“Çok acı var, dayanamıyorum.”
2009’da bir televizyon haberinde duyduğumdan beri hiç unutmadığım bu cümle, 37 yaşında bu dünyadan ayrılmayı seçen Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Dicle Koğacıoğlu’nun intihar notundan. “Emek, Beden, Aile-Türkiye’de Kadınlık Halleri” kitabının anısına basıldığı Ferhunde Özbay’ı tanımaya çalışırken bir kez daha karşıma çıktı. Özbay ve Koğacıoğlu’nun bir dönem Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde birlikte çalıştıklarını ve önce hoca-öğrenci sonra yakın dost olduklarını öğrendim.(1) İkisi de artık aramızda olmayan, özellikle toplumsal cinsiyet konusundaki çalışmaları ile sosyoloji alanının önemli akademisyenleri olduğunu anladığım bu iki değerli kadının aşağıdaki güzel fotoğrafı ile başlamak istedim bu ayki Kitaplık yazıma.

Bu ay kurgu dışı bir kitap seçmemin sebebi, 8 Mart’a ithafen tam da başlıkta yer aldığı gibi ‘Türkiye’de Kadınlık Halleri’nden bahsetmek istemem. Kitap, 9 Mart 2018’de Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü ev sahipliğinde “Birinci Ferhunde Özbay Anma Konferansı: Türkiye’de Aile, Evlilik ve Kadın İstihdamı” başlıklı konferansta yapılan sunumların derlenmesiyle oluşturulmuş. Kitapta değişik alanlarda farklı metodolojilerle yapılmış çalışmalara ilişkin altı makale bulunuyor. Kitabı hazırlayanlardan Taylan Acar giriş yazısında makaleleri şöyle tanımlamış.
“Konu çeşitliliği olarak, Ferhunde Özbay’ın çalıştığı alanlarla yakından ilgili olan makalelerin en önemli özelliği ise yirmi birinci yüzyılın ilk yirmi yılında Türkiye’de kadın ve kadınların özgürleşmesi meselesine orijinal çalışmalarla katkı veriyor olmaları. Türkiye’nin son yirmi yılda içinden geçtiği siyasi, iktisadi, kültürel, toplumsal ve demografik dönüşümlerin izleklerini makalelerde gözlemek mümkün.”


Makalelerde, kadının istihdamı ve bu alandaki zorluklar, iş ve aile hayatını dengelemeye çalışan genç girişimci kadınların deneyimleri, AVM’lerde satış görevlisi olarak çalışan kadınların duygusal zorlukları, kuşaklar boyunca kadının evlilik halleri; resmi nikah/imam nikahı, boşanma hakları ve kadının güçlenmesi, yurtdışına göç etmiş ailelerde kadınlık rolleri hakkında değişik zaman aralıklarında yapılmış araştırmalar yer alıyor. Tüm çalışmalar, veri kaynakları, yöntemleri, aynı konularda yapılmış başka çalışmalara referanslar ve karşılaştırmalar, hem sözel hem sayısal verilerle sunulmuş ve sonuçlara ulaşılmış.
Konuyla ilgili akademik birikimi olmayan bir okur olarak, bazı makaleleri okurken zorlandığımı söylemeliyim. Öte yandan, Türkiye’de kadın olarak, hem deneyimlediğimiz hem etrafımızda duyup gördüğümüz yaşantıların sebeplerini, sonuçlarını ve özellikle bunların bizi toplum olarak getirdiği noktayı bir bütün olarak görmek anlamında makalelerin her birinden çok faydalandım. Mevcut siyasi iktidarın attığı yasal adımlarla, söylemleriyle, verdiği/vermediği desteklerle oluşturmayı amaçladığı ve bir ölçüde de oluşturduğu toplumsal yapının kadını nasıl bir pozisyona, ne yazık ki, hapsettiği, odak noktasının kadının özgürleşmesinden ailenin korunmasına nasıl kaydığı makaleleri okudukça gözümün önüne serildi.
Yeni kavramlar, bilgiler, deneyimlerle de karşılaşmış oldum. Neoliberal politikaların 90’lardan itibaren giderek artan bir hızla hayatımıza soktuğu AVM’lerde çalışan satış görevlisi kadınların sadece duygusal ve estetik emek değil aynı zamanda yakınlık emeği de harcamak zorunda kaldıkları işlerinde, duygusal çatışma, yabancılaşma, karakter ve öz saygının yıpranması gibi sonuçlarla karşılaştıklarını öğrendim mesela. Son dönemde yükselen online satış ve pazarlama yöntemleri ile önce girişimci sonra başarılı birer iş sahibi olan genç ve evli kadınların, ev dışındaki bu maddi, manevi kazanımlarının ev içi cinsiyet rollerinin değişimine hiçbir katkısı olmadığını, işlerini evden yürütebilmelerini sağlayan mekânsal esneklik, kazançları ile ev işleri ve çocuk bakımı için dışarıdan hizmet satın alabilme olanağı, iş ve ev sorumluluklarını yürütebilmek için çok çalışmak gibi yöntemlerle iş yaşamlarını sürdürebildiklerini gördüm. Yıllar içinde ülkemizde imam nikahı uygulamasının yaygınlaşmasına rağmen, sadece imam nikahlı evliliklerin oranın azaldığını, imam nikahından resmi nikaha geçiş süresinin önemli ölçüde kısaldığını öğrenmek, ataerkil düzenin nafaka düzenlemelerini neden kadınlar aleyhine değiştirmek için çırpındığını daha iyi anlamamı sağladı. En çok ilgimi çeken kavramlardan biri de “kadının güçlenmesi” oldu.
“Ev içi emek ihtiyacını, ev içi ücretli kadın çalışan ile karşılayan bir kadın, pratik anlamda ve kendi adına güçlenirken, toplumsal düzeyde ev içi emeğin kadınlara ait bir sorumluluk olduğu kurgusunu devam ettirmektedir. Yine, kadınların ücretli çalışması, ev içi iş ve emek ilişkileri değişmediği sürece, kadınları gelir sahipliği ve sosyal yaşama katılım açısından güçlendirirken, ev içi ve dışında çifte vardiya iş yükü altına girmelerine sebep olacaktır.”
Kadının eşitlik ve özgürleşme mücadelesi tüm dünyada devam ediyor. Ülkemizde bugün geldiğimiz noktada ise hayatta kalmak için mücadele etmek zorunda olan, ne yazık ki bu mücadeleyi erkek elinden kaybeden pek çok kadın var. Buna rağmen Türkiye’de en etkili sivil toplum örgütlenmesinin de kadın mücadelesi olduğunu pek çok kaynak belirtiyor. Bu mücadelenin alt yapısını oluşturan taşlardan biri Ferhunde Özbay anısına basılan ‘Emek, Beden, Aile-Türkiye’de Kadınlık Halleri’ kitabı. Bizi bize anlatıyor.

Kırmızı Başlıklı Corona
- Funda Cantek, “Dicle ve tanışmadığım diğer arkadaşlarım”, Gazete Duvar, gazeteduvar.com.tr, 12.10.2018, web:11.03.2022