Asena tatilden döndüğü günün akşamında martıların kalabalık gruplar halinde yükselip, halka şeklinde uçmalarını görünce, eyvah, yağmur ve fırtına geliyor! Diye düşündü. Eve gitmek için, adımlarını hızlandırdığı sırada, hava çoktan kararmış, ortalıkta gök gürültüsünün sesi yankılanıyordu. Yağmur damlalarına aldırmadan apartmanlar arasındaki dar, karanlık yolda su birikintilerine basmadan yürüyordu. Birden martıların ciyaklamalarını bastıran sese kulak kabartı.
“Uğursuz gece uğursuz gece!” diye bağıranın sesini evine yaklaştıkça daha net duyunca, ah! İnci diyebildi.
“Gecenin uğursuzu mu olur, sus artık! Günaha gireceksin” diyen İnci’nin annesi, giriş katında oturan üst kat komşularıydı. Balkona çıkmış sakinleşmeye çalışıyordu.
“Bu gece çok kötü bir şey olacak göreceksiniz” diye bağıramaya devam İnci’nin sesi giderek kısıldı. Annesi balkonun önünde Asena’yı görünce ağlamaya başladı.
-Sorma kızım sabahtan beri çığlık atıyor, gene krize girdi, saçma sapan şeyler söylüyor. Uzun süredir iyiye gidiyordu, dün gece çok gerildi. Karşı dairede oturan Saniye Hanımın kocası, kadıncağızı çok kötü dövüp dışarı atmış. Polisler geldi tutanak tuttu.
– Üzülme abla ben şimdi onunla konuşurum. İnci gel bakalım, sana ne getirdim.
-Balkona gelen genç kızın gözleri fal taşı gibi açılmış, gözbebeklerini durmadan, hızla sağa sola çeviriyordu. Saçları darmadağınıktı.
Asena çantasından, kenarlarına minik yapma güller serpiştirilmiş hasır şapkayı çıkararak balkon duvarının üzerinden ona uzattı.
– İlaçlarını iç, güzelce uyu, yarın seninle dolaşmaya çıkarız
Sevinç içinde, makyaj da yaparım diyerek balkondan uzanıp şapkayı aldı, zıplayarak uzaklaştı.
Yağmur hızlanınca apartman kapısından içeri girerek merdivenlerden aşağıya indi. Kardeşi ile birlikte oturdukları bodrum kattaki tek daire onlarınkiydi. Anahtarı çantanın içinde bulmaya çalışırken kapının açık olduğunu gördü. Karanlıkta antrenin ışığını yaktı, içerisi çok kötü kokmuştu. Işıkları yakarak salona girdi.
Dışarıda fırtına çıkmış, yağmur şiddetini artırmıştı. Fahri Bey çarpan pencereyi kapatmak için cama geldiğinde, telefonu elinde yağmurun altında yalınayak koşan Asena’yı görünce apar topar bahçeye indi. Asena şuursuzca telefon etmeye çalışıyordu.
Kardeşim diye feryat etmeye başladı, “kardeşim yaralanmış evde, zor nefes alıyor”.
Fahri Bey polisi, ambulansı aradı. Komşular da bahçeyi doldurmaya başladı.
“Ne oluyor? Zor indim aşağıya elektriklerde kesildi Allahtan abla uyuyor.” Diyen Gürcü bakıcı hayli telaşlanmıştı.
Fahri Bey odaya girdiğinde karanlıkta çakan şimşek, duvardaki kan izlerinin üstünü aydınlatıyordu. Cep telefonun ışığı ile Selim’i kontrol etmeye çalışırken. Ambulans yetişti
“Allahtan çok yakındık, çok kan kaybetmiş hastaneye götürüyoruz” diyen doktor Asena’yı da yanına alarak ambulansa bindi.
Fahri Bey gidenlerin ardından kapıyı kapatmaya geldiğinde ortalık aydınlanmıştı. Çalıştıkları gelin çiçekleri kana bulanmış, kemerler, kazaklar ortalığa saçılmıştı. Yurt dışı siparişleri kolilenmiş bekliyordu.
Ertesi gün Mutlu Aile Apartman sakinleri bir araya toplanmış, polise bilgi verirken hep bir ağızdan, konuşuyorlardı. Subay emeklisi Fahri Bey sesini yükselterek araya girdi.
-Efendim çok çalışkan, ahlaklı ve görgülü olan kızımız yıllardır bir numaralı dairede oturur. Kardeşi Selim karısından boşanınca Asena’nın yanına geldi. Biraz problemli çocuk, içkiyi fazlaca sever. O da iyi niyetli saygılıdır.
Özbek olduğu anlaşılan genç bir kadın öne atılarak
– Selim Afganlılarla yoldaştı, onlar kötülük yapmıştır.
– Yaşlı olan komiser şaşkınlıkla kadına baktı.
“ Selim Afganlı iki adamla dolaşıyordu. İki sokak ötede yıkıldı yıkılacak bir evde oturuyorlar” dedi genç bir çocuk.
-Sormayın efendim, sağımız solumuz mülteci dolu, Suriyelisinden Afganına kadar hepsi bizim mahallede. Kendi adıma söyleyeyim çok rahatsızım.
Komiser genç çocuğu alarak Afganların oturduğu eve gitti. Bodrum katında kömürlükten bozma odanın kapısı zorlayamaya gerek görmeden açıldı. Komiser önde, iki polis arkada içeri girdiler. Rutubet kokusu genizlerini yaktı. Banyo penceresi gibi küçük bir camdan hava alan odada, yerde iki yatak, poşetlerde köşeye konmuş giysiler, mutfak tezgahında ise bir küçük tüp ile birkaç kirli tabak etrafa dağılmıştı.
Kısa boylu tıknaz olan ev sahibi koşarak geldi
Ev sahibinden iki arkadaşın birlikte oturduğunu, yirmi yaşlarında olduğunu, inşaat işlerinde çalıştıklarını öğrendiler.
– Komiserim bir durum mu var? Keserim biletlerini.
– Nerede çalışıyorlar?
– Beş günlük iş için Şileye gittiler.
-Gelince yolla karakola Ne kadar kira alıyorsun bu oda için?
-Çok istemedim, üç bin lira, dört bin teklif eden var. Ben vicdanlı adamım yabancı diye çok fiyat çekmek olmaz değil mi Komiserim?
Komiser arkasını dönerken, “senin vicdanını …” diyerek bir küfür savurdu.
Afganlı gençler olay günü İstanbul’da olmadıkları için sorgudan sonra serbest kaldılar.
Selim yaşam savaşını kaybetmişti. Asena perişan halde karakola çağrıldığında, çok sinirliydi, bitap düşmüştü.
-Kardeşim eşinden yeni ayrılmıştı, dört yüz bin lira parası da kayıp. Afganlar yapmışlardır. Onlar yapmış olmasa bile adamları vardır, parasını alıp öldüresiye dövmüşlerdir.
-Asena Hanım onları suçlamak kolay, yakın çevrenizden biri olamaz mı?
Genç kadın şaşırmış, esmer olan yüzü kara sarı bir renk almıştı.
-Şüphelendiğiniz birisi olursa bize bildirin, soruşturmayı o yöne çevirelim. Soruşturma yürüyor elimizden geleni yapıyoruz.
Asena İnci’nin annesini ziyarete gittiğinde komiserin anlattıklarından söz etti
-Düşünüyorum da Selim’in arkadaşlarını yılardır tanıyorum. Olayın ertesi günü hepsi yanımdaydı.
“Her katil cinayet mahalline geri döner” diyen İnci, başını kaldırarak sorgu dolu bakışlarla Asena’ya baktı.
Asena günler sonra Karakola gitti komiserle görüştü.
– Kardeşim yurt dışına gitmek istiyordu. Bizim yaptığımız işlerde çok para kazanıldığını öğrenmiş. Kabul almasının zor olduğunu söyledim. Sanırım bir kaçakçı ile tanışmış.
– Daha önce niye anlatmadınız?
– Ben de arkadaşlarından öğrendim.
Komiser Selim’in arkadaşlarından da bilgi aldı. Hepsi mahalleden arkadaşlarıydı. Sık sık Recep adında biriyle Cennet mahallesinde bir lokantada görüştüğünü öğrendi. Lokantaya gittiklerinde Selim’i tanıdılar. Recep’in resmi olamadığı için hatırlamadılar.
Lokanta sahibi de Selim’in öldürüldüğünü duyunca, “Başınızı belaya sokacak bir şey söylemeyin! Hepinizin çoluğu çocuğu var, Kaçakçılar çok tehlikeli insanlar, benim de başım yakmayın!” Diyerek garsonlarını öğütlemişti.
Aylar sonra Selimin soruşturması kapandı. Cinayet, faili meçhuller arasında bir sayı olarak kaldı. Asena kardeşinin öldüğü eve bir daha hiç gitmedi.
Özel Atay