Elinde sırt çantasıyla yaşamının en önemli bölümünü geçirdiği şehre dönmüştü. Güneş ışınlarını yansıtmak için sürenin tamamlanmasını beklerken, karanlık yerini aydınlığa bırakmaya hazırlanıyordu. Hiç şaşmazdı yer değiştirmeleri. Dünyanın var olmasından bu yana süre giden bu olayın büyüsünü hep içinde hissederdi. Bazen geceyi çok severdi karanlığından dolayı. Bazen de gündüzü, herkese gülümsediğini sandığı için.
Otobüsten iner inmez yanaşan taksiye binmedi Gays. İlk gençlik yıllarını da geçirdiği şehrin kendisini terk etmeyen kokusunu yeniden algılamak istedi. Güneşin tırmanmakta olduğu yöne döndü, kendisini kucaklayan, kışın kar beyazına bürünmüş tepelerine baktı. Garı çevreleyen alçak duvarların, çevrede olup bitenleri gizlemeye yetmediğini düşündü. Otobüslerin gece gündüz birilerini getirip diğerlerini götürdüğü bu yere komşu olan mahallenin, gelişmiş bir sanayi bölgesine dönüştüğünü görünce pek şaşırmadı. Bilincin düşünceyi açmasını bekler gibi, kapalı olan işyerleri de anahtarlarını beklemekteydi sabırla. Taburelerinde oturup ortadaki masaya dünyayı döktükleri kafeye dönüşen kıraathane, sürekli değişen elemanlar dışında aynı kalmış gibiydi. Küllükler duman altında kalan çöp kutularına kokularını yayarak defalarca dolup boşaltılırdı. “Ne heyecan verici günlerdi?” diye geçirdi içinden.
Kendisini özlemle bekleyenlerle buluşmadan önce, şehrin kıyısına yürüyüp otobüs yolculuğunun yorgunluğunu atacaktı. Geçeceği sokakları seçerek, sessizliğin hakim olduğu caddelerden doğruca deniz kıyısına inip, yol üzerinde kendisini karşılayacak, yüzleşmeye hazır olduğunu düşündüğü anılarına selam çakacaktı. Burayı terk etmeden önce koşturdukları, akıllarından geçirdiklerini duvarlara yansıttıkları sokakları seçmek istemesinin nedeni buydu. Yavaş yavaş yol almaya başladı. İlk sokağa girip sağa doğru kıvrıldığında, kendisini deniz kıyısına götürecek sağlı sollu dükkanların nöbet tuttuğu uzun yola girmiş olacaktı. Öyle de yaptı. Çöp kutularına uzanan eller ve onları gözleyen köpekler dışında bu saatte herkes uyuyor olmalıydı. Geçmekte olana mahmur mahmur bakan, eskiliğini koruyan duvarların, onu selamlayan anılarının arasından yürüdü. Önündeki köşeden el sallayıp kaybolanları yakalamak için hızlanıyordu arada ama yakalayamıyordu onları. “Artık benden daha hızlılar, yoksa yetişirdim,“ diyerek gülümsedi. Geçmişi anımsatan düşüncelerin içinde yüzerken kıyıda, bir kayanın üzerinde buldu kendini. Denizin sürüklediği esintiler onu içinde bulunduğu ana getirmeye yetti. Arkadaşlarıyla dalgaların kıyıya doğru akın akın gelişine yönelik yaptıkları benzetmeleri anımsayınca gözyaşlarına engel olamadı.
Güneş kızıllığını tepenin ardında bırakıp yüzünü gösterince, gün sıcak havanın etkisi altına girmeye başlar, ısı ve nem bu şehri boğucu hale getirmek için yarışırdı. “Deniz olmasa mahvoluruz,” derlerdi birbirlerine. İnsanlar bahçeli mekanların yerini alan çirkin yüksek binaların dağdan gelen esintiye engel olduğundan şikayet ederlerdi ama tek katlı evlerini şimdinin moda adıyla, dönüşüm çirkinliğine bırakmaktan da vazgeçemez, duvarlarda gizlenmiş anıların yok olmasına göz yumarlardı çaresiz. “Bizimkiler uyanmaya başlamış olmalılar,” diyerek farklı bir yoldan büyüdüğü eve doğru yöneldi.
Balıkçıların ağlarını topladıkları kumsalın yerini beton bir binaya bırakmış olmasına öfkelendi. Ne hayatlar çekerlerdi denizin derinliklerinden. Ağlarına takılmaktan kendini kurtaramayan pişmanlıklarını, henüz zamanlarının gelmediği düşüncesiyle, “Açığa çıkmak için sıranı beklemen gerek,” diyerek, belki de hiç sırası gelmeyecek bekleyişe fırlatıp atarlardı. Son zamanlarda ağlarına daha az balık çeşidi düşmesinden duydukları kaygı aklına geldi. Kıyıya kurulan fabrikaların fütursuzluğuna, körfezin iki yıl boyunca konuk edip sonradan yuttuğu zehir yüklü gemi de eklenince, denizin rengi neredeyse çamura dönüşmüştü. Yol boyunca dizilmiş, birçok anıyı gizlediklerine emin olduğu ince uzun palmiye ağaçlarının yanlarından geçerken birkaç tanesine dokunduktan sonra sahilden şehrin içlerine doğru yöneldi.
Masa tenisi oynamak için kaçamak yaparak geldikleri bilardo salonunun manastıra dönüşmüş olduğunu, şirin balıkhanenin yerinde yellerin estiğini görünce afalladı. “Yanlış bir yerde miyim?” diyerek etrafını kolaçan etti. Hayır, doğru caddedeydi. Şaşkın bir şekilde ilerlemesini sürdürdü. Aynı cadde üzerindeki çocukluklarına ve ilk gençlik yıllarına ev sahipliği yapan sinemayı görmek için can atıyordu. Ama bina yoktu. Daha doğrusu binaya giydirilmiş olan sinema elbisesi yerini sinagog kıyafetine bırakmıştı. Şaşkınlığı tavan yapmıştı şimdi de. Sık sık kovboy filmlerine gelirlerdi. Sinemadan uzaklaşılıp yerini televizyonun aldığı dönemde, ayakta kalmakta zorlanan köhne yapıyı, üçü bir arada filmler bile kurtaramamıştı. Aslına dönmüş, asıl kıyafetlerini yeniden giymiş olmasına sevindi, daha önce farkında olmamasına ise öfkelendi. Sinagoga ya da manastıra gelip gideceklerin sayısını merak etti yüreği buruk bir şekilde. Şehirdeki benzer yerlere, komşularına bakarak, kendisinin de ayrı bir parçası olduğu çok kültürlülükle övünüp dururlardı sürekli. Eve yaklaştıkça heyecanı da artmaktaydı. Zile basmadan önce derin bir nefes aldı. Zil sesini duyan evdekiler coşkuyla kapıyı açıp ona sarıldılar. Onu bekleyen kahvaltı masasında sürdürdüler özlem gidermeyi. Uçakla gelmemesinin nedenini sormaya cesaret edemedi kimse. Buraları terk ettiğinde henüz dünyada olmayan, kendisine tuhaf bir şekilde bakan yeğenlerine o da kaçamak, yorgun bakışlarla yanıt vermeye çalıştı. Dinlenmeli ve hayallerini gerçekleştirmek için hemen işe koyulmalıydı. İlk önce arkadaşlarıyla buluşacak rotayı ona göre belirleyecekti. Bir bebeğin ağlama sesi, onu yeniden kendisi için, yörenin nefis ürünleriyle donatılmış masaya döndürdü. Herkes şehrin bağlı bulunduğu ili, yöresel yemekleri ve çok kültürlülüğüyle anardı zaten.
2
Ertesi gün kendisini bekleyen arkadaşlarıyla, bir zamanlar ciddi olanların yanında kahkahadan duramadıkları konuları da konuştukları kıyıdaki kafede buluştular. Çok güldükleri eskileri yineleyip, yaşama veda etmiş arkadaşlarını anmayı ihmal etmediler. Bazen kendi içlerine dönüp şamatalarını sürdürüyor, o yanlarında değilmiş gibi davranıyorlardı. Anlatılanları anlayıp karşılık vermek için yoğun çaba harcıyor, arada bir tebessümle karşılık verip bazen de içine kaçıp gizleniyordu. Bu durumu ilk yakalayan, grubu sürükleyici ve etkileyici yanı değişmemiş olan Metin oldu. ”Döndün ha!” diye seslendi, gelen soru karşısında içinden çıkmak zorunda kalan Gays’a. ”Evet döndüm.” dedi. Eskiden olduğu gibi soru sorulunca konuşan biri olarak ikinci soruyu bekledi. Herkes susmuş, meraklarını ilk günden gidermek isteyen acelecilikleriyle ona bakıyordu. ”Bu kadar hızlı mı olmalı?” diye geçirdi aklından, bazılarının eşlerine yabancı gelen Gays. İmdada her şeyle çok ilgili bir kişiliği olan, gazeteleri didik didik edip her konu hakkında söz etmeyi seven Neco yetişti.
“Ne yapmayı düşünüyorsun?” İşte içine dönmemesi gerektiğini bilen Gays için can alıcı soru gelmişti. Herkesin gözü üstündeydi. Eskiden sürdürdüğü yaşamı bilen ve o zamanlar hayata bakışları birbirine yakın olanların bekleyişiyle karşı karşıyaydı. Şimdi de öyle olup olmadıklarını kestiremiyordu. Onlar da kendisinin değişip değişmediğini anlamak için can atıyor olmalıydılar. Yaşadıkları heyecanlı günler geçti gözünün önünden. Bakışları öğretmen olan Polina’nın yaşaran gözleri ile buluşunca yüreğinin sızladığını hissetti. Polina sevgilisi Azelya’nın en yakın arkadaşıydı. Üçü çok güzel zamanlar paylaşmış, bu şehrin kaldırımlarını birlikte adımlamışlardı. Oldukça bilinçli olan sevdiği kız kalabalık bir ailenin okutulabilen tek çocuğuydu. Olayları değerlendirirken herkesi içine çeker, çevresindekilerin gözlerini ayırmalarına izin vermezdi. O ise sadece gözlerini değil kalbini de ayıramamıştı. Hocaların hep sağ kolu olmuş Azelya ile sorunlar üzerine yaptıkları coşkulu paylaşımları, uzun soluklu sevişmeleri, yaşadıkları heyecanları hatırladı yeniden. Gözyaşları izin istediler ama Gays o izni veremezdi onlara şimdi.
3
Tanıştıklarında her ikisi doğup büyüdükleri bu şehirde, üniversitenin ikinci yılındaydılar. Şimdi bu buluşmanın önemli nedeni olan ve yaşamına yön veren Azelya burada da hocalarının gözdesi olmuş, yaptığı çalışmalar ve araştırmalarıyla takdir edilmeyi hak etmişti. Binlerce yıldır üzerinden geçilmiş, kan ve gözyaşı ile birlikte neşeyi ve kahkahayı da içinde barındıran sokakların dillerini, yok edilmiş meydanların türkülerini, danslarını çözmek için çok okuyor ve araştırıyordu. Gerçi bir savaş dönüşü kendisine armağan edilmiş olan bu şehre, büyük komutanının adını veren kahraman askerin yaptıklarından eser kalmamıştı. Azelya ile birlikte evler arasına sıkışmış alanların kucak açtığı oyunlara misafir olup, sevgi ve ümit bırakarak ayrılırlardı kapısını çaldıkları mekanlardan. Gays’la geçirdiği zamandan daha fazlasını araştırmalarına ayırırdı Azelya, bu da aralarında tartışmaya neden olurdu sürekli. Ama sevgi birçok konunun üstesinden gelirdi her seferinde. Polina en çok bu yönlerini severdi. Azelya ile birlikte yaptıkları araştırmalar sonucunda öğretilmiş bilgilerin dışında sonuçlara ulaşarak hocalarını şaşırtırlardı. Sokak onların kendilerini olgunlaştırma ve geliştirme alanı olmuştu. Öte yandan hayatın derinliklerine bu denli inen birilerini boş bırakmak olmazdı elbette. Ulaşılacak keşifler, yapılanların kontrol dışına çıkması hoş karşılanmamaya başlamıştı. Derinlik, tarih boyunca böyle insanların atılıp boğulacağı bir mekan olmuştu bin yıllardır, oradan çıkarılacak derslerin değil. Soruşturma ve gözaltılar üçüncü sınıfa geldiklerinde öğretim görevlisi olmaya karar vermiş çifti amaçlarından vazgeçirmemişti. Saatin yelkovanı engelsiz döndüğünde size zamanı doğru gösterir. Azelya üniversitenin organize ettiği bir araştırma çalışması için gidecek olan yetkin kadroya dahil edilmiş, neşeyle hazırlanılmış, yolculuk saati gelip çattığında Gays ile buruk bir buluşma gerçekleştirmişlerdi. Kollarındaki saatin doğru zamanı göstermemeye başladığını fark ettiklerinde bunu anlamlandırmakta zorlanmış, sonra da gülüp geçmişlerdi. Yolculuk günü gelip çattığından Gays onu ve ekibi hava alanından uğurlamak için gelmiş, sevgilisine sarılırken gözünü bekleme salonundaki saatten ayıramamıştı. Kontrollerin ardından son el sallayışlar ve bakışlar eşliğinde Azelya uçağa yönelirken ” İyi ki sevgilim oldun.” diye seslendi Gays. Bekleme salonunda yeniden baktığında, havaalanındaki saatin yelkovanın hareketsiz olduğunu görünce şaşırdı, ardından “tesadüfler zinciri,” diyerek geçiştirdi. Uçak pistte hızlanırken yüreğinin çarpıntısının da yükseldiğini duyumsadı. Azelya’nın kendisini gördüğünü düşünerek eli havaya kalktığında, uçak kanatlanıp maviliğin derinliklerine doğru yükselmeye başlamıştı. O derinliğin onları kabul etmeyeceğini bilmiyorlardı ne yazık.
Tamamlaması gereken proje yüzünden o ekipte yer almamıştı genç adam. Çalışma odasına dönüp işini bitirmek istiyordu bir an önce. İşlerini daha önce halletseydi şimdi aynı uçakta el ele, göz göze uçuyor olacaklardı.
Trafik yüzünden biraz gecikerek de olsa okuldan içeriye, doğruca kendisini bekleyen arkadaşlarının yanına gelebildi. Kapıyı açtığında herkesin ayakta ve televizyonun karşısında olduğunu görünce yüreğine kan damlamıştı sanki. Spiker çok değerli hocaların bulunduğu uçağın kalkıştan yarım saat sonra kaybolduğunu, arama çalışmalarının sürdüğünü ikinci kez veriyordu. Sanki yardım edebilecek, elini o kaybolan uçağa dokunduracakmış gibi öndekileri iteleyerek ekranın karşısında buldu kendini. Gözlerdeki kızarıklıklar yere damlayan gözyaşına dönüşmüştü. Derinlik uçağı kusmuş, boşluğa fırlatmıştı. İşte şehri bırakıp gitme nedeni buydu ve proje arkadaşı Polina ile bakışmaları onu geriye, saatin durduğu ana götürmüştü.
4
Azelya ile yaptıkları çalışmaları, üniversite sınırlarından biraz daha öteye taşıma planıyla dönmüştü çocukluk şehrine. Çoğu insanın görmemek için kendisini zorladığı sokak çocuklarının hayatlarına ayıracaktı zamanını. Son sınıfa geldiklerinde mezuniyet sonrası için aldıkları ilk kararı değiştirmişlerdi. Azelya yaşıyor olsaydı biri üniversitede kalacak diğeri de sokak çocukları için kuracakları vakfın başında olacaktı. Şimdi yalnızdı ama en azından bu çalışmaları yaparak koydukları hedefe doğru ilerleyip sevgilisiyle buluşmalarını sürdürebilmeyi amaçlamaktaydı. Arkadaşlarına bu planından söz etmek konusunda kararsızdı. Her türlü yanıta hazır olduğunu sanıyordu ama yüz yüze baktıklarında alacağı tepkilerin kendisini etkileyeceğini hissederek onlarla teker teker konuşmaya karar verdi.
“Üniversite yıllarındaki ruh halleri ile şimdiki arasında farklar oluşmuştur” diye düşündü. O zamanlar daha atak ve her şey daha ulaşılası geliyordu insana. Şimdi işler daha farklıydı. Evlilikler, çocuklar, “sorumluluklar” insanın frene basmasına neden oluyordu. Olmazsa kendisine henüz okul yıllarındaki ideallerinden uzaklaşmamış ya da bu çalışmalarla yaşamına farklı bir anlam katacağına inananlardan oluşan yeni bir çalışma ekibi oluşturacaktı.
Buluşmalarında bu gibi konulara hiç değinilmemiş olması eski arkadaşları ile böyle bir işin gerçekleşmesinin zor olacağına yönelik bir işaret olmuştu. Ama kararından asla vazgeçmeyecek yüreğinde yaşattığı sevgisine ihanet etmeyecekti.
Hamit Ergüven