…/ yürüdüler ardı sıra/ sislerle kaplı ormanda gözden kayboldular/ üçü hariç/ biri kördü, nereye gittiklerini göremedi/ diğeri topaldı yetişemiyordu/ bir diğeri sağırdı kaval sesini hiç duymadı.

Fareli Köyün Kavalcısı

Nihayet, İcra Dairesi’ndeki haciz memurluğu görevimden ayrıldım. Son haciz vakasında kararımı vermiştim: emekli olacak: gitar çalmayı öğrenecek: kör kadına adını soracaktım.

Adını söyleyecek mi? Pek emin değilim. Yine de denemeye değer.

Yeni bir başlangıç iyi gelecek. Müzik yardım edecek. Müzik onaracak. Çünkü MÜZİK BAŞLANGIÇTIR. Bunu son haciz vakasında hatırladın.

O gün: ilk kez kapıyı yumruklamadın, zile abanmadın çünkü ilk kez karşında ardına kadar açık bir kapı vardı. Davetkâr değil tehditkâr bir kapı: “Hadi! Sıkıysa geç de görelim bakalım” diyordu. “Tanımadığın insanlardan tanımadıkların adına tahsilatını yap kolaysa! Neyi var neyi yoksa al alabiliyorsan utanmadan!”

Elinle koymuş gibi bulduğun müzik atölyesinin önünde bu meydan okumayı nasıl savuşturacağını bilemedin. Kalakaldın açık kapının önünde. İçeriden gelecek seslere kulak kesildin, kımıltısız, donuk, alık yaşlı haciz memuru, yani ben/ sen/ kendim/ kendin/ kim?

Dakikalar sonra, neye üflenen tanıdık bir nefes, atölyenin duvarlarına dokunarak yolunu buldu; dar ve uzun koridorda kıvrılarak, bükülerek ilerledi; açık kapıya ulaştı, yanından geçerek şehrin gürültüsüne karıştı.

Neyin sesi, fersah, fersah uzak geçmişinden bir çırpıda geleceğini sezdiğin; ertelemesi için yaşlı zihnine söz geçiremeyeceğini bildiğin; böylelikle kendini koyuverdiğin; anılarla seni ele geçirdi, ince ince sızarak ve sızlatarak.

Kör kadın da, onlarca yılın ardından tanır mı seni? Tanırsa sormaz mı “Utanmadan tahsilata mı geldin? Neyi mi alacaksın?” diye. Fırlatıp atmaz mı neyini?

Uzun yıllar önce sadece bir kez karşılaşmış olsanız bile hem tanır hem de bilir çünkü sen, ardına kadar açık kapıdan içeriye girmeden, onu henüz görmeden tanıdın ve bildin. Odasından yayılan, daha önce kim bilir kaç kez dokunduğu duvarlarda gezinen, koridorda kaybolmayan, şehrin gürültüsüne karışmadan önce yanından geçen ve geçerken bir an için duraksayan, neyin hüzünlü ezgisi ondan başkasına ait olamazdı.

Müzik rastlaşmaktır. Müzik hatırlamaktır. MÜZİK BAŞLANGIÇTIR. Yıllar önce, icra dairesinde mesai arkadaşlarınla çene çalarken hiç aklında yokken birdenbire dilinden dökülüvermişti, bu cümlecik. Bir maymun iştahlılıkla sarılmıştın cümleciğe birkaç hafta boyunca, sonra unutuvermiştin ta ki şimdiye dek: MÜZİK BAŞLANGIÇTIR.

Döne dolaşa anlatıp dururdun sohbetlerde: müziğe olan sevgini: küçükken öğretmeninin annene “bu çocuğun müziğe yatkınlığı var” dediğini: okul gösterilerinde istisnasız baş solist seçildiğini… İcra Dairesi’nde işe girer girmez, en iyi gitarı satın almıştın. Sahi, bir maaşına mal olmuştu değil mi? Müzik paha biçilemezdir. Müzik biriciktir. MÜZİK BAŞLANGIÇTIR.

Hâlâ durur gitar evin başköşesinde, akordu bozuk, telleri kopmuş, terk edilmiş, yapayalnız ama her salı sabahı gitarın tozunun alınmasını hatırlatmayı hiç unutmazsın: çünkü salı günleri evde genel temizlik yapılır. Notaların olduğu dosya kaç zamandır kayıp, bir salı çöp poşetlerine yanlışlıkla girmiş olabilir mi?

Müzik yitirilemez. Müzik hayattır. Müzik değerlidir.

Zamanla müzik için özlü sözler söylemekten vazgeçtin yine de şarkılardan nakaratlar ezberlemeyi hiç bırakmadın, bir kaç tek atınca arkadaşlarının ısrar etmesini beklemeden söyledin. Pardon, “söylemek” demiyordun ”icra etmek” diyordun. Bir icra memurunun müzik icra etmesi pek uygun pek güzel bir tesadüftür.

Yeni ve pahalı gitar omuzunda asılı, cephaneliğine güvenen gözü pek savaşçı gibi mağrur, iyi bir müzik hocası bulmak için hafta sonu, atölyeleri talan etmiştin, rap rap. İşte o zaman rastlaşmıştınız kör kadınla.

Baş döndürücü çiçek kokularıyla bezeli yeşil bir bahçede tek katlı atölyesi vardı. İttirince açılan, açılırken şıngırdayan, minik zillerin asıldığı iki kanatlı kapısı vardı.

“Merhaba” diye seslenmiştin içeriye doğru, sonra müziği takip etmiştin, o zaman pek bir masum, utanmaz, korkusuzdun. O yıllarda, icra memurları o kapı senin bu kapı benim hacze gitmez, aylak aylak otururdu icra dairesinde. Can sıkıntısından yeni hobiler edinirlerdi: bir müzik aleti çalmak gibi.

İlk defa duymuştun neyin sesini, hüzünlüydü, epeyce sonra susmuştu.

Neyi üfleyen kadın, onu yanındaki koltuğa usulca bırakırken; “Merhaba, hoş geldiniz” demişti.

“Pardon, bir yetkili ile görüşebilir miyim? Gitar dersi almak istiyordum.” Kem küm… Tutuktu konuşmaların. Heyecanlanmıştın, yüzün kızarmıştı.

Fark etmemişti kadın, gülümsemişti: “Burada benden başka yetkili yok, dersleri ben veriyorum.”

Sonra susup bakışmıştınız, “Aşk bu olsa gerek” demiştin içinden. Ona aşkın yeşil bahçeye girerken mi yoksa ney sesini duyduğunda mı başlamıştı bilemedin hiç bir zaman. Ama henüz “Merhaba” demeden ve hatta ne kadar güzel bir kadın olduğunu fark etmeden az önce âşık olduğunu biliyordun. Çünkü o an şöyle düşünmüştün “Tanrım, üstelik çok da güzelmiş.”

Büyülenmiş ve belki de büyülemişken, minik ziller neşeyle şıngırdamış “Geç kaldım, özür dilerim” diyerek telaşlı bir kız çocuğu girmişti atölyeden içeriye. Kızın sol bacağı protezdi ve bulutsuz bir gökyüzü mavisi kısa elbisesi ile çok havalıydı.

“Vaktiniz varsa kalın, hem dersi izlersiniz hem de atölye hakkında fikir edinmiş olursunuz.”

Kalmayı istemiştin sanki asırlardır oradaymışsın, dünya kurulduğunda biri seni oraya yerleştirmiş de ayrılırsan düzen bozulurmuş gibi… Sevinç içindeydin. Akşam hava kararıncaya dek kalmıştın yanında.

Ne güzel bir melodiydi, çalıştıkları. Neşeli bir cıvıldamaydı öğrencisiyle konuşurken sesi.

“Rast makamında, do majör bir şarkı… Önce artiküle edelim.

Yine bir gülnihal/ Aldı bu gönlümü/ Sim ten gonca fem/ Bibedel ol güzel

Gülnihal’ de /-a-/ kalın değil ince olacak /-ae-/

Üç zamanlı yani ram pam pam/ ram pam pam/ rim pam pam/ rim pam pam

Yine bir gülnihal…

Hafif tebessüm eder gibi söylersen mix seste rahat edersin.

Aldı bu gönlümü…

Gönlüüüümüüü , /-ü-/ lere dikkat”

Ders bittiğinde küçük kız ona yaklaşmış, o ise yukarıya doğru kaldırdığı ellerini boşlukta hareket ettirerek küçük kızın yüzünü aramıştı. Kız yanağını onun avuçlarına değdirmişti.

 “Güzel prenses bugün hangi rengiz bakalım?” demişti, kadın… Kız “Bulutsuz bir gökyüzü mavisi” diye cevap vermişti.

Öncesinde hiç fark etmemiştin, adını bile soramamıştın ama artık senin için bir adı vardı. Kör kadın, sen tam küçük kızın ardından sessizce sıvışacakken “İsterseniz biraz daha kalın, bir öğrencim daha gelmiş olmalı, ondan sonra konuşuruz.” demişti.

Gelen ince çelimsiz bir delikanlıydı, sanırım işitme cihazı kullanıyordu. İlginç bir gözlem olmuştu senin için: kör bir öğretmen ile zorlukla duyan bir gencin müzik tutkusuna tanıklık etmek.

Ama senin üzerinde benzerleri gibi bu anlar da hiç bir iz bırakmadan kaybolup gitti değil mi? Yüzeysel bir kavrayışla yaşamayı tercih eden, aslında kendin için değerli pek çok şeyi en derinlere gömen biri oldun, her zaman. Bu kararı çocukken almıştın, akıllıca bir işti bu yaptığın, yoksa yaşam çekilmez olacaktı.

Delikanlı ile hangi şarkıyı çalıştıklarını anımsayamıyorsun şimdi. Fakat kör kadının bazı cümleleri aklında kalmış:

“Postürünü ayarladın mı? Önce derin bir dip nefes al.

Evet, tekrar göğüs sesi, şimdi kafa sesi…

Vibrasyonla bitir, sonları söndür, sesinin nüansı piyanoya düşsün. Aşk şarkısının naifliğini ver.”

Onların dersi bitirmesini beklemeden, “Hava kararıyor, geç kalmayayım” diye yalan olduğu besbelli bir yalan söyleyip oradan ayrılmıştın.

O yıllarda genç bir adamdın ve bu gitarı biraz da kızları tavlamak için almıştın. Kızlar konusunda şansın yaver gitmeyince gitar çalmaktan da vazgeçtin zaten.

Onca yıldan sonra tamir ettiğin gitarın, omuzunda asılı, süngüsü düşmüş bir savaşçı gibi yaşlı adımlarla geri dönüyorsun. Son haciz vakasında, açık kapısından girmeye cesaret edemediğin atölyeye senden sonra mesai arkadaşların gitmiş, utandığın işi tamamlamış, ne var ne yoksa haczetmişlerdir. Biliyorsun. Onlar adına mahcup oluyorsun. Müzik özür dilemektir.

Kör kadın ve müzik orada birlikte seni bekliyor mudur? Yoksa çekip gitmişler midir? Bilmiyorsun. Müzik umut etmektir.

Karşılaştığınızda onlara ne söyleyeceksin? Kavalın peşinden gittiğini ve kaybolduğunu mu? Ormandan dönen sağlam çocuk var mıydı masalda? Döndüm işte! Müzik mucizedir.

Kör kadını bulacağım. “Geri döndüm” diyeceğim. Müzik kavuşmaktır.

Adını soracağım. Müzik bağışlamaktır.

Ayşenur Baran Turan