Feyza Hepçilingirler, Yazarlık Sınıfı, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul 2018
Nisan, ‘çocukların’, ‘çocukluğun’ ayı benim için. Hem uyanan doğada yaşam döngüsünün pırıl pırıl yeni bir döneminin başlaması hem de kendi çocukluğumun eğlenceli 23 Nisan anıları, güncel koşullar ne kadar sıkıntılı da olsa güzel günlere dair umut veriyor bana. Bu yüzden her yıl Nisan ayında çocuklar için yazılmış bir kitabı okuma listeme alıyorum. 2015 yılında şahsen tanışma ve NEYYA Koşuyolu’nda kendisiyle çok keyifli bir söyleşi yapma fırsatı bulduğum değerli yazar, “edebiyat öğretmenimiz”(1) Feyza Hepçilingirler (1948- )’in ‘Yazarlık Sınıfı’ kitabı, Hepçilingirler’in doğduğu, büyüdüğü yerde, Ayvalık’ta İlçe Halk Kütüphanesi’nde çıktı karşıma. Kitaplar böyledir, bir şekilde gösterirler kendilerini okura, en altta rafta olsalar bile.

Yazarlık sınıfının genç öğretmeni Petek, öğretmenlerin genelde angarya olarak kabul ettikleri ders dışı kurslardan biri olan bu sınıfın öğretmenliğini biraz da mecbur kalarak üstlenmiştir. Derslerde öğrencilerine yazmayı sevdirmek konusunda pek de başarılı olamamıştır bugüne kadar ama planı, programı tamamen kendisine bırakılan bu kursta bu işi başarmaya kararlıdır. Kesin kararlı olduğu diğer konular ise çocuklara yazı yazarken ‘giriş-gelişme-sonuç’ planını dayatmamak, illa da ‘ana fikir’ sormamak ve yanlışları göstermek adına kağıtları kırmızı kalemle kanatmamaktır. ‘Yazarlık Sınıfı’ her biri farklı yaş ve sınıflardan on öğrencisi ve mesleğini, öğrencilerini, edebiyatı seven Türkçe öğretmeni Petek ile derslerine başlarken, yazar da okuyucuyu bu sınıfa katılmaya davet eder. Her bölümün sonunda okuyucu tarafından doldurulmayı bekleyen boş sayfaları ile hem bir kitap hem de bir defter gibi Hepçilingirler’in ‘Yazarlık Sınıfı’. Yazarın ‘Deniz’ ismiyle hitap ettiği her okuyucu da hem okur hem de yazar.
“… adının DENİZ olmasını kabul ettiğini varsayıyorum. Petek Öğretmen’in, Yazarlık Sınıfı’nda kendisini geliştireceğini düşünürken senin de bu sınıfa uzaktan katılarak yazma becerini arttırmanı sağlamaya çalışacağım. Lütfen bana yardımcı ol. Bunun için sınıfta yapılacak çalışmaları iyi izlemen ve kitaptaki sınıf arkadaşlarınla aynı ödevleri yapman yetecek. Hazır mısın?”
Deniz’in yani okurun da katılabildiği her derste farklı bir çalışma yaptırır Petek Öğretmen öğrencilerine. Başta çekingen, isteksiz görünen çocuklar kelimelerin dünyasında gezinmeye başladıkça, kendilerini ifade ettikçe ve dinlendiklerini gördükçe hevesle sarılmaya başlarlar kalemlerine. Kağıdın üzerinde her biri kendine özgü bir dünya yaratır. En sonunda da ‘kurmacanın tadına vararak’ öykü yazmaya başlarlar.
Bazen, özellikle de toplu taşım araçlarında sadece “he”, “aynen”, “hadi” gibi birkaç kelimenin kullanıldığı, bir-iki dakika sürebilen telefon konuşmalarına kulak misafiri oluyorum. Her seferinde, bu konuşmadan telefonun diğer ucundaki kişinin ne anlamış olabileceğini, bu iki kişinin birbiriyle iletişim kurmuş sayılıp sayılmayacağını düşünüyorum ama bir cevap bulamıyorum. Ana dilimizi doğru kullanmak, kendimizi ifade edebilmek, anlamlı bir iletişim kurabilmek toplum yaşamını gerilmeden, uzlaşarak sürdürmek için de önemli değil mi? Aslında şart değil mi? Feyza Hepçilingirler, Türkçe’nin doğru kullanımı konusundaki hassasiyeti ve çabası ile de tanınan bir yazar. Bu konuda yazdığı ‘Türkçe “Off”’ ‘Dedim:”Ah”’ gibi kitapları onlarca baskı yapmış. Onun doğru düzgün Türkçesiyle sözcüklerin kayıp gittiği ‘Yazarlık Sınıfı’nı okumak çok keyifli, bana göre Petek Öğretmen’in alıştırmalarına katılmak da bir o kadar eğlenceli. NEYYA ile değişik il ve mekanlarda çocuklarla yaptığımız öykü atölyelerinde çocukların kendi kelimeleri ile bir dünya yaratmakta ve bu dünyayı diğerleri ile paylaşmakta başlangıçta gösterdikleri çekingenliğin atölye sonunda yerini gözlerinde mutlu bir parıltıya bıraktığına her seferinde tanık olduk. Yazmak ve okumak sadece çocuklar değil hepimiz için birbirimizden tabi ki farklı olduğumuzun/olacağımızın, aynı zamanda hepimizin de dinlenmeye/dinlemeye değer olduğumuzun en doğal, en keyifli alıştırması. Bu anlayışla çocuk yaşta karşılaşabilmek, bu anlayışı içselleştirmek ise güzel, anlamlı bir geleceğin bana göre ilk şartı.

Ortaokul yıllarındayken Türkçe öğretmenim benden okul gazetesi için bir yazı yazmamı istemişti. “Bir yazı eksik, istediğin bir konuda akşam evde yaz. Bana göstermene gerek yok, sabah gelir gelmez hemen gazeteye as yazını.” demişti, “iyi” bir “kompozisyon” yazacağıma güvenerek. (80’lerde okul gazetesi koridordaki bir duvarda yer alan panoya asılan yazı ve fotoğraflardan oluşuyordu.) “Birbirimizi sevmek zorunda değiliz ama saygı göstermek zorundayız.” konulu bir yazı yazmış ve panoya asmıştım. Çok sevdiğim Türkçe öğretmenimin birkaç ders sonra elinde yazımla gelip “Ne yaptın sen!” deyişini hala hatırlarım. On üç-on dört yaşlarında bir insanın bu konularda fikir belirtmesi uygun bulunmamıştı demek, yazım gazeteden çıkartılmıştı. O günden bugüne sansür tabi ki bitmedi, bazı alanlarda belki daha da ağırlaştı ama çocukların kendilerini ifade edebilecekleri atölyelerin, ‘Yazarlık Sınıfı’ gibi kitapların olması da umut verici.
Feyza Hepçilingirler’in ‘Yazarlık Sınıfı’ okul dönemiyle birlikte sona eriyor. Bir sonraki dönemi sabırsızlıkla bekleyecek olan çocuklar ve Petek Öğretmen zorlukla ayrılıyorlar birbirlerinden. Peki hem okur hem yazar olan Deniz ne yapacak?
Ayşegül Ayman
- İlk ve ortaokulu Ayvalık’ta bitiren Feyza Hepçilingirler, İzmir Kız Lisesi (1966) ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1971) mezunudur. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulundan yüksek lisans derecesi almıştır. İzmir Kemalpaşa ve Karataş liseleri (1971-81) ile Buca Eğitim Fakültesinde edebiyat öğretmenliği (1981-84) yapmıştır.