1926’da İstanbul’da doğmuştur. Asıl ismi Sedat Öcal olan şairimiz İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olur, çeşitli kuruluşlarda mütercimlik yapmış ve 1974’te İzmit Sümer bank Boru Fabrikasında mütercim olarak çalışırken emekli olmuştur. Birçok dergide şiirleri yayınlanan şair, Almancadan çok sayıda çeviri yapmıştır.

İlkokulu Erenköy İlkokulu’nda, ortaokulu Kadıköy’de, liseyi ise 1943 yılında Haydarpaşa Lisesi’nde tamamlar ve  dönemin popüler bölümü olan İktisat Fakültesi’ne kayıt yaptırır ancak  dersler ilgisini çekmeyince  Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne geçer, bütün ilgi ve alakası şiir olduğundan bu bölümle de sıkıntı yaşadıysa da  Alman şairlerini keşfettikçe Almancasını ilerlettir, Lenau, Eduar Moricke, Goethe, Schiller, Rilke gibi isimleri yutarcasına okur.

1948 yılında üniversiteden mezun olup vatanî görevini yapmak üzere Ankara Levazım Okulu’na gider. İlk şiir kitabı olan Meş’aleler adlı eseri askerdeyken Kardeşler Matbaası’nda basılmıştır. Askerden sonra Merkez Bankası’nda memur olarak çalışmaya başlar, Memuriyeti de okuduğu okullar gibiydie. Sürekli şiir ile ilgili olduğu için sorunlar yaşar, iş değiştirir. Kayseri’deki Anadolu Tekstil Fabrikası’nda mütercimliğe başvurduğunda işverenin değil, kendi şartları vardır. Beşir Ayvazoğlu bu durumu şu şekilde aktarır: “Ben kahvede oturur, kitabımı okur, şiirimi yazarım. Herhangi bir evrak geldiğinde, gönderirsiniz tercüme ederim.” Kabul ederler, çünkü fabrikada Almanca bilen adama şiddetle ihtiyaç vardır. “Ne var ki,” der Sedat Umran, “Kayseri’de deniz meniz yok, şiir yazılacak gibi değil. Altı ay zor dayandım!”

Eşyanın iç dünyasını yansıtarak Türk şiirine büyük bir yenilik getirmiş şairdir. Cansız nesnelerin bilinmeyen dünyalarını okuyucuyla paylaşan Ümran, bilinçaltına attığı acılarını; sevinçlerini eşyanın kimliğinde dışa vurarak mutluluğa ulaşabileceğine inanmış bir sanatçıdır.

Şiirlerinde herhangi bir ideolojik düşünce barındırmayan Ümran, mısralarında ele aldığı maddeyi, gücünü ve güçsüzlüğünü dile getirmek için kullanmıştır.

Yazdığı şiirlerin konuları son derece önemsiz ayrıntılardır. Ancak o kimsenin şiir yazmayı aklına getirmediği nesnelere şiirlerinde hayat vermiştir.

Sedat Umran Alman şiirine özenmiş bir şairdir.

Şiirlerinde kafiye ve mısra gibi ahenk ve ritim öğelerine pek başvurmamış, sembollere çokça yer vermiştir.

Şiirlerinden örnekler:

Fermuar

İçinde birleşmekten
öte bir özlem var;
tek başına yaşamayı
arasıra hayâl eder fermuar.

Bazan inadı tutar,
sıyrılır kolaylığından;
güç yaşamalar arar,
bulamaz, eder intihar

Heykelin Düşü


Bir heykel düşünde canlandığını gördü
Yayıldı damarlarına kan;
Soluk aldı, güldü, öksürdü
Ve kımıldandı ardından.

Bahardı, aydınlık bir gündü
Gök uzanıyordu alabildiğine
Öleceğini düşündü
Pişman oldu dirildiğine.

Delilerin Mutluluğu

Deliler dünyalarında rahat
Ölüm korkusundan azade;
Hisler deste deste, hayâller kat kat
Yaşıyorlar bizden daha ziyâde

Bizden daha çok var onlar
Hayâlin o yenilmez gücüyle
Alabildiğine yaşıyorlar
Kendi yarattıkları bir ölçüyle! ..

Ömrünün son demlerini Darülaceze’de geçirmiştir. Davut Bayraklı ve Mehmet Erikli bu süreçte kendisini sıklıkla ziyaret eden isimlerdir. Bayraklı, bir ziyaretine dair notlarını şu şekilde aktarır: “Darülaceze’ye girdiğimizde kendisinin yattığı yere doğru yürürken heyecanlanmıştım. Sedat Umran, 222 no’lu odada kalıyordu. Odaya girdiğimizde iki yatak vardı, ancak üstadın tek başına kaldığını öğrendim sonra. Bir yatak boştu ve odanın penceresi bahçeye bakıyordu. Hemen arkamızda küçük bir dolap vardı. ‘Bizim Türk şiirine sığdıramadığımız Sedat Umran’ı, şu küçük odaya nasıl sığdırmışlar?’ diye düşünmeden edemedim doğrusu. ‘Hayattayken kıymeti bilinmeyenlerden mi?’ sorusunu zihnime çok düşürmemeye çalıştım. Sağlığı için söyleyecek çok bir şey yok aslında. Umran’ın herhangi bilinen bir hastalığı yok. Sadece yaşlılığa bağlı rahatsızlıkları var. İnşallah kısa zamanda toparlanır ve eskisi gibi sıhhatine kavuşur da, biz de kendisinden güzel şiirlerini dinleriz.

Odasında oturup öylece kendisini izledik. Umran, derin derin nefes alıyor ve arada Mükerrem Mete ile bana bakıyordu. Mehmet Erikli’nin sıhhati ile ilgili sorularına kısa cevaplar veriyor ve yorgun olduğunu belli etmemeye çalışıyordu. Dışarı çıkıp çıkmadığını sordum ancak tam olarak duymadı bizi. Yine de kendisini daha iyi gördük diyoruz, zira bir hafta öncesinde hiç konuşmuyor sadece uyuyordu. Aradan geçen bu bir haftalık zaman üstada yaramış, şimdi az çok konuşuyor, sorulara cevap veriyordu.

Türk Şirinin büyük ismi Sezai Karakoç ile dostluğu olan Sedat Umran için Karakoç “Büyük Şair” tanımlamasını kullanmıştı. Hakikaten eşyanın dilini şaşırtıcı bir şekilde kullanan Sedat Umran, Türk Şiirinde kendine özgü bir alan açabilen ender şairlerdendir. Şiirde eşyanın metafizik tarafını devamlı kurcalayan, semboller kullanan Umran “Leke” kitabıyla birlikte artık bir ekol olmuştu. Rahmetli Hilmi Oflaz da “iyi şair” olarak görür Umran’ı. Yine “Dâhiler ve Deliler” kitabında Mehmet Niyazi “seviyeli bir şair” olarak gördüğü Umran için “yüzyılımızdan yarınlara kalacak birkaç şairden birisi” diye bahseder.

Kendi şiirlerinin dörtte üçünü ezbere bilen ve çevirdiği şiirler dâhil, zihin dünyasında 40 bin mısra tutan bu büyük şair için, “şair” demenin ötesinde “hayatı şiir olan şair” tanımlamasını yapsak belki de daha doğru olur. Onunla konuştuğunuzda, her konuyla alâkalı bir şiir okuduğunda şaşırmamalısınız bu yüzden. Şiir dünyasında keşfe çıkmayı bir an bile ihmal etmeyen “mistik kâşif şair” bugün için hâlâ şiirler yazmaya devam ediyor. Küçük bir not defterine not aldığı şiirlerini bir gün tamamlamasını umut ediyoruz.”

25 Haziran 2013 tarihinde Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi olduktan sonra Kayışdağı Darülaceze’ye götürülür, 7 Ağustos 2013 tarihinde sabah saatlerinde vefat eder, Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilir.

Eserleri

Şiir Kitapları:

Meş’aleler

Leke

Gittin Taş Atarak Denizlerime

Kara Işıldak

Aynada Gün Doğumu

Parmak Uçlarımdaki Yangın

Sedat Umran’dan Seçmeler

Akşam Şiirleri

Altın Eşik

Kırık Ayna

Sonsuzluk Atı

Kış Bayramı

Akşamın Kaması

Deneme, poetik yazılar ve söyleşilerinden oluşan “Şiirde Metafizik Gerçek” ismiyle de bir kitabı mevcuttur. Ayrıca araştırmalarımız neticesinde gördüğümüz kadarıyla 26 çeviri kitabı vardır. Bu çeviri eserler felsefeden edebiyata, şiirden tarihe kadar birçok çeşitlilik göstermektedir.

Zeynep Pınarbaşı