Isabel Allende, Paula, Can Yayınları, 2019, İstanbul, Çeviri: İnci Kut, İspanyolca ilk basım: 1994
“Dinle Paula, uyandığında aklın fazla karışmasın diye sana bir öykü anlatacağım.”
Şilili yazar Isabel Allende (1942- )’nin otobiyografik romanı ‘Paula’ya başladığı cümleyle başlayayım ben de yazıma. Yirmi sekiz yaşındaki hayat dolu kızı ani bir hastalık sonucu Aralık 1991’de koma halinde Madrid’de bir yoğun bakım koğuşuna yatırılmıştır ve doktorlar pek umut verici konuşmamaktadır. Yoğun bakım koğuşuyla otel odası arasında derin bir acı içinde gidip gelen yazar, yayıncısının (1) “Al şunları, yaz da içini dök, zavallıcık, bunu yapmazsan üzüntünden öleceksin.” diyerek dizlerinin üzerine bıraktığı bir top çizgili sarı kağıda Paula’ya hitaben bir mektup yazmaya başlar. Tüm romanlarında yaptığı gibi bu mektubun ilk cümlesini de 8 Ocak tarihinde yazar, 8 Ocak 1992’de. Paula uyandığında ona kendi geçmişini armağan etmek üzere yazdığını söyleyerek başladığı bu mektuplar, yazarın maceralı yaşamının bazen keyifli, bazen hüzünlü bir öyküsüne dönüşür ve sonunda otobiyografik bir roman olarak 1994’te basılır.

Coşkulu, akıcı bir uslüpla yazılmış bu romanı keyifle okurken dikkatimi çeken iki noktayı özellikle belirtmek istiyorum. Birincisi ülkesi Şili’den bahsettiği bölümler. Doğu’da And Dağları ile Batı’da Pasifik Okyanusu arasında sıkışmış ince uzun bir şerit olan bu uzak Güney Amerika ülkesi o kadar tanıdık geldi ki bana.

1970’te iktidara gelen ve Şili’nin demokratik yollarla seçilen ilk Marksist başkanı olan Salvador Allende -Isabel Allende’nin babasının kuzenidir- romanda da anlatılan bir dizi reforma girişir. Ancak üç yıl sonra Pinochet liderliğindeki ordunun kendisine karşı darbe yaptığı gece Başkanlık Sarayı’nda intihar eder. Pinochet’in baskıcı askeri cuntası 1973’ten 1989’a kadar sürer. Salvador Allende’nin sosyalist halk ekonomisinin aksine Pinochet, tabi ki neoliberal pazar ekonomisine yönelmiştir. Bu dönemde pek çok insan işkencelerden geçer, kaybolur, ölür, hapislerde sürünür ve ülkeden kaçmak zorunda kalır. Yazar kendi deneyimlerinden yola çıkarak ülkedeki güvensizlik ve korku ortamını, yaşanan acıları, yoklukları, haksızlıkları, baskıları ve tüm bunların mahvettiği hayatları da anlatmış romanda.
“Geceleri sokağa çıkma yasağı sırasında sokakta bir araba durdu diye terleyerek uyanıyorduk ya da telefon çalıyor ve kimse konuşmuyordu; ama ertesi sabah güneş doğuyor, çocuklarla köpek yatağımıza geliyordu, kahveyi hazırlıyorduk ve her şey normalmiş gibi hayat yeniden başlıyordu. Kanıtlar artık yadsınamaz hale gelene ve sonunda korku bizleri felce uğratana kadar aylar geçmişti. Her şey bu kadar ani ve tümden nasıl değişebilmişti? Gerçekler nasıl bu kadar çarpıtılabilmişti? Biz hepimiz suç ortaklarıydık, bütün bir toplum aklını kaçırmıştı.”

Özellikle ilgimi çeken ikinci nokta ise roman boyunca yazarın özel yaşamına, duygularına, zayıflıklarına ilişkin cesur detayların yanında yazarlık yolculuğunu da adım adım anlatması. Çocukluğundan itibaren yazarlığının nasıl temellendiği, nasıl başladığı, nasıl geliştiği, yaşadıklarından nasıl etkilendiği benim son derece samimi ve sahici bulduğum bir akış içinde anlatılmış. Örneğin, kaçmak zorunda kaldığı Şili’de bıraktığı ve adım adım ölüme yaklaşmakta olan yaşlı büyükbabasıyla vedalaşmak için bir 8 Ocak günü yazmaya başladığı mektuplar -tıpkı Paula’ya yazdıkları gibi- ilk romanı ‘Ruhlar Evi’ni oluşturmuş ve kendi deyimiyle “vazgeçilemez bir kötü alışkanlık olan öykücülüğe” böyle başlamış. Küçük bir çocukken yazarak oyalansın diye annesinin verdiği defter, “haince bir mizahla donatılmış usta bir öykücü” olarak tanımladığı büyükbabası, yazıyla baş başa geçirdiği büyülü zamanlar ve henüz Santiago’da gazetecilik yaparken söyleşi yapmak üzere ziyaret ettiği Pablo Neruda’nın söyledikleri.
“Sen ülkenin en kötü gazetecisi olmalısın kızım. Objektif olamıyorsun, her işin içindesin, epeyce yalan söylediğinden de kuşkulanıyorum, haber bulamayınca uyduruyorsun. Daha iyisi sen neden kendini roman yazmaya vermiyorsun? Bu kusurlar edebiyatta erdem sayılır.”
Bazı kaynaklarda Isabel Allende’nin başyapıtı olarak nitelendirilen ‘Paula’ romanı basıldığında, yaşamı ile ilgili anlattıklarını tıpkı benim gibi cesur bulan annesi (2) şöyle demiş yazara;
“Özel hayatın ile ilgili çok şey yazmışsın, çok savunmasızsın.” Allende ise şöyle cevap vermiş.
“Anne, anlattığım gerçekler değil ancak sakladığım sırlar beni savunmasız yapar. Benim hayatım başkalarınınkinden farklı değil. Hakkında konuşamayacağım kadar kötü hiçbir şey yapmadım. Ben paylaştığım zaman, başka insanlar da benimle paylaşıyor. Öykülerin ve duyguların değiş tokuşu bu.” (3)
Gerçekten de bu rahatlıkla yazmış, paylaşmış Allende ve aynı rahatlıkla da okunuyor. Acı bir olayın gölgesinde anlatmasına rağmen Lima’da başlayıp Santiago, La Paz, Beyrut, tekrar Santiago, Caracas ve nihayet San Francisco’ya uzanan hareketli yaşam öyküsüne okuru zorla(n)madan dahil edebiliyor. Çok kişisel bir anlatıyı evrensel bir çerçeveye oturtuyor, yaşadığı dönemler ve coğrafyaların sosyal, siyasal, ekonomik durumuna tanıklık ediyor. Ve bence tüm bunların hepsinden daha çok, okuru metne bağlayan bir şey yapıyor; abartılmamış bir cesaretle, yalın bir dille, inandırıcı bir üslupla kendisini gözümüzün önüne seriyor; kurgu kadar heyecanlı, gerçek gibi apaçık! 2014 yılında Barack Obama’nın elinden ABD’nin en yüksek sivil onur nişanı olan özgürlük madalyasını aldığında, Allende’nin kırk dile çevrilmiş yetmiş beş milyon kitabının satılmış olduğuna şaşırmadım doğrusu.(4)

2021 yılının son yazısını, yeni yılda tüm canlılar için özgür ve adil bir yaşama biraz daha yaklaşabilmek dileğiyle ve Paula Frias Allende’nin Venezuela ve İspanya’nın yoksul bölgelerinde eğitimci ve psikolog olarak gönüllü çalışmalar yaparken, zorluklarla karşılaştığında ya da şüpheye düştüğünde kendisine sorduğu soruyla bitireyim.
“Bu durumda yapılabilecek en cömert davranış ne olabilir? (5)

Kırmızı Başlıklı Corona
⦁ Carmen Balcells (1930-2015): 1956-2000 yılları arasında yönettiği kendi adını taşıyan ajans ile Latin Amerika edebiyatının özellikle 60’lı yıllardaki çıkışında önemli rol oynamış bir yayıncıdır. Neruda, Marquez, Llosa, Cortazar, Austrias gibi yazarların temsilciliğini yürütmüş olan Agencia Literaria Carmen Balcells halen Barcelona’da faaliyetlerini sürdürmektedir.
⦁ Romanda anlattığına göre yazarın annesinin hayatı ile ilgili bir roman yazması annesi tarafından kesinlikle yasaklanmış.
⦁ Alison Beard, Life’s Work: An Interview with Isabel Allende, Harvard Business Review, ⦁ http://www.hbr.org, Mayıs 2016, web:08.12.2021
⦁ Fiona Sturges, Isabel Allende: ‘Everyone called me crazy for divorcing in my 70s. I’ve never been scared of being alone’, The Guardian, 13.02.2021, ⦁ http://www.theguardian.com, web:08.12.2021
⦁ Isabel Allende, Nuestra Historia, La Fundación Isabel Allende, ⦁ http://www.isabelallende.org, web:08.12.2021