Azizim Ahmet Hamdi Bey,
Yazarlık atölyemizde bir süredir roman ve hikâyelerinizi okuyor, bize tanıtmak istediğiniz dönemi gerek şiirsel, gerek felsefi, ve gerekse psikolojik açıdan inceleyip anlamaya çalışıyoruz.
Şahsınızda kâh rüyalarda ruhun aynasında geziniyor, kâh medeniyetlerin İstanbul’unda kaybolan değerlerimizi arıyor, boğazın ışığında bulmaya çalışıyoruz.
Zamanın değişen boyutlarında bazı gerçeklerin günümüzde neden yaşandığını, geçmişe sahip çıkmanın önem ve lezzetini, hayat mücadelesinde neden birkaç bedende birden yaşadığımızı kavrar gibi oluyoruz.
Bütün bunlar sizin hayatı olduğu gibinin ötesinde, geniş bir zaman süresinin kefesinde tartmayı başardığınızı gösteriyor. Hiç de kolay değil açtığınız pencereden içeri bakmak.
Sanatı sevmeniz, edebiyatı resim ve müzikle kucaklamanız ve bu konudaki derin bilginiz aramızda bir ortak payda oluşturuyor. Sanatı biçimsel değil ama bir maneviyatlar bütünü görüyorum. Bu bütün, bizim geçmişten alıp taşıdığımız ve taşımaya devam edeceğimiz değerlerle varlığını sürdürüyor.
“Musiki giydirilmiş zamandır” derken Türk müziğini medeniyetimizin özlü bir yansıması kabul ediyorsunuz. Haksız da sayılmazsınız. Tek başına bir orkestra gibi çalan tanbur ve ruhu ta uzaklardan yakalayan ve inancın bir ışığı gibi ses veren ney bizim kıymetimizdir. Itri ‘salavat’da, Dede Efendi Zeki Müren’in sesinde, hatta boğazın sabırsız sularında yaşamaya devam eder. Türkülerimiz bizi aynı duygulara ve coşkuya sürükler. İnsanlığımıza tutunur ve biliriz ki, hangi zaman ve nerede söylenmişse söylensin, biz hâlâ o türkülerin, ağıtların, nevakârların, mahur bestelerin bir parçasıyız. İçinde hep bir hasret, bir susuzluk barındırır. Gözümüzün önünde canlanır, o besteleri içimizde yaşarız. Hatta aslında biz oluruz.
Musiki şiirin de vitrinidir. Bir şiir müziğe dönüşünce daha çok tanınır, dilden dile söylenir. Kalemdeki duygular notalarla biçimlenir. Kimi zaman da kenetlenir.
Sevdalar müzikte yaşar, seslerde huzur bulur. Boğazın bin türlü mavisinde saklanır.
Mektubuma son verirken, size çok sevdiğim Kandilli’ den bir acemaşiran makamıyla selam ederim.
“Gam çekme güzel,
N’olsa baharın sonu yazdır.
Sevdaların coştuğu yer, Şimdi boğazdır.”.
Tepelerden bir sevdalı….
Alev Ramiz
Yahya Kemal Beyatlı’nın Kendi Gök Kubbemiz isimli kitabında bulunan eskimeyen şiirini hatırlattı.
çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden
ve ondan anlamıyan bir şey anlamaz bizden.
açar altın bir anahtarla rûh ufuklarını,
hemen yayılmaya başlar sadâ ve nûr akını.
ve seslenir büyük itrî, semâyı örten rûh,
peşinde dalgalanır bestesiyle seyyid nûh,
en mutlu devrede itrî’ye en yakın bir dost
işıklı danteleler bestekârı hâfız post. . .
bu neslin ortada dahîcedir başardığı iş,
vatan nasıl karışır mûsıkîyle, göstermiş.
Ve ayrıca dediğiniz gibi melodi, ritim ve aheng kelimenin hissi olur. Barındırılan duyguyu taşır.
Teşekkürler, Devamını bekliyoruz.
BeğenLiked by 1 kişi
Yahya Kemal Beyatlı’nın Kendi Gök Kubbemiz isimli kitabında bulunan eskimeyen şiirini hatırlattı.
çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden
ve ondan anlamıyan bir şey anlamaz bizden.
açar altın bir anahtarla rûh ufuklarını,
hemen yayılmaya başlar sadâ ve nûr akını.
ve seslenir büyük itrî, semâyı örten rûh,
peşinde dalgalanır bestesiyle seyyid nûh,
en mutlu devrede itrî’ye en yakın bir dost
işıklı danteleler bestekârı hâfız post. . .
bu neslin ortada dahîcedir başardığı iş,
vatan nasıl karışır mûsıkîyle, göstermiş.
BeğenLiked by 1 kişi
Alevcigim cok etkilendim.. Beni yeniden Kadikoy-Besiktas vapuruna gonderdin ve binlerce kilometre oteden Istanbulu yasattin.. Tebrikler ve devamini bekliyorum..
BeğenLiked by 1 kişi
Sevgili Alev Ramiz yazınız çok etkileyici olmuş , yenilerini merakla bekliyorum..
BeğenLiked by 2 people