İkinci perdeyi, birbirine girmiş binaların bulunduğu, sokakların arasında yürüyen koşuşturan insanların olduğu bir sahneyle başlatmıştır. Ama duymaya alışık olduğumuz topuk sesleri tozların içinden çıkıp gelemiyor şimdi. Onun yerini yürek atışlarının kulakları sağır eden sesleri almıştır. Çöpçü süpürgelerinin hışırtısı ilk sırayı kapmak için zamanı biriktirmeye dönmüştür yeniden.

Tekmeleyip atmak istediği örtü gibi, gökyüzünün maviliğini görmesini engelleyenleri üzerinden atamıyor olmasını yedirememiştir kendine K. Bilmem kaçıncı kez yıkılan ve yeniden ayağa kalkan tüm zamanların şehri Hatay kameralar karşısında üzgündü şimdi. Üzerinde taşıdığı hayat zerrecikleriyle sınırları aşmaya doyamayan isyankâr nehir bile suskun kalmıştı yeniden. Her seferinde güzelliğinden bir parçasını terk ediyordu ne yazık ki. “Renklerin buluştuğu yer,” diye ünlenmiş olan bu kent, belki de üzerine kondurulan çirkinlikler nedeniyle öfkelenip silkeleniyordu zamanının bazı dönemlerinde. İşte yine sessizliğe bürünen bedenlerin buluşma noktası olmuştu tarihin en eskilerinden olan şehir. Onu yeniden toprağın saflığıyla buluşturan anlam veremediği kirlilikten kurtulma isteği olmalıydı, konuşamayan adamın saflığı gibi.

Belki de hayatında ilk defa kendini herkesle eşit hissetmiştir K. Duyuramadığı çığlıkları ortak coğrafyası olmuştu yıkılan insanlığın. “Sessizliğimi seviyorum,” demişti bir keresinde. Ardından haykırışlarının harfsizliğini daha çok sevdiğini eklemişti. Her dilin, her inanışın, her ırkın eşitçe kucaklandığını söyleyenlere yolladığı alaycı bakışlarına engel olamamıştı. Farklılıkların parmakla sayılacak kadar azaldığının, kalanların da ayakta kalma mücadelesi verdiklerinin bilincindeydi ne de olsa. Şimdi ayrı bir yıkım eklenmişti tarihin sayfalarına.

Kamera hayalet kentin sokaklarında gezinirken gözler çocukluğumuzun koşuşturmalarını arıyordu. İki sessiz kardeşin çabasıyla oluşturulan oyunlar da yıkılan hayatlar gibi yok olup gitmiş miydi acaba? Kötülüğün ihaneti yüzünden yeniden ayağa kalkmasının zor olacağı söylentisi dolaşıyordu zihinlerde. Evlerin damında beslenip uçurulan güvercinlerin korkusuzca kondukları yuvalarını bulamadıkları görüntü geldiğinde yürekler daha hızlı çarpmaya başlamıştı. Kendilerini kümeslerine davet edecek, kanadı kırpılmış öncü güvercinle takipçi olanın kaybolmuş olmasıdır bu şaşkınlığın bir nedeni. Onu havaya fırlatan ellerin varlıklarını yitirmiş olmaları da ayrı bir nedendir. Yorgunluktan kanatlarını oynatmakta zorlanan kuşlar, ayaklarının alışık olmadığı bir çatıya konmak zorunda kalmışlardı sahnenin ilerleyen diliminde. Takla atmaktan enerjisi tükenen taklacı güvercin ne yapması gerektiğini bilemez durumda aşağı doğru hızla yol almaktaydı. Nerede olduklarından emin değillerdi. Başları daha hızlı dönüyor, alışık oldukları dokunuşu arıyorlardı.

Hamit Ergüven