Papirus Dergisi Kasım Aralık 2016 sayısında yayınlanmıştır.
Shakespeare’in en ünlü trajedilerinden biri olan Julius Caesar‘ın, Caesar’dan bile daha çok tanınan karakteri Brütüs, hem kişisel olarak çok sevdiği hem de işlerin yolunda gittiği bir imparatorluğun başkanı olan Caesar’a karşı ayaklananlara katılma sebebini oyunun başlarında şöyle anlatır:
“Bugünkü Caesar’la cenkleşmenin
Haklı bir anlamı yok denirse, şöyle düşünmeli:
Şimdiki Caesar, daha güçlü bir Caesar olursa
Şu ya da bu taşkınlıklara düşebilir.
Onun için bir yılan yumurtası saymalı onu:
Cinsi gereği yarın zehirli olacak bir yumurta,
Ve daha kabuğundayken öldürmeli.”(1)
Oyunun ortalarına doğru Caesar’ı yıkan meşhur darbeyi indirir Brütüs. Caesar’ın son sözleri bugün bile ihanetin en kısa ama en vurucu hikâyesi olarak dile getirilir.
“Sen de mi Brütüs? Öyleyse yıkıl Caesar!”(2)
Güçlenen iktidarı Caesar’ın sonunu getirmiştir.
İktidar sahibi olmak! İnsan olanın, aynı kendisi gibi insan olan(lar) karşısında her açıdan daha üstün olduğuna, tüm doğruları bildiğine inanması, bu inancını hayata geçirmesi ve hatta bu yolda kendi çıkarları için her türlü hileli yönlendirmeyi, zorlamayı, baskıyı, şiddeti ve son noktada yaşamı sonlandırmayı hak görmesi.(3) Ne için? Önce iktidarı ele geçirmek ve sonra da kaybetmemek için. Öyleyse iktidar, peşinden koşan için ne anlama geliyor? Daha da önemlisi onu aslında kendisinden farkı olmayan bir başkasına teslim etmeye yanıp tutuşan kalabalıklar için ne anlama geliyor?
Siyasal anlamda iktidar, toplumsal hiyerarşide üst konumda olan, onu idare ve yönetme erkine sahip olan kurumsallaşmış güç olarak tanımlanıyor; krallıkla yönetilen bir ülkede Kral, demokrasiyle yönetilen bir ülkede seçilmişler gibi. Peki ya bireysel anlamda?
“Dış dünyayla çocuğun güvenli bir biçimde bağını kuracak ve sonraki bağlanma nesneleri ile ilişkilerine rengini verecek olan yetişkinin “yetişkinlik gücü”nü çocuk üzerinde “zor”a dönüştürmesi, çocuğun “güç”le ya da “güç nesnesi” ile ilişkisini boyun eğici tarza dönüştürür… Bunun anlamı tam olarak şudur; çocuk, hayatta kalma pahasına ihtiyaçlarından vazgeçmeyi öğrendiği andan itibaren kendilik değeri hakkında kuşku duyan ve giderek kendine/benliğine yabancılaşan biri haline gelir. Büyüdükçe toplumun katı sınırları karşısında daha fazla kendinden vazgeçmek zorunda kalan çocuk için kendini değerli kılmanın ya da değerli hissetmenin yollarından biri “güçlü nesne” ile hastalıklı biçimde özdeşim kurmak olarak karşımıza çıkar… İrrasyonel korkudan beslenen bu irrasyonel bağlanmanın bireyi huzura erdirmediği, ancak huzursuzluk duyguları gün yüzüne çıkmasın diye bireyin eylemleri üzerine düşünmekten tamamen koptuğu ve körü körüne itaat ederek lideri takip eden bir makineye dönüştüğü; hatta özellikle totaliter yönetimlerin güç kazandığı zamanlarda bu makinenin en acımasız eylemlerin gerçekleştiricisi olduğu bilinmektedir.”(4)
Çok kaba bir indirgemeyle, kendini değerli hissedebilmek için zorba babasına koşulsuz itaat eden küçük bir çocuk, bu çocuklardan oluşan büyük kalabalıklar!
Shakespeare’in tarihsel oyunlarında “iktidar sahibi baba” pek çok. İktidarını kızlarına paylaştıran Kral Lear, ölmüş olmasına rağmen hayaleti bile oğlunu ve dolayısıyla olayları yönlendirebilen Hamlet’in Kral babası, vasiyeti ile tüm vatandaşlarına para bırakan Julius Caesar, haylaz ve işe yaramaz bir oğlu olduğu için üzülürken zamanı geldiğinde tahtın akıllı uslu varisine dönüşen prens ile gururlanan IV.Henry. Peki ya çocuksuz Kral Macbeth’e ne demeli? Tüm hırsına, gözü karalığına rağmen iktidarı kaybedişini nasıl değerlendirmeli? Tıpkı tacını kendi elleriyle Bolingbroke’a devreden varisi olmayan II.Richard gibi. İktidar hem bir varis istiyor hem de her biri kendini iktidarın/gücün varisi/parçası gibi hissederek babaya itaat eden, peşinden giden kalabalıklar. Nitekim Shakespeare’in ülkesinde hâlâ tahtın her varisinin birincil görevi, daha kendisi tahta geçmemiş olsa bile varisini halka takdim etmek. İktidar piyesi yüzyıllardır çok izlenen ve iyi iş yapan bir oyun!
Shakespeare’in özellikle tarihsel oyunlarında iktidar, paylaşımı, bölüşümü, kazanılması, kaybedilmesi, uğruna savaşılması, ölünmesi ile ana konudur diyebiliriz. Bana göre daha ilginci, Shakespeare’in oyunlarında dilin iktidarıdır. Caesar’ın öldürülmesinden sonra Brütüs ve arkadaşlarını destekleyen halkı bir anda “Brütüs’un evini yakalım, Yüce Caesar, öcünü alacağız!”(5) noktasına getiren Antonius’un “Ben Caesar’ı gömmeye geldim, övmeye değil.”(6) diye başlayan muhteşem konuşmasını unutabilir miyiz? Peki ya, gözü pek ve Kralına sadık bir komutan olan Macbeth’in aklına, hem kendisini hem Lady Macbeth’i korkunç ölümlere götürecek iktidar fikrini sokan cadıların sözleri?
“Selam sana Macbeth! Selam yarının kralına!”(7)
Ve Hamlet, Kral babasının hayaletinin konuşmasından sonra girmez mi yaşarken cehenneme?
“Bütün Danimarka’yı düpedüz aldattılar
Ama şunu bil ki soylu oğlum benim,
Babanın canına kıyan yılan
Onun tacını giyiyor şimdi…”(8)
Neredeyse sebebi belli olmadan kötülük yapan Iago’nun, kendisini seven sadık eşi ile ilgili Othello’nun kafasına inceden, derinden işleyerek şüphe soktuğu konuşmalarda sözcükler duygulara, düşüncelere hükmeder, olayları yönlendirir, eylemleri belirler.
Peki ya Shakespeare’in iktidar ile ilişkisi nasıldı? Shakespeare 1564 yılında doğduğunda o tarihte otuz bir yaşında olan I.Elizabeth altı yıldır tahttaydı. 1603 yılındaki ölümüne kadar kırk beş yıl tahtta kalan I.Elizabeth tiyatroya oldukça meraklıydı; hem de Euripides’in trajedilerinden birini Yunanca aslından İngilizce’ye çevirecek kadar!(9) Elizabeth Shakespeare’in de hamisi olmuş ve Shakespeare, kumpanyasıyla Kraliçe’nin huzurunda birçok oyun sahnelemiştir. Kraliçe’ye ve Elizabeth’in ölümünden sonra tahta geçen Kral James’e oldukça bağlı olan Shakespeare’in, Kraliçe Elizabeth IV.Henry oyununda yer alan Falstaff karakterini aşık görmek istediği için ‘Windsor’un Neşeli Kadınları’ oyununu yazdığı ve Othello oyununu da Kral James’in Türk tarihine ve adetlerine olan merakına ithafen kaleme aldığı söylenmektedir. İktidar tarafından korunup gözetilirken, iktidarın mabedinde, sarayda oyunlarını sahnelerken Shakespeare yazdığı oyunlarda eli kanlı kralları, entrikacı saray ahalisini, bazen hırslı, bazen zayıf, bazen acımasız, bazen korkak hükümdarları, yani iktidarın karanlık tarafını nasıl bu kadar rahatça konu edinebiliyordu? Konularını daha önce yayımlanmış öykülerden ya da tarih kitaplarından seçen Shakespeare’in, metinlerindeki içerikle ilgili sorumluluğunu böylece en aza indirdiğini düşünüyorum. Öte yandan kelimeleriyle, iktidarın hem hükmeden hem hükmedilen için bedelini açıkça anlatıyor hem de oyunlarını saray salonlarında sergileme şansını kendisine yaratıyordu. Bir anlamda Shakespeare kelimelerle kendi iktidarını kurmuştu.
İktidarla ilgili bir şeyler söylerken Foucault’dan bahsetmemek mümkün değil. Foucault’ya göre iktidar bir güç ilişkileri ağıdır. Değişkendir. Sadece kurumlara ait bir kavram değil, insanlar arası günlük ilişkilerde da var olan, el değiştiren, ilişkileri belirleyen bir kavramdır. Bana göre Othello oyununun ilk sahnesi işte bu kavramla açılır. Othello’nun, kendi hakkı olarak gördüğü yaverlik rütbesine, kendi deyimiyle “tefeci kılıklı” Cassio’yu getirmesi üzerine çavuş Iago’nun geleceğe dair planları, Othello’nun şimdilik elinde tuttuğu iktidarın el değiştirmesini sağlamak üzerinedir.
“İlk bakışta işinin tam adamı gibi görünürler,
Oysa hep kendi çıkarlarını düşünürler;
Hizmet gösterilerinde bulunup efendilerine,
Kendi kazançlarını gözetip ceplerini doldururlar;
Sonra da efendilerini bırakıp kendilerinin efendisi olurlar.
İşte akıllı diye ben bunlara derim;
Ben de bunlardan biri olduğumu itiraf etmeliyim,”(10)
Benzer şekilde Macbeth oyununda da el değiştiren, ilişkileri belirleyen bir iktidar kavramıyla karşılaşırız. Macbeth henüz sadece kahraman bir savaşçıyken, iktidara doğru kanlı yürüyüşüne başlamamışken Lord Banquo dostu ve silah arkadaşıdır. İkisi de kralın ordusunda komutandır ve krala sadıktırlar. Her ikisi de hem elde kılıç fiziksel güçlerini hem de komutan olarak askeri güçlerini Kral Duncan’ın, iktidarın hizmetine sunmuşlardır. Kral Duncan kahramanlıkları ve sadakatinin ödülü olarak Glamis Beyi Macbeth’e Cawdor Beyliğini de verir. Güç dengeleri bozulmaya başlar. Cadıların Macbeth’e Banquo’nun yanında “yarının Kralı” diye hitap etmeleri Macbeth-Banquo-Kral Duncan ilişki ağını iyice sarsar. Macbeth’in iktidarı arttıkça hırsı da artar. Acımasız Lady Macbeth’in de bu ağa dâhil olması depremi başlatır. İktidar bir anda neredeyse tamamen Lady Macbeth’in, ne kadar yıkasa da kanları bir türlü temizlenmeyen ellerine geçiverir. Bu acımasız güç savaşının sonunda kimse hayatta kalamaz. Kral Duncan, Lady Macbeth ve Kral Macbeth canlarını yitirerek iktidarlarını kaybederler. Banquo da ölür, ama o hem geri dönüp gelen ve Macbethlerin çöküşünü başlatan hayaleti hem de geleceğin kralı olacak oğlu sayesinde iktidarla bağını yine de sürdürür. Ne de olsa Banquo iktidar karşısındaki pozisyonunu hiç değiştirmemiş, Kral(lar)ına hep sadık kalmıştır.
Senatörler hançerlerini çıkarmadan birkaç saniye önce Senato’da yaptığı konuşmasıyla son sözü yüce ve ölümlü Caesar’a söyletelim ve başlıktaki sorunun cevabını da okura bırakalım.
“Dünyamız da böyle: İnsan dolu dünyamız da;
Hepsinin eti kemiği var, kanı var, canı var:
Ama bir tek insan var benim bildiğim,
Sarsılmaz, yerinden oynatılmaz,
İşte o insan da benim.” (11)
Ayşegül Ayman
(1) William Shakespeare, Julius Caesar, Çev. Sabahattin Eyüboğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2007
(2) a.g.e
(3) Aslında insanın iktidar adına zulmü sadece kendi türüne değil, ama bu yazının konusunu insanla sınırlandırmak istedim. (A.A)
(4) İktidar ve onun duygu dili üzerine, Dr.Canani Kaygusuz, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi, Evrensel, 31.08.2013
(5) William Shakespeare, Julius Caesar, Çev. Sabahattin Eyüboğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2007
(6) a.g.e
(7) William Shakespeare, Macbeth, Çev. Sabahattin Eyüboğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2006
(8) William Shakespeare, Hamlet, Çev. Sabahattin Eyüboğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2008
(9) Brown,Henry. Shakespeare’s patrons and other essays. London:J.M.Dent & Sons. ShakespeareOnline, 02.08.2016
(10) William Shakespeare, Othello, Çev. Özdemir Nutku, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2008
(11) William Shakespeare, Julius Caesar, Çev. Sabahattin Eyüboğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2008