D: 2 Ağustos 1875, İstanbul / Ö: 23 Aralık 1931, İstanbul

Türk edebiyatında psikolojik roman türünün ilk örneklerinden olan Eylül” isimli romanıyla tanınır.

2 Ağustos 1875’te İstanbul’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul Balat’taki mahalle mektebiyle, Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi’nde yaptı. Bahriye Mektebi’ni bitirdi, deniz subayı oldu. 1894’te staj için Girit’e, 1895’te Kiel Kanalı’nın açılış töreni için Almanya’ya gönderildi. Tarabya’da elçilik gemilerinin irtibat subaylığına atandı. Üç kez evlendi. 1908’den sonra bahriyeden ayrılarak sadece yazarlık yaptı.

Mehmet Rauf ilk yazı çalışmalarına Bahriye Mektebi’nde öğrenci iken başladı. O dönemde Denaet yahut Gaskonya Korsanları adlı bir macera roman ve Ruznâme-i Hayâtım adıyla anılarını yazdı. Bu sıralarda Ahmet Mithat, George Ohnet, Octave Feuillet, Alphonse Daudet, Emile Zola, Gustave Flaubert gibi yazarları okudu. Bu arada realistlere özenerek Canfezâ adlı bir hikâye yazdı. Edebiyat dünyasına, Halit Ziya Uşaklıgil’e gönderdiği Düşmüş adlı hikâyesinin Hizmet gazetesinde yayımlanmasıyla girdi. O yıllarda Halit Ziya ile mektup­laşmaya başladı, onun aracılığıyla Servet-i Fünûncularla tanışıp aralarında yer aldı. Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin ve Hüseyin Cahit’le tanıştı ve dost oldu. Cenap Şahabettin, memuriyeti dolayısıyla Hi­caz’a giderken Mektep dergisinin idaresini Mehmet Rauf’a bıraktı. 

1900-08 yıllarında Siyah İnciler’deki mensur şiirleri ve yazılar yazdı. Ezhar adlı bir karikatür ve hikâye albümü,  1908-1909 arasında Mehasin, 1923’te Süs  adlarında iki kadın dergisi çıkardı.

Mehmet Rauf’un edebî kişiliği dönemin güçlü yazarı Halit Ziya’nın etkisi altında gelişti. Sanatçının üzerinde Halit Ziya dışında Fransa’da psikolojik roman alanında öncü olan Paul Bourget’in de etkisi oldu.  Mehmet Rauf Eylül romanını yine bu etkiyle yazdı.

Halit Ziya Uşaklıgil’den sonra Servet-i Fünûn romanının ikinci önemli ismi olarak edebiyat tarihimizde yer aldı.

Roman ve öykülerinde kendi hayatından kesitler vardı. Eserlerindeki kahramanlar aracılığıyla duygu ve düşüncelerini anlattı.  Realizm ve natüralizmden etkilense de aşk, sevgi konularını işlediği için eserlerinde romantizmin de etkisi vardı. Eserlerinde Servet-i Fünun anlayışına uygun romantik aşkları, duyguları, hayalleri, kişilerin iç dünyasını, hüzün ve karamsarlık konularını işlerdi. Eserlerinde toplumsal konulara yer vermezdi.

Romanlarında, psikolojik tahlillere önem verdi ve bunda başarılı oldu. Çevre ve kişi betimlemelerine pek önem vermezdi.

Mehmet Rauf, edebiyatımızda ilk psikolojik roman olarak bilinen Eylül (1901) romanıyla büyük ün kazandı. Bu romanı, yirmi dört yaşlarındayken memur bulunduğu sefaret gemisinin süvarisi ile eşinin ilişkisinden etkilenerek yazdı. Bu kitabını “ilk eserim son üstadıma” diyerek Halit Ziya’ya ithaf etti. Eylül, Edebiyat-ı Cedîde Kütüphanesinin altıncı ki­tabı olarak yayımlandı. Türk edebiyatında kendi tarzının ilk ve tek örneğidir.

Konusu karı-koca-aşık üçlü ilişkisi olan Eylül adlı romanında, sade ve akıcı bir dille ruhsal çözümlemelere yer verdi. Bu başarıyı diğer eserlerinde yineleyemedi.

Edebiyatçımızı  vefatının 89. yılında saygıyla anıyoruz.

Eylül Romanı Özeti

Eserin konusu kısaca şöyledir: Suat ve Süreyya evliliklerinin üzerinden beş yıl geçmesine rağmen Süreyya’nın ailesiyle birlikte oturmaktadırlar. Fakat evin havası, artık Süreyya’ya da Suat’a da sıkıcı gelmektedir. Babasından da; ona böyle bir hayat sürdürdüğü için nefret etmektedir. Süreyya, bir an önce bu evden ayrılıp, denize bakan sakin bir evde yaşamanın, en azından yazı orada geçirmenin hayalini kurmaktadır. Suat da iyice sıradanlaşan evliliklerini tekrar canlandırmak için bir değişikliğe ihtiyaçları olduğuna inanmakla birlikte, yine de halinden pek yakınmaz. Fakat kısa bir süre sonra Süreyya’nın hayali gerçekleşir ve Suat’ın babasından aldığı para sayesinde Boğaziçi’nde bir yalı kiralarlar. Çok mutlu yaşamaya başlarlar. Bu arada onların dostu olan Necip, Süreyya’nın yeğenidir. Necip yalnız bir adamdır. Bir süre önce Süreyya’nın kız kardeşiyle aralarında bir aşk yaşanmıştır. Yalnızlığını paylaşacak bir eş aramaktadır. Bir gün sahilde Süreyya ile karşılaşır. Süreyya onu evine davet eder, Necip bu isteği geri çevirir. Ayrıldıklarında fikrini değiştirip ilk vapura atlayıp Süreyya’nın yanına gider. Suat ve Süreyya onu karşılarında görünce çok mutlu olur. Evlerini gösterirler, sohbet ederler. Daha sonra dışarı çıkarlar, gezerler, dolaşırlar. Daha sonra Necip, Suat ile yakınlaşır ve bu Süreyya’nın dikkatini çeker. Necip Suat’a âşık olmuştur. Bu durumdan rahatsız olan Necip, kendiyle iç hesaplaşmalar yaşar ve Suat’ın bir eldivenini hatıra olarak çalar ve onlardan uzaklaşır. Yazın sonunda Süreyya babasının yanına döner ve bu arada Necip hastalanır. Ziyarete gelen Suat ve Süreyya onun yatakta görünce üzülürler. Suat mutfaktan bir şeyler getirirken Necip’in yastığının altında eldiveninin tekini görür ve durumu anlar. Sonunda o da Necip’e âşık olur. Bir gün Süreyya’nın evi yanar ve Suat da içeridedir. Necip, Suat’ı kurtarmak isterken her ikisi de alevlerin içerisinde kaybolarak hayatlarını kaybederler.

TÜM ESERLERİ

Romanları

  • Garam-ı Şebab
  • Ferda-yı Garam
  • Eylül
  • Serab
  • Genç Kız Kalbi
  • Menekşe
  • Karanfil ve Yasemin
  • Böğürtlen
  • Son Yıldız  
  • Define
  • Kan Damlası
  • Halas

Öyküleri

  • Âşıkâne
  • İhtizar
  • Son Emel
  • Hanımlar Arasında
  • Bir Aşkın Tarihi
  • Kadın İsterse
  • Üç Hikâye
  • Eski Aşk Geceleri
  • Aşk Kadını
  • Pervaneler Gibi
  • Gözlerin Aşkı

Mensur Şiiri

  • Siyah İnciler

Tiyatroları

  • Pençe
  • Cidal
  • Sansar

ÖZLEM GEMİCİ

KAYNAKÇA

vikipedi

türkedebiyatı.org

/www.edebiyatogretmeni.org/

http://www.biyografya.com/