Pazartesi; Ayşen ile Mukaddes kahvelerini yudumlarken Betül gözlerini elinde tuttuğu küçük kirpi pastanın üzerindeki mumlara dikmiş, sönmemeleri için kıvrak adımlarla yürüyerek girdi salona. Kolunun altına sıkıştırdığı hediye paketi de her an düştü, düşecek gibiydi.
Bekarlık günlerine yeniden döndüğü, ilk doğum günüydü bu Ayşen’in. Mumları üfleyebilmek için bir çırpıda içine çektiği nefesini, uzun bir üfleyişle bıraktı. Belli ki yeni dünyasında yeni dileklere ihtiyacı vardı.
Hediye paketinden çıkan petrol rengi hırka hiç tarzı değildi Ayşen’in ama çok güzelmiş dedi nezaketinden. Değiştirme kartı da görünürlerde yoktu zaten.

Tabaklarındaki kocaman pasta dilimlerini gördüklerinde ise daha yemeden alacakları kaloriler boğazına dizilmişti ikisinin de. Betül’ün ısrarına rağmen Ayşen “Diyetisyenim izin vermiyor” diyerek pastanın ucundan çatalıyla sadece bir lokma aldı.

Betül beklediği övgüleri alamayınca homurdanmaya başladı. “Neymiş diyetisyeni müsaade etmiyormuş hanımın. Sana pasta yapanda kabahat, kocan bile dayanamadı huysuzluklarına.”

Mukaddes ortamı nasıl yumuşatacağını biliyordu. Hayatındaki en lezzetli pastayı yiyormuş gibi yapıp Betül’ü pohpohladıktan sonra açık hava tiyatrosundaki oyunlardan bahsederek konuyu değiştirdi.

“Bu cumartesi Genco Erkal’ın oyununa bilet bulabilsek ne güzel olur!”

“İmkansız, geçen yıl saatlerce sıra beklememe rağmen bilet alamamıştım.”

Betül hemen konuya dahil oldu. “Ben bulurum, bir telefonuma bakar…”

“İyi o zaman bizim için de al, birlikte gidelim” diye bağlandı sohbetin sonu.

Cuma olmuştu, Betül’e sabah kahvesine gideceklerdi. Ayşen, Betül’ün hediye ettiği hırkayı giydi beğenmediğini anlayıp kırılmasın diye.

Betül komşularına kapıyı açarken elinde cep telefonu, “hayırlı cumalar” mesajları çekiyordu bir yandan da.

Salona geçtiklerinde Mukaddes, sehpanın üzerinde duran biletleri farketti.

“Harika! Biletleri bulmuşsun, yarın hep birlikte gidiyoruz o zaman” dedi.

Betül kahve tepsisini Mukaddes’e uzatırken;

“Kusura bakmayın kızlar. Bu oyun için ancak iki bilet ayarlayabildim.

Dün Haluk gitmişti biletleri almaya, o da gelmek istiyor. Söz, ama size de başka bir oyundan bilet bulacağım.”

O sırada kapı çaldı, gelen eşi Haluk’tu. Ankara’daki iş toplantısına onun da katılmasını istemişler. O da uçağın kalkmasına daha vakit olduğundan, üzerini değiştirmek için eve uğramış.

Haluk kahvelerini içmekte olan komşularıyla sohbet etti biraz. Sonra Ayşen’e, ayrıldığı eşiyle karşılaştığını söyledi. “O da pek mutlu görünmüyor, yeniden bir konuşsanız” dedi.

Betül hemen lafa karıştı “Geçti artık, kıymetini zamanında bilecekti arkadaşımın.”

Ayşen bir şey söyleyemedi, Betül’ün bu lafı üzerine. Başka bir ayrıntı da soramadı.

Sonra Ayşen’in üzerindeki hırkaya takıldı Haluk’un gözü, karısına dönüp usulca; “Annemin geçenlerde sana aldığı hırkaya ne kadar çok benziyor değil mi?”

“Ne ilgisi var?” deyip, hemen başka bir konuya geçti Betül.

Ayşen ve Mukaddes kahveleri bitince kalktılar.

Cumartesi olmuştu. Mukaddes’in kapısındaydı Betül, elindeki anahtarı uzatıp;

“Canım, Halukların Ankara programı uzamış, beni de çağırdı. Yarın da temizliğe kadın gelecekti, anahtarı senden alsa olur mu?”

“Olur tabi, sana iyi yolculuklar canım” dedi önce Mukaddes, sonra

“Madem siz yoksunuz biletleri ver de bu akşam tiyatroya biz gidelim” diye devam etti.

“Ayyy canım sorma, aksilik biletler Haluk’ta kalmış, o da malum Ankara’da. Ben de üzüldüm gerçekten. Ayşen’e de selam söyle, pazartesi görüşürüz.”

Mukaddes’in kapısının zili akşama doğru yeniden çaldı, bu kez gelen Ayşen’di. Kapının açılmasını beklemeden merdivenleri yarılamıştı bile. “Betüllerin evini su bastı sanırım, kalorifer borularından sular benim evime akıyor” dedi. Mukaddes, Betüllerin evde olmadığını söylerken yedek anahtarı alıp koştu. Suyu dışarıdaki vanadan kapattılar önce. Sonra kapıyı açtılar. Halılar suda yüzüyordu.

Betül’e haber verseler şimdi boşuna keyfi kaçacaktı, nasılsa olan olmuştu.

Komşularının evini öyle bırakacak değillerdi ya, iki arkadaş saatlerce kova kova su boşalttılar evden. Yarın kadın temizliği yapar, ona da sadece gelince halıları yıkamaya vermek kalırdı.

Tam çıkacaklarken; “Islak halıları da balkona taşıyalım” dedi Ayşen. Salondan geçerken Mukaddes sehpanın üzerinde duran tiyatro biletlerini gördü.

Onun koyduğu yerde öylece duruyorlardı…


Güler Pişkin