Samet, çalıştıkları yerin yakınında bir sergi açıldığını duyunca pek meraklı olmasa da arkadaşlarıyla öğle paydosunda sergiye gider. Karma sergide Ara Güler’in fotoğrafları bölümünde bir fotoğrafı gördüğü an öylece kalakalır.Buruk bir gülümseme ile dalıp gider ve yıllar film şeridi gibi geçer hafızasından;

O gün, annem beni bakkala yollamıştı; ekmek ve süt alayım diye. Daha İstanbul’a geleli bir ay olmuş muydu bilmem ama babamın iş bulamadığı dönemler olduğunu hatırlıyorum. Bazı günler sadece ekmek yediğimiz olmuştu. Annem, küçük kardeşlerim için sütü ihmal etmezdi. Köyde komşularımızın ineklerinden aldığımız taze sütün burada bakkallarda şişe içinde satılması beni çok şaşırtmıştı. Hatta şişe sütler pahalı olduğu için annem iki kardeşime kâse içinde ekmek doğrayarak verirdi, daha doyurucu olsun diye. Zor günlerimiz olmuştu, babam kâh günlük işler bulup çalışır, kâh günlerce işsiz kalırdı.

Babam, köyümüzde geçim sıkıntısı çekmeye başladığında “Taşı toprağı altın” denen büyük şehre göç etmek zorunda kalmıştı. İstanbul’a gideceğimizi ilk söylediğinde ne kadar da sevinmiştim, o zamana dek hep dergilerde resimlerini görüp okur, oraları çok merak ederdim. Annem ise üzülmüştü, çekeceği sıkıntıları önceden sezmişti belki de…

Küçüklüğümde değişik aletlere çok meraklıydım, o gün bu fotoğraf için bir amca beni durdurduğunda elindeki makine ilk kez gördüğüm bir şeydi. Bana “Gülsene” demesiyle bir tuşa basması bir olmuştu. Kimdi, niye beni çekmişti, sormama fırsat olmadan kaybolup giderken arkasından bakakalmıştım. Unuttuğum bir anıydı, ta ki şimdiye kadar.

‘O amcanın Ara Güler olduğunu bilmiyordum’ diye düşünürken arkadaşının “Haydi gidiyoruz” diye kolunu dürtmesiyle kendine gelir.

Özlem Gemici