Geçen yıl (2014) atölyemizde Latin Amerika edebiyatını inceledik. Onlarca Latin Amerika’lı yazar ve şair arasında, isminin tanıdık gelmesinden başka hakkında hiçbir fikrim olmayan Gabriela Mistral’e gittim. Gittim olarak bahsetmemin nedeni şairin şiir ve duygu yüklü dünyasına misafir olduğumu hissettiğim içindir. Şiirlerini okumaya başladıktan bir süre sonra Gabriela Mistral’in sanatına hayran oldum. Sanatçının ölümsüzlük anı diyebileceğim bu ilk tanışma, yaşamını ve eserlerini okudukça kendimi ona daha da yakın hissetmemi sağlayacak olayların başlangıcını oluşturdu. Satırlarımda, araştırmamın başında hakkında çok az bilgiye sahip olduğum Gabriela Mistral için çıktığım yolculuğu, sanatçının yol boyunca takip ettiğim izlerini ve bu çok değerli kadın şairi tanımaktan duyduğum memnuniyeti anlatmaya çalışacağım.

            Gabriela Mistral’in Şili’si

            Yolculuğuma, Gabriela Mistral’in 1889’da doğup büyüdüğü Şili’ye internet aracılığıyla gitmekle başladım. Haritada uzun ince bir ülke olarak görünen Şili’nin doğu-batı mesafesi daracık, kuzey-güney arası da oldukça geniş olduğundan; çok farklı iklim, bitki örtüsü ve coğrafi şekillere sahip bir Güney Amerika ülkesi olduğunu gördüm. Bu yüzden Şili birçok kaynakta “tezatlar ülkesi” olarak anılmaktaydı. İki Nobel ödüllü ozanının –Gabriela Mistral ve Pablo Neruda– yanı sıra bir çok tanınmış şair de bu ülkede yetiştiğinden Şilililer ülkelerine “Şairler Yurdu -Pais de Poetas-”  da diyorlar. Mistral’in yaşadığı yıllarda, siyasi olarak çalkantılı ve diktatörler ile aşırı sağcı siyasetçilerin arasında kalmış bir ülke gördüm. Ülkesinin kendisine yaptığı haksızlıklar ve baskılara rağmen Mistral için Şili, doğası ve insanıyla her türlü övgüye layıktır. 

            Yaşamı ve Eserleri ile İlgili Kaynaklar

            Mistral’in yaşamı ve sanatıyla ilgili bilgileri elektronik ortamda araştırırken ulaştığım İngilizce ve İspanyolca kaynaklar bolluk içindeyken, ne yazık ki Türkçe olanları çok ama çok azdı. Burada Ankara Üniversitesi İspanyol Dili ve Edebiyatı kürsüsünden Prof. Dr. Hale Toledo’nun makalesinin yolumu çok açtığını söylemek isterim. Türkçe olarak basılmış kitaplarına ulaşmak da kolay olmadı. Sahaflar’da bile bulamadığım kitaplar için Şili Büyükelçiliği’ni arayarak yardımlarını rica ettim. Yakından ilgilenerek çok kısa süre içerisinde kitabı kargo yoluyla bana gönderdiler. Şili Büyükelçiliği tarafından 2005’de basılmış “Gabriela Mistral Şiir ve Nesirlerinden Seçmeler” kitabı Ankara’dan bana ulaşır ulaşmaz okumaya başladım. *  Şiir ve nesirlerini okudukça Gabriela Mistral’i daha iyi tanıma ve yakınlaşma olanağı buldum.

            Yaşamının Dönüm Noktaları

            Çalışmam sırasında Mistral’i daha iyi anlayabilmek için yaşamının dönüm noktaları olan, sanatında akacağı yolu belirleyen ve yaratıcılığını kamçıladığını düşündüğüm acılarına yoğunlaşmam gerektiğini fark ettim.

Mistral Şili’nin Vicuna şehrinde doğar.  Henüz üç yaşındayken, öğretmen olan ve gitar çalıp şiir yazmaktan hoşlanan babasının evi terk edişi ile yaşamının ilk darbesini alan Gabriela Mistral annesiyle baş başa kalır. Kızına çok düşkün, sessiz ve dindar bir kadın olan annesine bağlılığı gittikçe artar. Babasının onları yalnız bırakmasıyla derinden sarsılmıştır. Erkeklere karşı güvensizlik duyduğu halde 1906 yılında öğretmen olarak görev yaptığı Serena’da demiryollarında çalışan Romero Ureta’ya âşık olur. Duyduğu aşk vazgeçilmez bir tutkuya dönüşür. Ancak 1909 yılında Romero Ureta’nın intiharıyla Mistral ikinci kez yıkılır. Bir çok eleştirmenin ortak görüşü, bu kaybı üzerine yazdığı “Desolación – Keder” adlı eserin Gabriela Mistral’e  Nobel Edebiyat Ödülü’nü getirdiğidir.

“Öpme beni dudaklarımdan

Işığı sönmüş bir an gelecek

Islak toprak üzerinde

Dudaksız kalacağım”

            Sevdiği erkeğin ölümü ile çok istediği halde anne olamayan Mistral; bu dönemin de etkisiyle şiirlerinde çocuk, annelik özlemi ve şefkat üzerine konulara ağırlık verir. 1929 yılında çok sevdiği annesi Dona Petrolina’nın vefatı ve 1943 yılında evlat edindiği yeğeni Juan Miguel’in ölümü yaşamının büyük acılarıdır. Artık büyük bir keder içine düşmüştür. Ternura adlı kitabındaki “Apegado a mi -Sarıl Bana-” şiirinde duygularını şöyle aktarır:

“Yüreğimin yünceğizi

göğsümde ördüm ben onu,

üşüyen, donan yünceğiz

sarıl bana, öyle uyu!

Keklik yoncalarda uyur

bak yüreğim nasıl vurdu,

ürkme nefesimden n’olur

sarıl bana öyle uyu!

Ey titreyen taze fidan

yaşamak mı bu korku,

ayrılma göğsümden bir an

sarıl bana öyle uyu!

Her şeyi yitirdim ben

korkutuyor beni uyku,

kolumu bırakma sakın

Sarıl bana, öyle uyu!”

            Eserleri ve Çalıştığı Ülkeler

            Gerçek adı Lucia Godoy Alcayaca olduğu halde şiirlerini, hayranı olduğu şairler Gabriele d’Annunzio ve Frédéric Mistral’in adlarından oluşturduğu takma ismi olan Gabriela Mistral imzasıyla yayımlar. 1914’te “Ölüm Soneleri -Sonetos de la Muerte-” adlı eseri ile ülkesinde önem verilen Juegos Florales şiir festivalinde birincilik ödülü alır. 1918 yılında sert iklim koşulları olan Punta Arenas’ta göreve başlar. Daha sonra Temuco ve başkent Santiago’da çeşitli okullarda çalıştıktan sonra, 1922 yılında Meksika Hükümeti’nin halkla olan ilişkisini göz önünde bulundurarak, yerlilerin ve köylerde yaşayanların eğitim sorunlarına katkıda bulunması çağrısını kabul ederek ülkesinden ayrılır. Meksika’ya gitmesinin amacı sadece eğitim reformuna katkıda bulunmak değil aynı zamanda halk kütüphanelerinin oluşumunda ve kuruluş çalışmalarında da rol almaktır. Ona ve yapıtlarına layık olduğu değeri veren ülkesi Şili değil, Meksika halkı olmuş ve heykeli yapılarak bir okula adı verilmiştir. 1926’da Birleşmiş Milletler’de Şili Temsilcisi olan şair; 1932’de Napoli, 1933 yılında ise Madrid ve Lizbon’da konsolosluk görevlerinde bulunur. 1925, 1938 ve 1954 yıllarında kısa ziyaretler yapmak üzere Şili’ye dönen Mistral, Pablo Neruda’ya yapılan haksızlıklara tepki göstermesi nedeniyle Gabriel González Videla hükümetinin şimşeklerini üzerine çeker. Bunun sonucunda uzun yıllar yapıtlarını basan El Mercurio ve El Diario Ilustrado gazeteleri artık ona ayıracak bir sayfaları olmadığını bildirdiklerinde “28 yıldan sonra neden göstermeksizin ve bir tek açıklamada bulunmadan beni kovdular, emir yüksek yerden gelmiş olsa gerek…” diyerek üzüntüsünü ifade eden Mistral, daha sonrasında devlet başkanı olan Ibañez’in dikta rejimine karşı çıkan etkin yazılarından dolayı altı aylık emekli maaşının kesilmesi ile geçim sıkıntısına da düşer. Tüm bu haksızlıklarla karşı karşıya kalan şair, kendi arzusuyla kalan yaşamını canı gibi sevdiği ülkesinden uzakta geçirir. 1945 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanır. 1957 yılında New York’ta öldüğünde; değeri geç de olsa anlaşılmış, Şili’de bir günlük yas ilan edilmiştir. Mistral’in çalışmaları ilk kez ne ülkesi Şili’de ne de uzun yıllar kaldığı Meksika’da basılmıştır. Bu onuru elde eden kuruluş New York’da bulunan Instituto de “Las Españas” oldu. Yazınsal çalışmaları bundan sonra tanınmaya başlayan Gabriela Mistral, Latin Amerika yazınının en özgün çalışmalarını yapan ünlü bir şairi olarak tüm dünyada adını duyurdu.  Ülkesi Şili’de “Lagar-Şıra teknesi-” 1954 adlı yapıtı basılan Mistral’in diğer yapıtlarından “Desolación-Keder-”, 1922 New York’ta, “Tala-Yıkım-”, 1938 ve “Ternura-Şefkat-”, 1924 Buenos Aires’te, “Poesíascompletas-Tüm Şiirleri-”, 1958 ve “Poema de Chile-Şili Şiirleri-”, 1967 İspanya’da yayımlandılar.

            Şiirin Çevirisi Mümkün mü?

            Mistral “şiir tercümesi Roma’lıların işidir” demiş ve yaşadığı sürece şiirlerinin başka bir dile çevrilmesine izin vermemiştir. Şairin şiirlerini İngilizce’ye çevirenlerden biri olan tanınmış yazar Ursula K. Le Guin’in fantastik edebiyat.com web sitesinde yayınlanan bir röportajı ilgi çekicidir: “Arjantinli şair dostum Diana Bellesi, Mistral’in şiirlerinin toplandığı ince bir kitap gönderdi. Şiirlerine bayıldım. Bir şairi çok beğeniyorsanız ve başka bir dilde yazmışsa, onu kendi dilinizde de okumak için çılgınca bir istek duyuyorsunuz. Bu yüzden hayatım boyunca çeviri yaptım. İspanyolca’yı evde öğrendiğim düşünülürse, İspanyolca ile Gabriela’yı birlikte öğrendim denebilir. Mistral kolay bir şair değil, zaman zaman Neruda’dan bile daha çetrefil olabiliyor. Bazen İngilizce’ye çevrildiğinde Mistral’in kendine özgü müziğini kesinlikle yaratamayacağına kanaat getirdiğim şiirleri bıraktığım oluyordu. Ama bu yıllar boyu aşkla yapılacak bir iş ve bana büyük keyif verdi. Bu sayede Gabriela’yı onu tanımayanlara da ulaştırabileceğimi umuyorum.”

            Şairlerin, Gabriela Mistral Şiirleri Hakkında Söyledikleri

            “… Gel Gabriela, kolza tarlalarının sevgili kızı, bu taşlardan, bu kocaman rüzgarlardan gel. Sevinçle karşılıyoruz ve selamlıyoruz seni. Kimse unutmayacak senin şarkılarını ve senin yabansı alıç dikenini, Şili’nin karını, Şili’lisin sen, halka aitsin sen!”

                                                                                               Pablo Neruda

            Gabriela Mistral’i çağdaşı sanatçılar arasında özgünlüğe kavuşturan başkaldırısını kibirsizce ortaya koyabilmesidir. Bütün şiirler gibi başı dik bir şiir Gabriela Mistral şiiri, ama dik başlı değil. Sanatın ve şiirin kurtuluşa giden yolu göstermese bile bu yolu açık tuttuğu, genişlettiği düşüncesiyle; çok şey yitirdiğimiz günümüzde Mistral’in yazdıklarına dikkatimizi çevirmek bir kazanç olacaktır. Büyük tehlike şairin çamurdan altın yapma etkinliğinin gözden düşmesidir. Çamurdan altın yapma inadından hiç vazgeçmeyen biri olarak Gabriela Mistral’in tutumunu göz önüne aldığımızda yönümüzü bulabiliriz. “Çocuk bekleyemez” demişti o…

                                                                                              İsmet Özel, Gabriela Mistral Şiir ve Nesirlerinden Seçmeler

            “Bu kadın, başka hiçbir yazarın yapmadığı şekilde çocuklara şarkı söylemektedir.”

                                                                                               Paul Valery

            Gabriela Mistral Şiirleri Hakkında Düşündüklerim

            Mistral; Tanrı, çocuklar, Elqui vadisi ve annesini şiirlerinde çok sık kullanmıştır. Çocuklara duyduğu sevgi ve saygı çok güçlüdür. Onlar için sadece şiirler değil şiirsel metinler de yazmıştır. Kendi babası da evlerini terk edip gittiğinden, kimsesiz çocuklara karşı duyduğu şefkat, olağanüstüdür. Ağaç, bitki ve çiçekler, kısaca doğa motiflerine sıkça yer vermiştir. Büyülü denilebilecek bir anlatımla okurla içten ve yalın bir bağ kurmakta, acılarını konu edindiği şiirlerinde yürekten kopan bir çığlığın sesini duyurmaktadır. Babası ölmeden yetim, evlenmeden dul kalmış ve hiç doğurmadığı halde, bizzat anne olmuşçasına şahane ve gerçeğe tıpatıp uyan duygularla örülmüş dizeler yazmıştır. Bu kadar özgün ve evrensel yapıtlar vermiş büyük bir sanatçının Türkiye’de çok az tanınıyor olması çok üzücüdür.

            Bana göre onu farklı kılan ister sevinci ister hüznünü anlatsın; tüm dizelerine sinmiş büyülü bir atmosfer ile duygulanımlarının her zerresini içtenlikle okura aktarabilmesindedir.

            Gabriela ile Dertleşme

            Sevgili Gabriela,

            Seninle kendimi aramızda bir adım mesafe kalmış kadar yakın hissettiğim için isminle hitap ediyorum. Senin için çıktığım yolculukta yaptıklarını gördükten, acılarınla tanıştıktan ve eserlerini okuduktan sonra; ölümsüz olduğunu düşündüğüm için, nereye göndereceğimi bilemesem de sana bir şeyler yazmak istedim. Çocukluğunun en güzel yıllarını geçirmiş olduğun, “Şahane, mutsuz ve benim” diyerek bahsettiğin cennetle eşdeğer Elqui vadisindesindir belki de …

            Ülkemde son yıllarda yüzlerce, binlerce insan ölüyor. Ah! Çocuklar Gabriela, çocuklar ölüyor!  Çocuk bekleyemez demiştin ya, ülkemde ne yazık ki büyümeyi bekleyemeden ölüyorlar. Hem de hastalıktan değil; mermiyle, mayınla ya da bombayla… İsimleri Berkin, Veysel, Ali, Ayşe, Emine, Baran, Mustafa, Ahmet, Cemile, Muhammet, Hasan… Hepsini yazmaya kalksam ne yerim yeter ne de yüreğim.  Bir tane daha çocuk ölmesin, ana baba kardeş ölmesin, umutlar ölmesin, yeter artık! Hale Toledo’nun çevirdiği “Lanetli Sözcük” adlı makalen duygularımı o kadar iyi anlatıyor ki, mektubumu senin yazdıklarınla bitiriyorum:

            “Kimi sözcükler vardır ya çok bunalmış ya da ülkesinden kovulmuş insanların ağzından düşmez. Barış sözcüğü ise sağır insanlar dahil herkesin ağzından dökülen bir sözcük oldu. Savaşın kirlettiği havayı temizleyene dek barış sözcüğünü her gün yineleyelim. Bir süre için dostlarınızı kaybetmeniz söz konusu olsa bile neye mal olursa olsun bu sözcüğü dilinizden düşürmeyin. Önemli değil dostlarım, devam etmek gerekir!”

            Seninle dertleşmiş olmanın verdiği huzurla satırlarımı bitiriyor, içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

            Barışta haberleşebilmek dileğiyle Gabriela,

            Türkiye’den Gülayşen Erayda

(*) Mistral, Gabriela 2005, Gabriela Mistral Şiir ve Nesirlerinden Seçmeler, çev. Yıldız Canpolat, Ankara, Şili Büyükelçiliği

GABRIELA MISTRAL

            Yaşadığı dönemin teknolojisi gereği bulabildiğim fotoğraflarının hepsi siyah-beyazdı. 1945 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü İsveç Kralının elinden alırken çekilmiş görüntülerde, bu kadar büyük bir ödülü almaya giderken bile yüzündeki mahzun tebessümü ve mütevazı duruşu karşısında saygıyla eğiliyorum. 68 yıllık ömrü boyunca harika bir eğitimci olan, dünya çocukları için yazan, dünya barışı için çabalayan eşsiz bir sanatçıyla tanıştım. İşte bu kadar çok önemli sebepten benim için Gabriela’nın fotoğrafları hep rengarenk, çevresindeki gülümseyen çocuklarla beraber…

Not: Papirus Edebiyat Dergisinin Kasım-Aralık 2015 tarihli 14. sayısında yayımlanmıştır.