Aralanmış pencereden gelen hafif esintinin dans ettirdiği perdeleri seyretti. On iki yıl olmuştu bu perdeler alınalı. İlk evlerine taşınırlarken seçmişti annesiyle. Güneşin rengini en iyi sarı perde gösterir demişti annesi. Gerçekten yıllar boyu her sabah güneşi tüm cömertliği ile sergilemişti bu perdeler. Şimdi solmuştu, kara sarı. Artık güneşi göremiyordu ki sergilesin. Eskiden olsa kalkar kalkmaz camın önündeki çalılıkta kendisini bekleyen kızıl gerdanla selamlaşır, “Günaydın” derdi ona gülümseyerek. Sonra gözlerinin güneşten kamaşmasına aldırmadan gökyüzüne bakar, havanın durumuna göre giyeceği kıyafeti seçerdi. Oysa canı yataktan kalkmak istemiyordu. Pikesini tepesine çekecekken, korna ve bağırış sesleri odasına doldu. Hemen kalkıp, camı kapattı. Görüntü bir kez daha canını sıktı. Çalılık yerine hemen yakında yüksek bir binanın duvarı, kızıl gerdan yerine kırmızı bir otomobil burnunun dibindeydi.
Annesi, Türkan hanım kahvaltıyı hazırlamıştı çoktan. ”Günaydın kızım.” “Günaydın. Kahvaltıyı salonda mı yapsaydık bugün, şöyle yayıla yayıla.” Yıllık izinde olsa bile pazar kahvaltısı alışkanlığı devam ediyordu. “Olur kızım taşırız şimdi.” Önünde iki minik taburenin bulunduğu, duvara monte masadan salona taşıdılar kahvaltılıkları. Mutfak yarı yarıya küçülmüştü eskisine kıyasla. Annesini yemek yaparken seyrettiği, bir yandan üzerinde ödev yaptığı ahşap yuvarlak masa yok olmuştu. Onu da spotçular götürmüştür. Mutfağın küçülmesi değil de balkonun olmaması daha zordu belki. Kahvaltıdan önce bir sigara çekti canı. Annesine zehir solutmamak için yarı beline kadar dışarı uzanmak zorunda kaldı.
“Ne o, canın sıkkın gibi, iyi uyuyamadın mı dün gece?” “Uyudum uyumasına da sabah kalktığımda neredeyse karanlıktı oda. Arkadaki yeni binayı ne kadar yakına yapmışlar. Sabah güneşinin önüne geçmiş.” “İstersen bu gece salona hazırlarız yatağını. Bak yan pencereden nasıl güzel bir aydınlık geliyor.” Gerçekten de süzülüp gelen sabah ışığı kahvaltı masasının üzerinde yayılıyor, reçeldeki kayısıda, bardaktaki çayda ışıldıyor ve annesinin huzur dolu yüzüne yansıyordu. Selin, hayretler içinde annesine baktı. Yıllar boyu onun kaygılı yüzünü görmeye o kadar alışmıştı ki, şimdi başka birisi var gibiydi karşısında.
Kollarını kavuşturup annesini seyrederken çığırtkan bir sesle aniden irkildi Selin.
“Anne nasıl dayanıyorsun buna? Dün de bir ara duydum bu sesleri. Her gün matkapla, ne oluyor böyle?”
“Ha o mu? Yan komşu Arif Bey. İzin istedi benden ve diğer komşulardan. Birer paket lokumla tek tek kapımızı çalıp derdini anlattı. Çok kibar adam. Meğer bir hobisi varmış, ahşap bir şeyler yapıyor. Arada sırada olur o kadar. Rahatsız olmuyorum ben.”
“O da yeni gelenlerden değil mi? Eskilerden kimseye rastlamadım. Nereye gitti hepsi? Ayten teyzeler, Saime teyzeler..” Türkan hanım hemen cevap vermedi. Sessizlik saydam bir balon gibi şişti aralarında. Türkan hanım’ın derin bir soluk vermesi, çayına şeker alıp karıştırmasıyla söndü biraz. Elini iyice kısalttırdığı, seyrek beyaz saçlarına götürdü, arkasına yaslandı. “Herkes bir yerlere gitti işte. Güneyde kasaba hayali vardı Ayten’in, onlar Datça’ya taşındılar. Saime, emekli maaşımız site aidatı ödemeye, burada yaşamaya yetmez deyip otogarın yakınında bir mahalleye taşındı. Hem buralarda kiralar çok arttı biliyorsun. Geliriyle rahat ederler. Kimisi yeni evlerine geri dönmedi, alışmışlar gittikleri yerlere.” “Demek öyle…”
“Yine de var eski komşulardan. Kahve günü yapıyoruz üç beş kişi.”
“Üst kattaki bir artı bir dairelerde gençler var galiba. Gece müzik sesi geliyordu o taraftan.” “Bekar çoğu. Sesleri o kadar olmaz normalde ama hafta sonları eğlenirler bazen. Ben de duyan kulağımın üstüne yatıp uyuyorum, bir şey duyduğum yok o yüzden.” Canı sessizlik istediğinde duyan kulağının üstüne yatması meşhurdu. Tedavi etmeye ikna edememişlerdi onu sırf bu yüzden.
Market alış verişi ve mutfaktaki işlere yardım ettikten sonra koltuğa uzandı Selin. Yol yorgunluğunu atamamıştı daha. Annesi enerjisini yitirmemiş, radyoyu açmış, Türk Sanat Müziği dinliyor, bir yandan eşlik ediyordu soliste. Annesinin sesinin güzelliğini fark etmemişti daha önce. İnce fakat tiz değil duru, temiz bir sesi vardı. Gözleri yarı kapalı dinlerken, onu izlemeye devam ediyordu. Annesi önce denizliğe konan kumrular için ekmek ufaladı, sonra pencerenin önüne sıraladığı sardunyaları ve gülleri suladı. O sırada evlerinin önündeki yürüyüş yolundan geçmekte olan bir adam durarak ona selam verdi, başındaki kasketi çıkardı konuşmaya başlamadan önce. Annesi camı açarak bir süre sohbet etti onunla. Selin mırıl mırıl sesler duydu belli belirsiz uykuya dalmak üzereyken. “Kızım dün geldi İtalya’dan. İzin almış, bir haftasını benimle geçirecek.” Sonra geçenlerde gittikleri bir filmden bahsediyorlardı ve akşamki sanat müziği kursundan, verecekleri konserden…
Selin akşamüzeri tatlı bir uykudan uyandı. Uzun koltukta doğrularak oturdu, etrafına yadırgayarak baktı bir kez daha. Duvarlar boştu. Aile resimleri, annesiyle rahmetli babasının gençlik fotoğrafları artık yoktu. Yıllarca içlerini kristal çay bardakları, kahve fincanları, çeşitli biblolarla doldurdukları camlı dolapları yerine raflı küçük bir televizyon ünitesi vardı.
Annesi kahve ve kurabiyelerle içeri girdi. Selin onu uzun zamandır bu gelişi kadar mutlu görmediğini düşündü. Gözleri parlıyordu, cildi ışıl ışıl, hareketlerinde bir coşku görülüyordu. Selin ondaki olumlu değişime şaşırdı, yeni ortama bu kadar çabuk alışmasını beklemiyordu. Ayrıca onun bugüne kadar ne sinemaya gittiğine ne de şarkı söylediğine şahit olmuştu. Kahvelerini içerken uyumadan önce duyduğu konuşmaları sordu. Türkan Hanım’ın yanakları pembeleşti. Komşusu Arif Bey’den bahsetti. Onunla belediyenin açtığı sanat müziği kursuna gittiğini, koroya seçildiğini anlattı. Bu akşamkine gitmeyecekti Selin’le vakit geçirmek için.
Akşam yemeğinden sonra Türkan Hanım makyajı ve telkari tavus kuşu küpeleri ile çıkmaya hazırdı. “Kızım emin misin, hiç rahat değil içim. Zaten şurada kaç günümüz kaldı beraber. Gitmeseydim.” Selin annesine sarıldı, “Ben de e-postaları cevaplarım biraz, çok birikmişti. Sen keyfine bak.” Perdeyi hafif aralayarak apartmandan kol kola çıkan Arif Bey ile annesini seyretti. Sanki attıkları her adımla birlikte ışıl ışıl bir sevinç yayılıyordu etraflarına. Başını kaldırdı, güneşin karşı sitenin ardından yavaşça batarken, dokunduğu her şeyi değiştirdiğini, bahçedeki ağacın yapraklarını yaldızlı alevlere dönüştürdüğünü fark etti. Tuhaf bir mutluluk hissi sardı Selin’i, gülümseyerek perdeyi kapattı.
Değişim

Çok beğendim🤗💕
BeğenBeğen