burada taşındım.

Diplomamı Viyana Lokantasından aldım,
alt katında Madam Edith’in piyanosu;
valsler bastılar tuz yerine yarama.
Ceplerimde hep anason kokulu anılarım.

Ciğerlerini tükürürken ölen babamı
kedili Josefin’in pansiyonundan taşıdılar:
elimde ondan kalanlar bir bavul,
benimle bu sokakların kadınları ağladılar.

Asmalımescitte kaldı asıl kimliğim,
ve sırtımda bir küfe pazarartığı sevgi.
Sonradan kitaplar verdiler,
bense hep yaşamdan çevirdim.

ROMAN:

2004 Kıyıda Yaşamak : Kıyıda Yaşamak, sevgilere ihanetlerin ödüllendirildiği bir ortamda, yaşadığı kentte sevdikleri tarafından öldürülen birinin hikayesini anlatıyor. ‘Kadının duraklamış eli, yolunu sürdürecek. Alnına düşmüş iki tutam saç geriye itilecek, yatırılacak. Ve kadın, aynaya, elli uzun yılın yüzüne çizmiş olduğu haritaya baktığında, o güne kadar hiç gitmediği ülkelerin yolunu bulacak. Bir sabah yeli geceliğinin içine süzülüp bedeninin daha yeni sürülmüş topraklarına can katacak. Sonra, odanın içinde direnen yaşama inat, dışarıdan silah sesleri duyulacak. (…) Silah sesleri sıklaşacak. Merdivenlerden çıkanların ayak sesleri duyulacak. Adam da artık doğrulmuş olacak yatakta. Elini konsoldaki tabancaya uzatacak.’

DENEME-ELEŞTİRİ:

1996 Yaşamdan Çevirdiklerim

1997 Odak Noktasında Yaşananlar

1998 Aradığımız Tiyatro

1999 Şeref Bey Artık Burada Yaşamıyor : “… İlk kez o odada karşılaşmıştık seninle. İlk kez orada, artık yalnızca sen ve ben idik. Ve orası senin için de sığınaktı. Biliyordum. Yalnız sen, benim bildiğimi bilmiyordun. Tıpkı öteki bilmediklerin gibi. Sence yaklaşılmaz bir yanım vardı. Beni ‘soylu’ bulurdun. Hep sanıldığı gibi. Yakıştırma soyluların sapık çekiciliğine sen de kapılmıştın. Çöküşlerin görkeminden etkilenenlerdendin. Oysa görkem yoktu. Soyluluk yoktu. Kimi zaman eskinin artıklarından kendilerine maskeler biçenlerin arasından biri çıkar, salt kendi yüzünü maske diye taşıyarak birkaç kuşağın birden çarpıklığını ve sapkınlığını üstlenir. Böylece de bir çöküşün görkemini değil, ama kişilik yoksunu bir bitişin kirli alacasını sergiler…”

2000 Sanat Üzerine Denemeler : Sanat Üzerine Denemeler, Ahmet Cemal’in bugüne kadar sanatla ilgili olarak kaleme aldığı yazıların büyük bir bölümünü bir araya getiriyor. Sanat üzerine Denemeler, özellikle düşünmeye özendirici yanıyla sanata ilgi duyan, sanatı yaşamın gerçekliğinin ayrılmaz bir parçası sayan herkese seslenen bir kitap.

2000 Okuyan Gençliğe Mektuplar

2002 Bizi Yaşatanlar ve Öldürenler : Yaşamdan Notlar, Okuma Notları ve Okuyan Gençliğe Mektuplar adlı üç bölümden oluşan kitapta; Ahmet Cemal, bir kültür adamı olarak yılların birikiminden, deneyimi ve yoğun çalışmalarından yararlanarak tiyatrodan edebiyata, estetikten özgürlüğe, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Oscar Wilde’a, çeşitli konular, olaylar ve kişiler üzerine düşüncelerini, değerlendirmelerini, her zamanki akıcı, kıvrak üslubu, kusursuz Türkçe’siyle aktarıyor.

2002 İnsana Dönmek : “Kitaptaki yazıların çoğu, insana dönüşün yollarını aramanın sancılarıyla dolu’ dediği kitabında toplum, sanat, insan üzerine düşüncelerini, edebiyattan sanata, kişisel olandan evrensel olana deneyimlerini paylaşıyor yazar. “Evet, artık itibarın hep çok değerli saydığım çevirilerde ve yazılarda değil, ama genel bir yaşama biçiminde, kredi kartı diye adlandırılan kartlarda ve benzeri ‘dışlama biçimleri’nde yoğunlaştığını biliyorum. Dolayısıyla kendime artık ‘itibarlı’ değil, ‘itibarsız’ bir kişi gözüyle bakıyorum. Böylece uzun sürmüş bir yanılsamadan uyanmış olarak, yaptıklarımı bundan böyle ‘itibarsız’ bir kişi olmanın bilinciyle sürdürüyorum. Belki de yaşadığım ülkenin ‘kendine özgü’ koşullarında, bazı yollarda direnebilmek, böyle bir ‘itibarsız’lığı göze almaya bağlı.”

2002 Oynamak Varken : Tiyatro Yazıları : “Günümüzde tiyatro, önündeki zamana ayaklarını sağlam basabilmek için, acaba neyin hesabını çıkartmak durumdadır? Bu sorunun yanıtını tam verebilmek için, tiyatronun onu bütün öteki sanatlardan ayıran özelliğini, insandan insana doğrudan seslenme özelliğini bir kez daha anımsamak gerekir. Tiyatronun dışında hiçbir sanat, insana insandan -oyuncudan- geçerek aracısız ulaşmaz. Tiyatroyla en yakın bağlantılı sanat dallarından müzik bile kulaklara çalgılar aracılığıyla yansırken, tiyatro, temelini yalnızca insandan insana ilişkide bulabilir. Belli bir kesimi, kitleyi vb. temsilen sahnede bulunanlar, yine belli kesimleri, kitleleri vb. temsil eden izleyicilere mesajlarını doğrudan iletirler. Kısaca söylemek gerekirse, tiyatro, insana varmak, ona bir ses götürebilmek için doğrudan doğruya ve yalnızca insanı kullanan tek sanat dalıdır.”

Önce Şairleri Yaktılar : Ahmet Cemal’in son dönem denemelerinin yer aldığı kitapta; kimi zaman günlüğünden paylaşımlar, kimi zaman okurlarıyla yaptığı söyleşiler, kimi zaman ülkemizin can alıcı politik gerilimi yer alıyor.

Lanetlenmiş Ağustos Böcekleri : “2012 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü” Edebiyattan sinemaya, tiyatrodan resme, çeviri’den politikanın sanata etkisine kadar uzanan, kültür hayatımızın son yıllarda yaşanan olayları, tartışmaları, gündem oluşturan konuları günü gününe ele alan, ama güncelle asla sınırlı kalmayan yazılardan oluşuyor kitap. “Kurumuş gırtlaklardan bir çığlıktır yükseldi, bir müzik de diyebilirim buna, vahşi bir şarkı, tepeden aşağı, yolun üzerinden denize doğru yuvarlandı. Olduğumuz yerde kalakaldık ve korkuyla birbirimize baktık. Çünkü ağustosböcekleri de bir zamanlar insandı. Hep şarkı söyleyebilmek için yemeye, içmeye ve sevmeye son verdiler. Şarkılara kaçışları sırasında gittikçe daha kuruyup küçüldüler; şimdi ise özlemleriyle yitik, özlemleriyle büyülenmiş olarak şarkılar söyleyip duruyorlar – ama aynı zamanda da lanetlenmiş olarak, sesleri insan sesi olmaktan çıktığı için…” ……. “Ve artık kendim hakkında çok iyi bildiğim, çok emin olduğum bir şey var: Bir defa daha yaşamak elimde olsaydı eğer, noktasına virgülüne dokunmadan yine bu hayatı yaşamayı, böyle yaşamayı seçerdim!”

Biz Sevmeyi Ne Zaman Unuttuk : Ahmet Cemal’in aydın olmanın sorumluluğunu her satırında hissettiren deneme kitabı, Türkçenin tüm zenginliğini kullanan, sanatı yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak gören ve eleştirel düşüncede ısrar eden bir düşün insanının yaşam üzerine derslerini içeriyor. “Ne zaman ortalığı bastı yirmilerinde bir genci buz gibi maskelerin arasında yaşamaktan bezdirip, ona son şans olarak ölümü bırakan bu sevgisizlik? Ya sanatımız; hamuruna sevginin mayası karıştırılmadığında asla sanat olamayacak sanatımız, nicedir sevgisiz ellere mi düştü? Sevginin sözcülüğünü yapamaz mı oldu? Sevginin salt sözcük değil, fakat ancak eylem olduğunda gerçek anlamına kavuşabileceğini ne zaman unuttuk?”

Giderayak : “Kitaplarımda yaşam üzerine yazdıklarımla sanat üzerine yazdıklarımı bir arada derliyorum. Bilinçli olarak. Çünkü yaşamı görmezden gelen bir sanatın insana yakışan bir sanat olabileceğine hiçbir zaman inanmadım.”

DERLEME:

2002 Gece Öyküleri : 10 Yazar, 10 Öykü

OYUN :

Ben, Nazım, Yaşarken ve Ölürken

Deliliğe Övgü’ye Methiye

ÇEVİRİ:

Anna Seghers : Yedinci Şafak (Haç) – İnsanın Taşrası

Anselm Kiefer, Jannis Kounellis ve Joseph Beuys : Bir Katedral İnşaa Etmek

Bertolt Brecht : Me-Ti Özdeyişler Kitabı – Bay Keuner’in Öyküleri

Elias Canetti : Körleşme – İnsanın Taşrası – Saatin Gizli Yüreği – Sözcüklerin Bilinci

Erich Maria Remarque : Yaşamak Zamanı Ölmek Zamanı

E. H. Gombrich

Ernst Fischer : Franz Kafka

Friedrich Nietzsche : Dionysos Dithyrambosları – İşte Böyle Dedi Zerdüşt

Friedrich Schiller

Franz Kafka : Dava – Dönüşüm

George Lukacs : Estetik 1 – Estetik 2 – Estetik 3

Georg Trakl

Hans Mayer : Brecht’i Anımsamak

Heinrich Böll : Katherina Blum’un Çiğnenen Onuru

Heinrich Von Kleist

Hermann Broch : Kader Ağıtları – Vergilius’un Dönüşü (Ölümü)

J. Mario Simmel : Güneşten de Sıcak

Johann Wolfgang von Goethe : Urfaust / İlk Faust Metni

Ingeborg Bachman : Bu Tufandan Sonra – Ingeborg Bachmann’dan Seçme Yazılar – Radyo Oyunları – Bir Düş Alışverişi – Ağustos Böcekleri – Manhattan’ın İyi Tanrısı – Toplu Şiirler – Malina

Knut Hamsun

Manes Sperber : Parçalanmış Gerçeklik

Novalis : Geceye Övgüler

Octavia Paz

Paul Celan : Ellerin Zamanlarla Dolu

Philipp Wanderberg : Firavunların Laneti

Rainer Maria Rilke : Bütün Şiirlerinden Seçmeler

Robert Musil : Yaşarken Açılan Miras – Niteliksiz Adam 1

Stefan Zweig : Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Montaigne, Satranç, Yarının Tarihi ve Rotterdam’lı Erasmus

Walter Benjamin : Pasajlar

Willi Heinrich : Kelebekler Ağlamaz

Kaynakça :

teis.yesevi.edu.tr
kitapeki.vom
ceviriblog.com
ilerihaber.org
t24.com.tr
oggitto.com
momentdergi.org
Birgün.net Milliyet.com.tr