Kirkor Yeteroğlu geçen Haziran ayında Neriman Özer Hanım’ı evinde ziyaret etti. Daha çok çocukluk anıları ve yaşama şartları, o zamanki sevinçleri, ortak tanıdık aileler ve bölge şartları konuşuldu. Sıklıkla Ağın’a gitmek, anılarını ve çocukluğunu tazelemek istediğini söyledi.  Çocukluktan tanıdığı Hattımgil’in Kuyumcu Hüseyin Efendi’nin kızıydı Neriman Hanım. Kirkor Yeteroğlu babasıyla Şepikli köyünden Ağın’a her hafta pazara geldiklerinde uğrak yeriydi kuyumcu dükkanı. Hüseyin Efendi’nin dükkanı, küçük ve kendine has kokusu, sokağa bakan penceresinde minicik vitrini olan bir kuyumcu dükkanıydı. Çok zarif altın ve gümüş takılar, telkâriler yapardı.  Babası alışveriş yaparken Kuyumcu Hüseyin Efendi onunla sohbet edermiş. Karşısındaki çocuğa büyük ve değerli bir insan gibi davranırmış. Bir kaç yıl önce Ağın Düşün ve Sanat Dergisi’nde aileyle ilgili habere rastlayınca dergi kanalını izleyerek ulaşmış Neriman Hanım’a. Unutmamıştı. Ahde vefa insanıydı. 

şepikli rüzgâr

nehirlerin coşkusu

çocukluğumdu akıp giden

dere boylarında yarpuz

kenger kanatırdık kırlarda

kanatmazdık kimseyi

kuşları ürküten korkuluktuk

şimdi nasıl da korkuyoruz birbirimizden

ilkin arapgir, çemişgezek kokladım

ağın, eğin dutları

şimdi nereye gitsem

anıların avlusunda güz

seslenir uzaktan

kentlerin burgacında

her yer dikenli

hayatımız pusuya düşmüş ceylan

”munzur’un hırçın kayalarında

geyik başı gibi uzanayım”

beni göldağı’nın karına

şepik’in rüzgârına sarın

zemheri

çocukluğum

derin ırmaklarda akıyor

saklayarak kimliğini

zemheride yolunu yitirmiş serçe

ürkekliğinde geçiyor günler

şimdi doğduğum yerde

yaralı bir kuş yüreğim

kaval seslerinde büyüyor

nergis, çiğdem, papatya

mor dağlarını kokladığım yurdum

eski kervanların terkisinde

nal sesleri yıkık hanlar

kuytu gecelerin duldası

ay doğar tepelerden

ıssızlığın ortasında

ırmağa karışır türkülerimiz

kuru bir dal mı tuttuğum

anılar mı?

çocukluğum yok

gençliğim bir acı su

ömrüm dağlara çizilen gölge

Kırık Çan, Kirkor Yeteroğlu