Cemil, öğretmenin ödev olarak verdiği “Beta Ailesi” adlı bilim kurgu öyküsünden çıkardığı notları annesi ile birlikte gözden geçirmektedir. Bugün onunla ilgili sınıfça bir tartışma yapılacak o da moderatör olacaktır. “Haydi canım, son bir defa baştan anlat istersen” “Peki anneciğim.”
Dart, Jedi ve Daoha Beta ailesi olmaları gereken yerdeydiler. Jedi kabul ettiremediği soyadının yerine kocasının soyadını kullanmak zorunda olmasına öfkeliydi. AVM deki yoğun hareketliliğe rağmen orada bulunanların birçoğunun suratlarının asık olduğunu belirten sinyaller havada uçuşuyor, özellikle çocuklar her fırsatta öfke ışıklarını yayarak şikayetlerini dile getiriyorlardı. Dart Beta ile Jedi altı yıldız yılı önce birbirlerini severek evlenmiş, iki yıl sonra da Daoha adını verdikleri bir çocuğa sahip olarak mutluluklarına değer katmışlardı. Daoha Beta şimdi altı yaşında ve yaşadıkları yıldız çağının çiplerini kullanma eğitimi aşamasında olan, biraz da asiliğiyle ünlü bir çocuk.
Daoha: Biip biip biip. Anne ya, babam niye benim kablolarımı kısalttı? Arkadaşlarım gibi rahat çeviremiyorum başımı. Hem bu AVM’ye gelmekten bıktım. Çoğu arkadaşım BVM ye gidiyor. Ben de oraya gitmek istediğimi söylemiştim sana.
“Şşşt mızmızlanmayı kes artık! Ben sana demiştim Jedi. Bak işte herkes bize bakıyor. İki lambasını yakıp söndürmesi gereken yerde tekini yakıp söndürüyor. Olmaz bu kadar ya. Kariyerimi bitireceksiniz. Kapsülümüzden çıkmak bir dert, çıkmamak daha büyük bir dert. Ne yapacağıma şaşırdım kaldım inan.” Diye çıkışan Dart’a ters ters bakan Jedi “Ne olmuş yani. Sen de öyle değil miydin? Hep söylenilenlere uyar mıydın sanki? Ne oldu senin altı yıl önceki düşüncelerine?” diye çıkışır.
“Ya başlatma şimdi bana. Bizim şimdiki hayatımız farklı değil mi? Her şey aynı mı kalmalı? Geçmiş geçmiştir. Meteor yağmurları bile azaldı. Zaten bensiz gidilmemesi gereken AVM’lere gittiğinizi, atmayı unuttuğun alışveriş fişlerinden biliyorum Jedi hanım. Ailemizi dağıtacaksınız farkında değilsin.”
“Eski günlerimizi düşünüyorum da. Çekilmez oldun. Neler düşlemiştik, yaşama yönelik ne kurgularımız vardı oysa. Yeni yıldızlar keşfedip oraya yaşamı götürecektik. Ne oldu sana? Tanıyamıyorum seni artık. Şu kabloyu uzat, yok şuradakini kısalt, şuraya düğme ekle, yok bu tarafa niye eklemedin? Şurada şöyle davran, böyle davranma. Neredeyse adımlarımızı bile numaralayacaksın. Yetti artık ya. Biz bu muyduk? Evlensek bile aynı kalacaktık hani. Bu arada her geçen kadına gönderdiğin sarı sinyalleri görmüyor değilim.”
“Hayda! Bu da nereden çıktı şimdi, konumuz bu mu? Sen de erkeklere gönderiyorsun. Aslında bu sarı sinyalleri görünmez hâle getirmemiz gerektiğini her toplantıda dile getirdim ama beni dinlemiyorlar ki. Ayrıca toplumun değerlerini nasıl göz ardı ederiz? Adımların sırası önemli elbette.” diyerek karşılık vermeden geri durmaz.
“Sinyaller ve biz ha. Ne oldu? Siz gönderince iyi, değil mi? Evli bekâr demiyorsunuz ya. Size her şey serbest.” “Sanki siz farklısınız. Bak az önce geçenlerden hiç öyle sinyal yoktu. Hep birbirlerine yönelik kırmızı ışıklar vardı”.
Jedi: Onlar ilişkide daha yeniler de ondan. Başta biz de öyle değil miydik? Aslında atalarımız evliliğin doğamıza aykırı olduğunu söylerlerdi. Ama sizin için her şey hoş. Kendi kurduğunuz dünyanızda bizleri istediğiniz gibi yönetme hakkı verilmiş size. Eskiden öyle değildin ama şimdi sen de var olanın değişmemesinden yana olmaya başladın. Hayatın bu şekilde sürmesi gerektiğini düşünüyorsunuz. Bir iki hediye tamam. Sağ kolun da giderek kontrolcülerin rengini almaya başladı zaten. Ama buna son vereceğiz. Görürsün bak.
Öfke ışıkları hızla yanıp söner. Alarm çalmaya başlar. Herkes yerlerinde sabitlenir. Dört robot gelir üç kişilik aileyi alıp götürmelerinin ardından AVM deki hareketlilik yeniden başlar.
Psikolog Qui: Neler oluyor anlatın bakalım. Bu çocuğun neden tek lambası yanıp sönüyor. Kurallarımızı bilmiyor musunuz?
Her iki kolu da kontrolcülerin rengine bürünmüş olan Qui “Bir de söylediğiniz son cümle felaketin habercisidir. Sistemimizin sürekliliği için aile kurallarını yıkmanız asla kabul edilemez” diyerek anneye öfkesini kusunca Jedi “Sayın psikolog Qui, bizim varlığımız, düşüncelerimiz önemsiz mi? Neden isteklerimiz kabul edilmiyor? Yaşanılan kişilik sorunlarıyla ilgilenen biri olarak beni anlamanızı bekliyorum.” diyerek karşılık verir .
Onu dinlemiyor görünen psikolog Qui kadının söyledikleri üzerine yanıp sönen “tehlike uyarıcı” ışıklarını gizlemeye çalışarak yüzünü öfkeyle babaya döner. “Sizden başlayalım lütfen.”
Öfke ışığı yanıp sönmekte olan Dart “Kuralları biliyoruz . Hiç toplumumuza zarar vermek ister miyiz, sayın psikolog?” cümlelerini bir yandan Jedi’ye bakarak ağzından çıkarır. Alarmın çalmamasına herkes şaşırmıştır bu defa. “Ama gelin görün ki bu hanfendi sürekli şikâyet ediyor. Yok bu neymiş, hep erkekler iyiymiş, onların dediği olmalıymış falan. Çocuğumuza verilecek belirlenmiş kurallara bile müdahale ediyor. Evde herkesin görevi belliyken işler itirazlar yüzünden aksamaya başladı. Oysa bizim yüce Trekstar ne buyurmuştur? Anlatamıyorum bir türlü.”
“Ne? Ne diyorsun, Dart. İnanamıyorum sana. Hiç öyle değil hocam. En ufak bir şeyde çocuğun kablosunun birini kesiyor. Yok lambasını kırıyor. Elindeki enerjiyi azaltıyor. Böyle olur mu? Ne olur çocuk istediği müziği dinlese yani? Müziği seçmek ve açmak onun göreviymiş, canlı müzikler de neymiş, yok şunu yapmak benim görevimmiş. Dün eleştirdiğimiz insanotlar gibi olduk inanın. Şu gelişmekte olan çocuk nasıl yararlı olacak topluma kanatları incinirse.”
“Konudan konuya geçtiniz ya neyse. Eğer şimdiden kesmezse yarın kendininkini kesmek zorunda kalır. Baba ve aile yüce toplumumuzun geleceğinin en önemli sacayağıdır. Bize gelen raporlarda size ayrılan yerler dışında alışveriş yaptığınız da belirtilmiş hanımefendi.” diyen psikolog düğmeye basar. İçeri giren iki robot kadını ve çocuğu alır götürür. Koca hareketsizdir.
Beş dakika sonra Dart ve psikolog Qui önceden belirlenmiş toplantı için toplum mühendisi robot Marek’in odasına geçerler.
Bir an için hareketsiz kalan Dart ışıklarını kırpıştırarak kendine gelir ve hemen yanında göremediği Jedi’yi sorar.” Tedavi garajına gönderdim. Kablolarının değiştirilmesi gerekebilir.” diyen Psikolog Qui’nin sözleri karşısında sessiz kalır.
Tamamıyla kontrolcülerin rengine sahip olan Marek, sırtı içeri girenlere dönük oturmaktadır, sinirlerine hâkim olmaya çalışarak, “Bunların çoğalmasına izin veremeyiz. Toplumun yıllardır aynı şekilde yanan lambalarına uzanan elleri kırmamız gerektiğini biliyorsunuz. Çoktandır evinizden farklı sinyaller geliyordu aslında. Ama emin olmamız gerekiyordu. Yıldızımıza yaptığınız hizmetleri göz önünde bulundurarak size de fırsat tanıdık” der.
“Sağ olun efendim. Aslında Jedi iyi bir kadın” diye söze başlar ama Marek sözünü keser ve “Çıkabilirsiniz. Görüşme bitmiştir.” diyerek onu adeta kovar. “Qui, sen kal! Elektrolit sıvı çeker misin? Yeni yapılmış olmalı. Neyse çocuğa da baktırın. Sinyallerini beğenmiyorum. Gerekirse yok edin. Biliyorsunuz göz ardı ettiğimiz küçük şeyler yarın başımıza bela olur. Evlilik doğamıza aykırıymış falan. Tek tek bireylerle nasıl baş ederiz. En azından, aile kurumu gibi toplumu kontrolümüzü kolaylaştıran temel taşların oynatılmasına katlanamayız. Aslında kadını da yok etsek mi, tüm farklı sinyaller gönderenler gibi? Kadın da bizi yansıtan renklerden hiç oluşmamış bile. Zaten olumsuz sinyaller birikmişti onun hakkında.”
“Haklısınız efendim. Derhal çocuğu küçükler garajına göndereceğim. Anneye bir fırsat daha versek iyi olur diye düşünüyorum.” Marek, “Şu bizim robotlara bilgi çipi yükleyenlerin hatası gibi geliyor bana. Köşeli çipleri kullanmıyorlar sanki. Aralarına yuvarlak düşünceliler sızmış. Sizin de zamanında müdahale etmediğinizi düşünüyor üst kurul, bilginiz olsun. Çiplerinize baktırın bence. Yukardakilerden acayip fırça yiyorum, sayın psikolog” diyerek onu duymazlıktan gelir.
“Sı.., sız.. sızma değil de Sayın Bakanım. O kadar çok düğmeler, kablolar var ki gözden kaçabiliyor.” der. Üzüntü ve şaşkınlık ışıklarının odaya yayılmasına engel olamayan Psikolog Qui’ye Bakanın yanıtı gecikmez “Canımı sıkıyorsun. Zaten sana gelenleri düzeltme işindeki başarın azalmış, raporlara bakılırsa. Senin de toplumu koruyucu çiplerin eksildi mi yoksa?”
“Efendim o kadar çok iş olmaya, yönetime ortak olmak isteyen kadınların ve sisteme karşı gelenlerin sayısı o kadar artmaya başladı ki. Evlilik üst kurulu bile bununla baş etmekte zorlanıyor. Başka yıldızlara gidip dönenlerde değişiklikler had safhada. Sınırlarımızı yükseltmezsek, kurduğumuz ve korumaya çalıştığımız sistem çatlayacak. Evlilik yaşını daha erkene almak gibi bir önerim var Sayın Başkan.
“O öneriyi başkaları da yaptı. Görüşüyoruz onu. İsyanları bastıran “uyuşturma ve itaat etme” çiplerini artıralım. Şu tanrılardan sorumlu bakanı çağırıp, kutsala inanma dozajını arttırmasını salık verelim. Yok edilme korkusunu da arttırın. Famulus kavramına dönmeli, dolaysıyla da familia, uygulamasını modernleştirerek yeniden devreye sokmalıyız. Baba otoritesinin yıkılması ve ailelerin dağılması toplumun laçkalaşarak “şeye” dönmesine yol açar…Neydi bu ya?
“Lut’un hikâyesini diyorsunuz herhalde.”
“Neyse işte o. Ayrıca çocuk sayısını arttıracak teşvikler yeniden gündeme getirilebilir sanırım. Böylece annelere sorumluluk vererek daha çok eve bağlarız. Bize biat edecek yeni nesiller yetiştirmiş oluruz. Neyse bunları sizinle konuşmam gerekmiyor. Görüşmemiz bitmiştir.”
“Sağ olun efendim.”
Çıkışa doğru ilerlerken Qui’nin gözü 7 kat aşağıda bulunan giriş kapısına ilişti, “Yüce Trekstar! Neler oluyor aşağıda. Sayın Marek koşun bakın.”
Marek: Bu kalabalık da ne böyle. Ellerinde kalem fenerleriyle ortalık ışıl ışıl. Bir titreme hissediyordum demek nedeni buymuş.
Qui: Jedi’nin arkadaşları bunlar. Arkalara bakın. Hâlâ geliyorlar. Buraya getirdiğimizi nereden duydular acaba? Size demiştim artık kalabalık olduklarını. Kalabalık ve cesurlar.
“Cemil, Cemiil. Haydi oğlum okula bırakayım seni. Yoksa sensiz giderim bak” “Birkaç sayfa kaldı baba ya. Bir on dakika daha bekleyemez misin?” “Aliciğim sıkıştırma çocuğu. Bitiriyoruz işte” “Pekala, on dakika, daha fazla değil.” “Teşekkürler baba.”
“Ne bu trafik böyle. İnsanı çilden çıkarıyor. Ne okuyorsun?” “Bilim kurgu, bitti. Bugün edebiyat dersinde konuşacağız. Annemle aldığım notlara bakıyorduk.” “Nasıl hoşuna gitti mi?” “Gitmesine gitti, ama bir şeyi anlamıyorum.” “Neyi anlamıyorsun?” “Yazar geleceği anlatıyor. Robotlar falan, biliyoruz bunları.” “Eeee, gelecekte öyle olmayacak mı sence?” “Elbette olacak. Şimdiden yaşamımızın her alanında varlar, ancak bugün yaşadığımız sorunların benzerlerini hâlâ yaşayacak olmaları şaşırttı beni. Ailenin önemi, iktidar falan. İlginç ve ürkütücü geldi bana.” “Egemen olma dürtüsünü aşamamış yazarımız anlaşılan.” “Ya tamam sonuçta robotik yaşamı geliştirenlerle, egemen olmayı sürdürenler aynı kişiler. Eyvallah ama insan biraz farklılık arıyor. Hani gelecek hayali biraz farklılaşsaydı keşke.” “Kimdi yazar?” “Neyse babacığım. Evde devam ederiz, ineyim artık. Sana iyi çalışmalar.” “Sana da iyi dersler, canım.”

HAMİT ERGÜVEN