Onu ilk gördüğünde, annenin tuvalet masasının üzerindeydi. Krem, pudra, ruj, oje, tarak, göz kalemi ve mücevher kutularının yanında tek başınaydı, tanımıyordun neydi acaba? Sokaktasın, hacıyatmazları görüyorsun, ipi çözüldükçe salınan, bir hat üstünde durmayı beceremeyen topaçlar Onlara göre daha ince uzundu ve madeni bir malzemeden yapılmıştı, gövdesine göre biraz geniş bir taban üzerine iki parçalı ince belli bir kadeh gibi yerleşmişti ve eski tüy kalemlere benzeyen, süslü vidalı bir parça ile tamamlanan şekliyle ince ve zarifti. Çok etkilenmiştin. Soran gözlerini annene çevirdiğinde babaannesine Mısır’dan hediye getirilmiş bir sürme olduğunu söylemişti. Sonra eline alıp üstündeki süslü metal tüyü çevirip açmış ve göz kapaklarının arasına yerleştirilerek gözün içine çekildiğini söylemişti. Anneni bu simsiyah sürme çekilmiş gözleriyle hayal etmeye çalıştın, ı ıh hiç hatırlamıyorsun.

Mısırdasın. Kleopatra kollarını ve omuzlarını dışarda bırakan derin göğüs dekolteli, dökümlü beyaz ipek bir elbise giymiş. İnce belini saran kalın kemerin altın ışımaları güneşinkilerle dans eder gibi hareketli. Sarayın terasından sana bakıyor. Palmiyelerin altında güneşten gizlenen balkonun kuytusuna doğru uzaklaşıyor. İçerde nedimeleriyle piramitlerin olduğu meydanda yapılacak bir tören için hazırlık yapıyor, en göz alıcı kıyafetlerini giyiyor, ayağına sandaletlerini geçiriyor ve en son aynanın önündeki sürmedanlıkla gözlerine sürme çektikten sonra arabasına binip tören alanına gidiyor. Orada karşılaştığı Sezar sürmeli gözlerini görünce ona aşık oluyor ve onu hiç bırakmıyor. Piramitlerin inşasında binlerce Mısır’lı kölenin sanki bir makinanın dişlileri gibi çalışmaları, o kızgın güneşin altında kimbilir kaçının kaza ile can verdiğini de aynı sürmeli gözlerle görmüş müdür acaba Kleopatra? Öldüğünde 38 yaşındaymış.

Aynanın önünde duran yaprak şeklindeki kutuya takılıyor gözlerin. Annenin kucağındasın, göğsünün sıcaklığını hissediyorsun. Kulaklarında ona çok yakışan üzüm salkımı küpelerini almak için elini uzatıyorsun, hızla çekince salkımın taneleri yere saçılıyor. Kucağından bırakıldığında şaşkınsın, ağlamaya başlıyorsun tekrar kucağa alınmak için. Kutuyu açıyorsun, bir çift üzüm salkımına benzeyen küpe kendi halinde yerleşik öylece sana bakıyor.

Kleopatra’yı unutmuşsun, yeşli gözleri sürmeli Afgan genç bir kadın posteri duvarında asılı. Afganistan’ın dağlık coğrafyasında başından yarı kaymış örtüsü ve kocaman hüzünlü gözleriyle gördüğü neleri saklıyordu kim bilir. Lisede okul yolundasın, büyük babaannenin sürmesi gözlerine belli belirsiz çekili, caddenin paralelinde uzanan parkın yanındaki kaldırımdan yürüyorsun. Yanına Afgan bir genç yaklaşıyor, ODTÜ’de öğrenci olduğunu ve caddedeki bir eve bir arkadaşı ile birlikte yeni taşındıklarını söylüyor. Kilolu, konuşurken terleyen, zorlukla nefes alan ve her yaşında yaşlı bir adam gibi görünen tiplerden biri, hiç ilgini çekmiyor. Ona İngilizce olarak Türkçe bilmediğini ve onu anlamadığını söylüyorsun. Tabii ki o da İngilizce biliyor eyvah! Neyse ki seninki kadar onun İngilizcesi de. Kırık dökük arkadaş olmak istediğini söylüyor, sen olmaz diyorsun, onu anlamadığını okula geç kaldığını söyleyip hızla yanından uzaklaşıyorsun.

18 lerindesin. Dünyayı keşfe çalışılan sohbetlerin akşamdan güneşin doğuşuna kadar tüketilemediği zamanlarda. Bugünlerde neredeyse kimse gözüne sürme çekmiyor. Tiyatro aktrisi Gülriz Sururi hariç. Ne kadar çok yakışıyor ona sürme, bakışı gülümsemesi sesi harikulade. Arkadaşınla konuşuyorsunuz, tiyatro, Gülriz Sururi, oyuncu kimliği, kadın kimliği derken sıra  sürmeli göz makyajına gelince, “benim de sürmem var biliyor musun?” diyorsun. Ertesi gün ikiniz sürme çekme pratikleriyle ayna karşısında epeyce bir vakit harcıyorsunuz. Arkadaşın “Bu sürme çok yararlı, hem doğal hem de banyo sonrasında bile kirpik diplerinde kalıyor” Diyor. Sürmenin faydaları üzerine uzun uzun konuşuyorsunuz ve bundan sonra ikiniz de sürme kullanmaya karar veriyorsunuz.

40’lı yaşlarındasın. Genç bir İngiliz şakıcı var yenilerden, hafif boğuk sesiyle öyle etkili bir şekilde kelimeleri kullanışı var ki, hüznü içine işliyor. Tekrar tekrar dinliyorsun Onun da siyah gözleri sürmeli. Amy Winehouse ismi. Şarkı söylerken kendi halinde görünüyor ama hissediyorsun, çığlık atıyor ” Back to Black”. 20 yaşındayken ödül almaya başlayan bu İngiliz şarkıcı sayısız ödülü de kalan yedi yılına sığdırıp 27 yaşında yaşama veda ediyor. Bir de Barış var, Barış Akarsu; “Islak Islak”ı söyleyen. 2007 yılında ödül alan rock şarkıcısı, bir trafik kazasıyla 28 yaşında aranızdan ayrılan.” Ayrılık zamansız gelir” Sürmeli gözleri hüzünlü sesiyle aklınıza takılı.

Kargaların sesi doluyor odaya, saksıları dağıtıyorlar, çiçeklerin filizlerini yiyor, köklerinden çıkarıp balkonun ortasına atıyorlar. Ahşap kafeslerin içinde, hırpani, kafalarına geçirilmiş bezlerle kendilerini kuşlara terk etmiş orta çağ rahipleri geliyor gözünün önüne. Yara bere içindeki gövdelerinin üzerine korkunç çığlıklarıyla inip kalkan vahşi kuş gagaları. Kefaret!

Bir iki gün önce izlediğin bir tiyatro oyununa kayıyor zihnin. 6 Şubat’da hayatınızı alt üst eden depremde hayatlarını kaybedenlerin yakınlarının acılarını paylaşmak adına sahnelendi. Güney Amerika’da bir ülkede biri ressam, diğerleri gazeteci, müzisyen ve yazar olmak üzere dört aydının hapishane hücresinde yaşadıkları, baş gardiyanın köpeğini de dahil ederek zalim bir oyunmuşçasına uyguladığı, insanın tüylerini diken diken eden işkenceye karşı uyuyan ölümü uyandırmak için yemeği reddederek direnmelerinin hikayesi. İşkence!

Zihnin yirmi yıl önce yaşadığımız coğrafyada 555 gün boyunca işkence edilerek kendileri gibi düşünmediği için betona gömülen Konca Kuriş’in bedeninin yer aldığı gazete sayfasına kayıyor şimdi de. Seçimde iki farklı ittifaktan birinin arasına kabul edilen bu radikal terör örgütünden dönme siyasi partinin yer alıyor olması bütün mutedilliğini alıp götürüyor. Kara kara bulutlar fır dönüyor etrafta.

Kötülük ve işkence gömütünün etrafına çepeçevre sürme çekiliyor, kimsenin gözünden kaçamıyor. Herkesin sonsuza dek onlardan uzak tutulması da Erk’in kefareti.

Işık Demirtaş