Vladislav Bajac, Hamam Balkaniya adlı romanı ile Kalem Ajans’ın Çırağan Okumalarının konuğuydu. 19. Yüzyıl sarayının geniş giriş salonunun sağındaki Mabeyn odasında Osmanlı tarihinin izleri sürüldü. On altıncı yüzyıl imparatorluğunun vezir i azamı ile mimarbaşı kitabın karakterleriydi. Sokullu Mehmet Paşa ya da Sırp adıyla Bayitsa, Mimar Sinan, Sırp adıyla Yosif’in hikayelerinde zaman bükülüp dört yüz yıl sonrasına geldiğinde karşımıza Orhan Pamuk çıkıyordu. Pamuk’la birlikte Celalettin Ekber’e doğru uzanırken İsa’nın dili ile Sokullu’nun Müslümanlığı öbür satırlara giriyordu.
İvo Andriç’in lise yıllarında okuduğum ve çok etkilendiğim Drina Köprüsü romanından sonra karşılaştığım Sırp diliyle yazılmış ikinci roman da aynı dönemi anlatıyordu. Kitabın örijinali hem Kiril hem de Latin alfabesi ile yazılmış, yazarın deyişiyle Ortodoks Kiril ile Katolik Latin. Bu tanımlamayı birden çok yadırgadım. Bugüne kadar hiçbir alfabenin önüne din mezhep koymamıştım. Budist Çin ya da Müslüman Arap alfabeleri tanımına yakın bir tavır, Hamam Balkaniya’yı öbür türlü okumama yardımcı olacaktır. Yazar, edebiyatın varolandan farklı olanı yaratan bir oyun olduğunu dinleyicilere söylerken tarihi ‘’kullandığının’’ altını çiziyordu. Tarihte bir tane kadar değişiklik yapmak bu riski almaya değerdi.
Kitabın kahramanlarından biri devşirme siyaset adamı, diğeri devşirme sanatçı. Diğer kahramanın Orhan Pamuk olması üzerine düşünmeye başladım. Devşirme, başka bir coğrafyadan, tarihten, dilden, müzikten, gelenekten, dinden koparılıp getirilen demekti. Bayitsa ile Yosif, geldikten sonra gelişmiş, büyümüş, yaratmış, yönetmiş, parlamışlardı. Orhan Pamuk ise ait olduğu yeri, batısında oturanların gözü ve kulağı olup aktarması yanında başka bir biçimin yaratıcı, parlak yazarı olabilir miydi? Bajac’in üçünü bir araya getirmesi Orhan Pamuk için başka bir anlamda “devşirme” tanımına yol açabilir miydi?
Okumanın soru cevap kısmında yazarın bazı söylediklerinin canımı sıkmasının nedeni aynı zamanda bir yayıncı olması ve yayıncı dilini kullanması olmalıydı. “Yazar olarak ben bir ülkenin başkanıyım, okuyucular ise o ülkenin yurttaşları”.
Nükhet Eren