Polis içinde olduğumuz otobüsü durdurdu, arkamızda arabalardan uzun bir kuyruk oluşmuştu. Koronavirüs tedbiri imiş, seyahat izin belgelerimizi kontrol etmek içinmiş… Annem duygusallaşmıştı. Şehirden kurtulacağına, yola çıkmamıza karşın inanamıyordu, kendisi için altmış beş yaş izni aldığıma da. “Eldiven neyse, maskeyi takınca nefes alamıyorum” diyordu yola çıkarken, koltuğunda hareketsiz beklemek onu daha da tedirgin etti.
“Görülmüş şey değil, zulüm ediyorsun! Yanıma da oturmadın, seni büyütürken ne çileler çektim.”
Çıkardığı maskeyi fırlattı yüzüme, bakınınca etrafa yeniden takmak istedi, utancı tebessümünün ardında gizliydi. Evden çıktığımızdan itibaren diken üstünde gibiydim. Tedbir alınmazsa para cezası kesiliyordu.
“Anne! yavaş konuş başka yolcular da var.”
“Anne, anne sıkıldım artık.”
Birkaç yolcudan sesler geldi,
“Endişelenmeyin, rahat olun.”
Polis otobüste yolcuların ateşini ölçmeye başladı, sıra anneme geldiğinde ne istiyorsunuz der gibi baktı ve söylendi,
“Ateşim olduğunu bilmem mi memur bey?”
Arka koltuklardan bir ses,
”Gülsüm Teyze beni tanıdın mı? Çıkrıkçılardan Mahmut’un torunuyum, kapı komşuydunuz” dedi.
Ayağa kalktı.
“İsmim Nihat! Mürdüm eriği vermiştin, hatırlarsın belki.”
Annem koltukta cama sırtını verdi, erikten söz açılınca duramazdı yerinde. Uzaklaştı o an akan şehirden. Canlandı ve ayağa kalktı. Konuşurken heyecanlıydı.
“Doğru, mürdüm eriği! Deden de hatırı sayılır komşuydu.”
Nihat’ı görmek için başını daha çok çevirdi.
“Yaşıyor mu?”
Birer koltuk arayla oturuyorduk. Çocukluğundan beri görmediğim Nihat’ın yüzüne dikkatlice baktım. Gülümserken mimikleri ve gözlerinin karalığı babasıyla aynıydı. Araba kazası nedeniyle vefatında cenazesine gitmiştim. “Nihat! annemle ilgilendin sağol” dedim.
Nihat’a şehirde ne yaptığını sordum. Ankara Ziraat Fakültesi’ni bitirdiği halde kafede çalıştığını, kapanınca da işsiz kaldığını anlattı.
Yola çıkarken yaşadığım sıkıntıyı, Nihat’la konuşunca bir nebze olsun üzerimden atabildim. Babam son günlerinde, “Anneni yanına al, bakamaz kendine. Kasabadaki evi de ne pahasına olursa olsun satma” demişti. Sanki tahmin ediyordu çekeceğim sıkıntıları. Öğretmenliğimde ilk tayinim Mardin’in bir köyüne çıkmıştı. Zaman geçti evlendim ve çocuklarım büyüdükçe Elazığ, Tokat, İzmir, İstanbul’a sürüklendik. Kızım Nergis mimarlık yapıyordu, oğlum Eser ise muhasebeciydi fakat iş sorunu vardı. Emeklilik günlerinde çalıştırdığım çay ocağını virüs nedeniyle kapatınca, aksilikler peş peşe geldi. Eşi ile boşanan kızım ücretsiz izine çıkarıldı, bir çocuğuyla geldi yanımıza. Eser, “Kasabadaki evi satalım” dediğinde annem çıldırdı. “Evime gitmek istiyorum!” dedi, “mezarda da huzur yok, babanız duymasın.”
Nihat’la sohbetimiz artmıştı. Evin tadilat işlerinde yardımcı olabileceğini söylemesi beni daha da rahatlattı. Ücreti neyse vereceğimi belirttim.
Telefon çaldığında bir an açmak istemedim. Oğlum Eser, alo dahi diyemeden “Bizi düşünmüyorsun!” dedi.
“Babaannem rahatsız, sen ise ona uydun.”
Telefonu zor tutuyordum,
“Rahatsız ne demek! Konuştuğuna dikkat et.”
“Baba evi satalım!”
Anneme doğru bakındım. Pencereden hızla geçen ağaçları gözlüyordu.
“Ev satılmayacak oğlum! Elbette sizi düşünüyorum.”
Konuşacak halim yoktu, yine de sakin olmaya çalıştım.
“Şimdi kapatıyorum, sonra ararım.”
Konuşmamızı duyan Nihat’a özür diler gibi bakındım.
“Oğlum senin yaşında, onun da iş sorunu var.”
Kasabaya vardığımızda annem erik ağacına sarıldı, Mahmut Amca kapının önündeydi. Annem parmağıyla göstererek, “Bakma öyle, elini öp” dedi.
Sonra çatıya baktı.
“Evimizi de gördüm! özlemişim.”
Mahmut Amca:
“Hoşgeldiniz! Virüs var, kahveye de gitmiyorum.”
Bastonuyla ufak bir taşı oynattı.
“İyi ki geldiniz, bu sene erik çok olacak gibi.”
Annem on yaş gençleşmişti sanki, bahçenin her tarafında otlar olsa da dolandı durdu. Bir ara oturduğu yerde toprağı eşeledi. Topladığı otları maydanoz, nane fidesi diker gibi sokuşturdu. Avuçladığında toprağı gökyüzüne uçuşu simgeliyordu kalkışı. Sevinçle Mahmut Amca’yla konuştu:
“Toprağın kokusu yeter, şehire gideninse aklı yok.”
Biraz nefeslendikten sonra devam etti.
“Çıkarmışlar bir virüs; İban, iman yardım toplarlar, konuşur herkes.”
Ardından yolduğu bir demet otu çöpe attı.
Mahmut amca garipsese de annemin konuşmasına tebessüm etti.
Muhsin Başaldı