Türk gazeteci, araştırmacı ve yazar Uğur Mumcu (22 Ağustos 1942) Kırşehir’de dünyaya geldi. Yazmaya öğrencilik yıllarında başladı. Cumhuriyet Gazetesinde yayımlanan “Türk Sosyalizmi” başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülünü aldı. Hukuk Fakültesini bitirdi ve Cemal Reşit Eyüpoğlu’nun yanında bir süre avukatlık yaptı. Pek çok dergi ve gazetede yazarlık yaparken, onlarca kitaba da imza attı. Araştırmacı gazeteci kimliği ile Hizbullah, PKK, kontrgerilla, polis-mafya-siyaset ağının derin boyutlarını defalarca irdeledi. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan yazar, öldürülmeden önce PKK ile Kürt sorunu birbirinden ayırdığı bir bakış açısıyla, konu üzerinde çalışmalar yapmaktaydı.
Son yazısı “Zeyilname” olmuştur. 24 Ocak 1993’te Ankara’da Karlı Sokak’taki evinin önünde, arabasına konulan bombanın patlaması sonucu suikasta kurban giderek yaşamını yitirdi.
2 çocuk babası olan Uğur Mumcu’nun vefatından sonra eşi ve çocukları tarafından UMAG (Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı) kuruldu. 24 Ocak 1993 tarihinde öldürülen gazeteci-yazar Uğur Mumcu’nun gazetecilik, demokrasi, çağdaş toplum ve hukuk anlayışını yeni nesillere taşımak, böylece devrinin en önemli araştırmacı gazetecilerinden birisinin araştırmalarıyla, yazılarıyla, düşünceleriyle ve yol gösterici uyarılarıyla ölümünden sonra da yaşamaya devam etmesini sağlamak Vakfın kuruluşunun temel gerekçesiydi.
Eserleri: Mobilya Dosyası, Suçlular ve Güçlüler, Sakıncalı Piyade, Bir Pulsuz Dilekçe, 1978: Büyüklerimiz, Çıkmaz Sokak, Tüfek İcad Oldu, Silah Kaçakçılığı ve Terör, Söz Meclisten İçeri, Ağca Dosyası, Terörsüz Özgürlük, Papa-Mafya-Ağca, Sakıncasız, Devrimci ve Demokrat, Liberal Çiftlik, Aybar ile Söyleşi: Sosyalizm ve Bağımsızlık, Rabıta, 12 Eylül Adaleti, İnkılap Mektupları, Bir Uzun Yürüyüş, Tarikat-Siyaset-Ticaret, 40’ların Cadı Kazanı, Karabekir Anlatıyor, Kürt İslam Ayaklanması 1919-1925, Gazi Paşa’ya Suikast, Kürt Dosyası, Vurulduk ey halkım: unutma bizi, Katiller Demokrasisi, Saklı Devletin Güncesi “Çatlı vs”, Gazetecilik, Polemikler, Uyan Gazi Kemal, Bu Düzen Böyle mi Gidecek? , Söze Nereden Başlasam, Bomba Davası ve İlaç Dosyası, Unutmayalım, Unutturmayalım, Eğilmeden Bükülmeden, Kır Çiçekleri, Türk Memet Nöbete, Dost Yüzlerde Zaman, Çocuklar İçin, Beyaz Melek, İsterler ki Susalım
Uğur Mumcu’nun Yunus Nadi Makale Yarışması için gönderdiği makalesi 26 Temmuz 1962 günü Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlandı. Bu yazı Mumcu’nun Cumhuriyet’te çıkan ilk yazısı oldu.
Türk Sosyalizmi
“Demir ağlarla ördük ana yurdu dört baştan” mısraı, genç bir Türkiye’nin onuncu yılında mutlu yarınlara seslenişiydi. Gel gör ki, birkaç on yılın ardından Türkiye batılı tarifiyle iktisaden geri kalmış bir ülke oldu.
NATO subayları Türkiye’de “çöl zammı” alırlar. İktisadi durumumuz ve itibarımız için en acı misal… Geri kalmış ülke damgasını, Türk aydını, Türk halkı, bir suçlu gibi alnında taşıyor.
Yıllarca kendi çilesine terk edilen fakir halk, geciken yarınların ıstırabı içinde. Toprak – parlamento ağalığına dayanan demokrasimiz, son on yılda sadece köşe başı milyonerleri türetmiş, mutlu azınlıklar, umutsuz çoğunluğun ıstıraplarıyla zenginleşmiş, iktisadi planlar siyasi müteşebbislerin kasalarına bağlanmış, vergiler dar gelirlilerin omuzlarına yüklenmiş, vergi adaleti, sosyal adalet, işçi hakları fantezi bir edebiyattan ileri gidememiş ve en fenası, siyasi ve iktisadi ahlak yoksunluğu bir sari hastalık olmuştu.
Son on yılın iktisadi tablosu karşısında ibretle düşünmeye mahkûm bir kuşağız. Gelecek nesilleri değil, gelecek seçimleri düşünen politikacılarımız bu tablonun ressamlarıdırlar.
“Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” parolası ile liberalizm, en acı örneğini Türkiye’de vermiştir. Amerikan kapitalizmini sosyalizme antitez misali olarak verenler, bünye farklarını tahlil edemeyenler, oluş şartlarını mukayese edemeyenlerdir.
Ne kazandırmıştır on yıllık liberalizm memlekete? Kalkınma hızı mı? Sosyal adalet mi? Çalışma gücü mü? İktisadi itibar mı? Milli gelirde artma mı?
Yoksa Ortak Pazar toplantılarında bir geri kalmış ülke ismi mi? Son on yılın örneğinden ve sonuçlarından hoşnut olanlar, dünün köşe başı milyonerlerinden başkaları değildir.
Atatürk devletçiliği ne kaybettirmiştir veyahut iktisadi şartlarımızda ne derece bir değişiklik olmuştur?
Bu soruların cevapları Türk sosyalizminin anahtarıdırlar. Sistemleri, tarihi oluşlarıyla birlikte memleket şartlarıyla düşünmek gerek. Sosyalizm, Lenin’in tarifinde bir işçi diktatörlüğü, Batılı tariflerde bir iktisadi demokrasi, yani halkın iktisaden kendi kendisini idare etmesidir. Bunun içindir ki, aynı sosyalizm altında çeşitli yönler vardır.
Türk Sosyalizmi ne Marx’ın Sosyalizmine benzemeli ne de Batı sosyalizminin bir kopyası olmalı. Memleket şartlarının yarattığı ve siyasal rejime en uygun olan bir sosyalizm.
Türkiye’de demokrasi, kadrosuzluktan dolayı ideal safhaya erişememiş ve acı sonuçlar vermiştir. Kadrosuz sosyalizm ise kötü bir liberalizm olur. Acılarını yine milletçe çekeriz.
Bugünkü bürokrasi kartvizit imtiyazı, rüşvet alışkanlığı kalkmadıkça, bilgili, rasyonel, dinamik bir kadro bulamadıkça, sosyalizmden mucizeler beklemeyelim. Kelimelerin sihrine değil, tatbikine önem verelim.
İşte Türk halkı, şartların yarattığı bir Türk sosyalizmin ve dinamik ve rasyonel bir kadroya muhtaç…
Her şeye Atatürk gücüyle ve onuncu yıl umuduyla başlayacağız, başlamalıyız.
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi
https://www.umag.org.tr/tr/vakif/15/
Hazırlayan: Özlem Budak