Bir hafta oldu o otobüslere bineli. İlki, hani o konserve benzetmesi gibi tıka basa doluydu ama ilerleyelim gibi sözler yoktu. Alttan alta kıpırdanmalı bir sakinlik hissettim. Nefesler tutulmuş gibiydi. Yolcuların çoğu telefonuna pürdikkat bakıyordu. Önümdeki koltukta oturan adamlardan biri “Açıklıyor, açıklıyor!” dedi heyecanla. Ondan sonraki ilgim, “Ha, sahi o gün, bugündü değil mi?” şaşkınlığı ile net mi brüt mü diye başlayıp devam eden muhabbetlere kaydı. İnsanlar sanki birbirini kırk yıldır tanıyormuş gibi konuşuyorlardı.
Evden çıktığımdan beri içimden tekrarladığım sayıları şaşırmaya başladım. Oysa yollarda ne güzel söyler dururum hep. Ne bu sayılar diyerek merak edenleriniz, Rus Matematik Profesörü Grigori Grabovori sayı sekansları başlığıyla internette arayabilir. İnanmaya bağlı bir konu. Hoş inanmayanlar da yararlanmış. Hastalık, aşk para ya da ne dilerseniz onun için bulunmuş sayılar kullanılıyor. Örnek vermemi isterseniz, olumsuzun olumluya dönmesi için 1888948 sayıları tek tek söyleniyor. Yani şöyle: 1 8 8 8 9 4 8. Yanılmıyorsam şu anda bıyık altından gülüyorsunuz.
Neyse ben devam edeyim. Otobüste oluşan karmaşa kafamı karman çorman edince sayılarımı tekrarlamayı bırakmak zorunda kaldım. Aylardır alışmışım ya sayıları tek tek söylemeye. Havada uçuşan bir sürü 8506 zihnime 8 5 0 6 olarak yerleşiverdi birkaç dakikada. Hayretle onları tekrarlamaya başladığımı fark ettim. O sessiz sakin otobüsün geldiği durum daha hayret vericiydi. Heyecan dorukta konuşmalar, önden arkaya, arkadan öne dalgalanıyordu. Sayılar, hesaplar, kitaplar. Hımm iyiymiş, olsa ne olacak ki sözleri arasından sersemleyerek kendimi otobüsten atıp gideceğim yere yürüyerek ulaşmaya karar verdim.
İki saat sonra eve dönerken yine otobüsteydim. Çok kalabalık değildi. Oh oh diyerek sevindim. Bir arkadaşıma rastlayınca daha sevindim ama konunun bu otobüste de devam ettiğini, hem de daha hararetle devam ettiğini görünce sıkıldım. O gün, 8 5 0 6 sayıları otobüs korsanı olmuştu adeta. Önce yanında veya karşısında oturanlara memleket nere kardeş diye açılan sohbetler otobüsün süratini geçmeye başladı. Duraklardan binenlerle daha koyulaştı. Ayaktaki yolcular nerede sohbet yoğunlaşıyorsa oraya kayıyorlardı. Birbirlerinin söylediklerine kızıp öndeki ya da arkadaki koltuktakine laf atanlar, tansiyonum çıkıyor diye ayılıp bayılmaya doğru gidenler ortamın gerginliğini arttırmakta başarılıydılar. Bindiklerinde itina ile maskelerini taktıkları belli olanlar, maskelerini fırlatıp attılar. Ağızlardan saçılan tükürükler kimsenin umurunda değildi. Başka zaman olsa söylenenler, her frende içlerinin dışlarına çıkmasına aldırış etmiyor, varsa yoksa asgari ücret üzerine konuşuyorlardı.
Birisi, “Patron o aradaki 3 0 0 6 lira farkı verecek vermesine de ne yapacak, ürettiği mala zam yaparak karşılayacak zararını,” dedi. Zihnimde bir türlü düzenleyemediğim sayılar bu konuşma ile atağa geçip ne kadar Grigori Grabovori sayılarıma hükmetmeye başlasa da bu kez otobüsten inip evime yürüme şansım yoktu.
“Bir kilo yağ zaten oldu 5 0 lira. Bir de zam olursa ne yaparız?” diye yakındı diğeri, otobüsten inmeden zam yapıldığı haberini alacağından bihaber.
Aklıma bir gün önce gittiğim marketteki konuşmalar geldi. Market çalışanı, sabah gelen yağı kapışmak için birbirleriyle kavga edenleri anlatıyordu.
Bu arada otobüs markete dönüştü sanki. Herkes, teker teker rafları yoklarcasına ürün fiyatı veriyordu birbirine. Ah kardeş diye diz dövenler, bu yaşıma geldim böyle bir şey görmedim diye sızlananlar çoğunluğu ele geçirmeye başladı.
Otobüsün içindeki sayı karmaşası yetmemiş gibi kendi içimde geçmişe dönük sayılarla kafam ambale olmuştu ki bir kadının feryat figanı ile irkildim. “İş beğenmiyor kimse iş,” sözlerine genç bir kız atıldı “Üniversite mezunuyum, mecburen markette çalışıyorum teyze, sen ne diyorsun?” diye. Kadın, “Şükretmek yok bizde,” diye üsteledi. Uğultu, homurtu dalga dalga. “Camları açalım hava girsin,” diye öneren kişinin aslında şimdilik hava bedava demek istemesine kulaklar tıkalıydı. “Aşçıyım, 15 yaşımdan beri aynı yerde çalışıyorum, sebat şart,” diye kasılan adamın suratına suratına çarptı senin devrin geçti lafları oradan buradan.
“Benim oğlum evde oturuyor, ben çalışıyorum,” dedi yaşlıca bir adam. Herkes dönüp baktı neden diye soran gözlerle. “Patronun işine geliyor emekli çalıştırmak. Ne yapacak genç çalıştırıp sigortasını ödeyip?” diye susturdu gözlerdeki soru işaretini.
“Suriyelilerden de iş bulunmuyor, onlar da sigortasız çalıştırılanlardan,” söylenmesiyle uçlarını iki yana çektiği başörtüsünü çenesinin altında sıkılaştırdı bir kadın.
Aklıma “Savaş çıksa bu ülkeden gider misin?” diyen sokak röportajı yapana verilen yanıt geldi. “Tabii hemen kaçarım.”
“Kaç yıldır Türkiye’desin?” sorusunun karşılığı 8 olunca tek sayı olduğuna sevindim kafamı bulandırmayacağı için. Sokak röportajcısı devam etmişti sormaya. “Oy kullanacak mısın peki?” Suriyeli “Niye kullanmayım, vatandaşım ben artık. İstersen kimlik no vereyim diye saymaya başladığında zihnimdeki sayılar hep beraber ayağa kalktı “Dur aman!” diyerek
Saate bakayım diyorum o da uçmuş. 1 4. 2 0
Neyse ki ineceğim durağa gelmiştim. Sürücüye Allah yardım etsin diyerek acıdım. Alkol testi yapılsa akşama dek duyduğu sayılarla kafayı bulduğundan sonuç ne olurdu bilmem. Hengameden kurtulduğuma sevinip Grigori Grabovori sayılarıma devam etmeyi umdum evime gidene kadar. Ne mümkün! Kafamda 8 5 0 6, olmadı 3 0 0 6. O yetmiyor birden ev sahibi ne kadar zam yapar sorusu bir yerlerden çıktı arsız arsız. Ya 1 7 5 0 lira, ya çık derse ne kadar arttırırım 7 5 0 anca. Marketin önünden geçerken kafamı çevirdim yine sayılarla muhatap olmamak için ama gözlerim onlardan yana kaydı. Soğanın kilosu 1 3. 5 0, patates olmuş 1 1. 9 0.
Eve girer girmez soğuk bir duş almak istedim kaynayan başıma iyi gelir diyerek. Sonra niye soğuk alayım doğalgaza zam gelmeden sıcacık duş almak varken diye kendimi attım banyoya. Çevirdim musluğu dilime yerleşmiş 8 5 0 6 tekrarı ile. Akşam televizyon açmamaya, hatta telefona bile bakmamaya kararlıydım. En iyisi erkenden uyumaktı ama telefonum çaldı. Arayan otobüste rastladığım arkadaşımdı. Ben indikten sonra olan olmuş, sürücü otobüsü en yakın karakolun önüne çekmek zorunda kalmış. “Şanslısın, iyi ki senden sonra oldu,” dedi arkadaşım. Bilseydi beni bırakmayan, beynimi didikleyen sayıları. Ama umutluyum, elbet sıyrılırım bu durumdan. Bir daha asgari ücretin açıklanma gününün sıkı takipçisi olacağım. O gün sokağa çıkmaya tövbeliyim çünkü.
Ceyda Sevgi Ünal
Çok teşekkürler Füsuncuğum, 2023 yılın çok güzel geçsin. Sevgiler.
BeğenBeğen
Cok guzel cok…Ellerine saglik
BeğenBeğen
Çok teşekkürler Füsuncuğum, sevgiler.
BeğenLiked by 1 kişi